merhabalar:)
oy vermeyi ve görüşlerinizi bildirmeyi unutmayın hatırlatması yapmak istedim skdmwkcmskc keyifli okumalarr
❤
Ertesi gün normalinden daha erken uyandım ve uzunca bir duş alarak odamda oyalandım. Karşılaşmak istemediğim ama mecburen bir araya geleceğim yeni korumam Seokjin çoktan kahvaltı masasında şekersiz kahvesini içiyor olmalıydı, şekersiz diyorum çünkü kendisi zaten şekerdi ekstra kullanmasına gerek yoktu. Ne komik ama değil mi? Kendi kendime yaptığım espriye göz devirip üzerimi giyinirken alt kattan gelen Bayan Choi ve Seokjin'in gülen sesi bir an duraksamama neden oldu. O ikisi iyi anlaşıyor gibiydi.
Aklıma dün yaşananlar geldiğinde mutsuzca omuzlarımı düşürdüm. Dün akşam babama karşı biraz hadsizleşmiş olduğumu kabul ediyordum ve vicdan denen yerimi tam on ikiden vuran bu durum kendimi çok kötü hissediyordum. En iyisi bugün ondan içten bir özür dilemeliydim. Belki de onu anlamaya çalışabilir ve daha iyi bir evlat olabilirdim.
Seokjin'e tahammül ederek içini rahatlatmaktan başka çarem yoktu, babamın tekrar bir kayıp yaşama korkusunu hissetmesini istemiyordum. Annemi hâlâ atlatamadığına emindim, bu durumda üzerime düşmekten başka çaresi yoktu.
Annem.. İki sene önce trafik kazasında ölmüştü. Ona çarpan sürücü reşit bile değildi, onun dikkatsizliği bir cana mâl olmuştu işte..
Derin bir nefes alıp kendime gelmeye çalıştım. Şu duygusal moddan sıyrılıp aşağı insem ve bir an önce o kahvaltı masasına otursam iyi olurdu, yoksa odanın ortasında aylak aylak dikilmeye devam ettikçe gitmekten her an vazgeçecektim.
Mutfağa girdiğimde tahmin ettiğim gibi Seokjin kahvaltı ediyordu. Kendime bir sandalye çektiğim esnada uzun zamandır bizimle çalışan Bayan Choi şekersiz kahvemi önüme bıraktı. Seokjin telefonuyla ilgileniyordu ve henüz beni farketmişe benzemiyordu.
Birkaç dakika sonra "Günaydın." dediğinde bile bakışları telefonundaydı.
Ağzımda gevelediğim yarım yamalak bir "Günaydın."dan sonra kahvemi içmeye başladım.
Bayan Choi mutfaktan çıktığında Seokjin telefonunu masaya bırakmıştı. "Bu kadından daha güzel bir kahvaltı sofrası hazırlayabilirim," dedi. "Kendimi övmek istemem ama harika yemek yaparım."
Yapmacıktan gülümsedim. "Keşke aşçı olsaydın o zaman."
Geriye yaslanırken sırıtıyordu. "Ah şimdi sen usta aşçı olduğumu nereden bileceksin ki?"
Gülüşüm silinirken "Ne?" dedim. "Usta aşçı mı?"
"Yeteneklerimle övülmeyi sevmem ama bir seferliğine senin için sıralamak istiyorum," dedi ve boğazını temizledi. "Öncelikle ben bir oyunculuk okulundan mezunum. Yani aktörüm. Ayrıca beş senedir usta aşçıyım ve okuldan sonra bir restoranda çalışıyordum. Tabii istifa ettim, neyse. Akıcı bir şekilde Japonca, Çince, İngilizce konuşabiliyorum. Bir süre önce ehliyet dersleri de veriyordum. Koruma olduğumu da unutmayalım."
Hiç de bu kadar marifetli ve yetenekli biri gibi durmuyordu, dışarıdan bakınca serseriden bir farkı görünmeyen bu adamı sessizce süzerken kafamdaki binbir sorudan bir tanesini dillendirdim.
"Neden aktörlük yapmıyorsun?"
Saçını havalı olduğunu düşündüğü bir hareketle geriye yatırırken yüzünde çapkın bir gülümseme oluştu. "Açıkçası kendini beğenmiş biriyim, daha güzel senaryoların beni bulmasını bekliyorum bu yüzden," dedi. "Bana gelen tekliflerin hiçbiri başrol değildi. Başrol olduğum bir dramada oynamak istiyorum."