"Sizinle arkadaş olurken biri beni uyarsaydı keşke," dedi Seokjin homurdanarak etleri keserken. "İki yemek yapabiliyoruz diye bana yemekleri kakaladınız ya, helal olsun. En çok da sana."
Seokjin'in sinirli bakışlarından nasibimi alırken "Söylenme yavru ceylan," dedim sırıtarak. "Hem yemek yapmayı seven ve berecebilen tek şahıs sensin. Bu durum da Namjoon'dan yemek yapmasını istemek aptalca olurdu."
"Bir kere ben marifetli bir adamım," diye atıldı Namjoon. "Sen kıymetimi anlamasan da olur Mina'cım."
Bir kahkaha patlattım. "Marifet mi? O anlamlı kelime seninle anlamsızlaşıyor Namjoon'cum, hem bana laf yetiştireceğine o çamaşırı düzgün as. Çabucak kuruması gerek."
Bonhwa'yla beraber limonatalarımızı içerken tüm işleri erkeklere kitlediğimiz için keyifliydik.
Soona ve Da-Eun'u gönderdiğim için Baekhyun bir köşede oturmuş bana surat asıyordu ama gram umrumda değildi. Çok istiyorsa kendisi de peşlerinden gidebilirdi. Sonuçta bu kamp eğlencesi arkadaşlar arasındaydı ve bir kez bile aynı masaya oturmadığım bu yabancı kızlarla tatil yapmak istemiyordum.
Baekhyun plaj sandalyesinde üzgünce otururken bir elindeki dal parçasıyla yerdeki toprağa Soona'nın ismini yazıyor ve iç çekerek omuzlarını düşürüyordu. Birkaç gündür tanıdığı bu kıza abayı yaktığına inanamıyordum. Hisleri konusunda tereddütteydim ama yine de onu böyle görmeye daha fazla "umrumda değil" diyemeyecektim çünkü ona değer verdiğim için şimdi ben de üzülmeye başlıyordum.
Bonhwa bana doğru eğilip kısık bir sesle "Ağladı ağlayacak," dedi. "Kızları geri mi çağırsak acaba? Baksana çocuğa, nasıl üzgün."
"Gururları yok mu bu kızların? Sence geri gelirler mi?"
Bonhwa "Aşk da gurur olmaz," dedi. "Soona da Baekhyun'u seviyorsa geri gelecektir."
"Peki Da-Eun? O ne niyetle gelecek?"
Bonhwa ağzına hayali bir fermuar çekip sandalyesinde geriye yaslanırken oflayarak ayağa kalktım.
Baekhyun'un yanına gittiğimde beni görmezden geldi ama yine de kalkıp gitmedi. Şu durumda bile trip yiyen kişi bendim. Bir de beyefendi suçlu benmişim gibi davranıyordu. Başta Seokjin "Kız getirmek yok" demesine rağmen kuralımızı çiğneyip kendisi kız getirmişti, şimdi de kızlar gidince sinirlenmişti.
"Baekhyun, ara Soona'yı gelsin," dedim bir süre iyice düşündükten sonra. "Seni böyle somurtkan görmekten hoşlanmadım. Özüne dön artık."
Baekhyun sevinçle ayağa fırladı ve bana sarıldı. Tabii ne ara yanımıza geldiğini anlamadığım Seokjin bizi hemen ayırmış ve üzerine ters ters bakmıştı. Kıskanmak için zaman kollamasına şaşırmamalı, radarına yakalanmak için bir şey yapmama gerek yoktu çünkü dürbün gibi gözleri sürekli üzerimdeydi.
Gerçi bu ilişkideki en alfa taraf bendim, benden daha fazla kıskanç olamazdı. Bu konuda üstüme tanımazdım.
"Çek lan toynaklarını manitamın üzerinden," dedi Seokjin Baekhyun'un ellerini boynumdan çekerken. "Sarılacaksan git şuradaki kütüğe sarıl. Dengini bulursun hem."
Baekhyun "Yavşaklık saatin gelmiş anlaşılan," dedi sırıtmaya devam ederken. "Kim napsın senin manitanı? Benim Soona'm karşımda sekiz yüz bin tane Mina bile olsa hepsini güzelliğiyle tokatlar."
Ellerimi belime koyup "Öyle mi Baekhyun?" dedim. "Soona beni tokatlarken ben de seni tokatlayayım ister misin? Sanat eseri gibi ellerimin izleri yanağına çok yakışacak."
Baekhyun haylazca sırıtıp hemen durumu toparlamaya başladı.
"Yengelerin bir tanesisin sen. Ben aslında öyle demek istemedim..-" diyecekken "Bal gibi de öyle demek istedin," diye araya girdim. "Neyse sus da ara şu kızı, bak kız diyorum çünkü sadece Soona gelecek. Eğer o sarışın da gelirse bu sefer seni elimden kimse alamaz."