Bölüm 10

487 40 56
                                    

Jason'un b.a.

Sırtımdaki kılıcın sahibi yanıma geldi ve üstümü aramaya başladı. Kılıcımı ve yanımda ne olur ne olmaz diye taşıdığım minik hançerimi aldı. Percy ve Nico da aynı durumdaydı. Nico'nun üstünü kontrol eden melez, Clarisse'e seslendi.

"Bunun üzerinden sakız gibi bir şey çıktı. "Dedi. Clarisse melezin uzattığı şeyi aldı. İnceledi anlamayınca Nico'ya döndü ve; "Bu ne? Yoksa kendini zehirleyip intihar edip mi kurtulmayı düşünüyorsun?"dedi. Duraklayıp devam etti. "Yoksa bizi mi zehirleyecektin seni küçük melez!?"

"Bunun seni ilgilendirdiğini sanmıyorum." Dedi Nico.

"Kes sesini. Siz benim tutsağımsınız. Söyle bu ne?!" Hem kes sesini hem söyle diyordu. Kafayı yemiş olmalıydı.

Nico'nun arkasındaki melez kılıcını biraz bastırınca Nico inledi ve mecburen konuşmaya başladı."Sadece yorulduğumda güçlenmem için bir ilaç." Dedi dişlerinin arasından. Will vermiş olmalıydı.

"Eh artık buna ihtiyacın yok sanırım. Nasıl olsa güçlü olup olmaman önemli değil artık. Sizi kurtaracak kimse yok. Burada çürüyüp gideceksiniz. Ve biz de o minik sığınağınızı yerle bir edeceğiz."

Bu sefer tanıdık bir ses yan taraftan bize seslendi. "Tabii ki biz varız. Onlar yalnız değil." Dedi Hazel'in ince  sesi.

Kampın ortasında durduğumuz için birkaç  melez dönüp bize baktı.

Etrafta derin bir sessizlik oluştu. Clarisse'in yanındaki, bizim arkamızdaki çocuklar ve birkaç melez daha Clarisse'e bakıyorlardı. Sanırım ondan emir bekliyorlardı. Ama Clarisse hala Hazel ve diğerlerine bakıyordu. Hepimizi yakaladığını bildirdiğinde kazanacağı ödülleri düşünüyor olmalıydı.

"E hadi ama burada böylece dikilecek miyiz?" Diyen Percy'nin sesiyle düşüncelerim bölündü. Clarisse ise Percy'nin sesiyle daldığı rüyalardan çıktı.

Ve ortalık savaş alanına döndü.

"Ne duruyorsunuz ahmaklar?!! Saldırın hepsini getirin!!" Clarisse'in sesiyle kamp alanındaki birkaç melez bizimkilere saldırırken arkamdaki melezin kılıcının sivri ucunu sırtımda hissettim. Melez ortadaki kalabalıktan gelen gürültüde, sesini duyurabilmek için kulağıma eğilip bağırdı.

"Yürü hadi!!"

Mecburen dediği şeye uydum ve kılıcıyla beni ilerletmesine izin verdim. Percy ve Nico'nun da arkalarındaki melezlerle, bizim peşimizden geldiklerini göz ucuyla gördüm. Biraz ilerledikten sonra kapısının üstünde kuru kafa olan bir kulübenin kapısının önünde durduk. Uzaktan bizi gören bir melez hemen gelip kapıyı açtı. Aradaki boşluktan yararlanıp arkama dönmeye çalıştım. Amacım arkamdaki meleze zarar vermekti kesinlikle. Ama işler planladığım gibi gitmedi. Tam dönerken, arkamdaki melez fark etti ve sırtımdaki kılıcını iyice bastırdı. Dişimi sıkıp acıya katlanmaya çalıştım. Sırtımın kanadığına emindim.

"Rahat dur bence. Şu an hiç de avantajlı durumda değilsin." Dedi sinsi sinsi gülerken. Onu takmamaya çalışarak önüme döndüm.

İçeriye arkamdaki melezin iteklemesiyle önce ben girdim. Gördüğüm şeyle şoka girdim. İçerde Annabeth, Piper ve Will duruyordu. Beni şaşırtan onların burada olması değildi, bulundukları durumdu. Hepsinin elleri zincirliydi. Üstleri yer yer yırtıktı. Her tarafları kan içindeydi. En çok da Will. Vücudu morarmıştı. Sol kolunda diğerlerine göre biraz daha derin olan kesik göze çarpıyordu. Benim arkamdan Nico ve Percy de girdi. Bizi onlardan ayrı olan kilitli hücreye koydular.

"Siz de burada bekleyin, biraz sonra sizinle de ilgilenmeye geleceklerdir. " Dedi en öndeki sarışın melez. Diğer üçüyle beraber acele ederek ve gülerek çıktılar kulübeden.

Üç Büyükler'in SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin