Hoseok'un bakış açısı...Ufacık bir oda. Odada sadece bir masa ve masanın üzerinde bir bardak su. Tepemizde fütursuzca sallanan sönük ancak gözümü alan mor bir ışık... Karşımda sanki bir sorgu meleği, beni cehennemine atmak ister gibi. O kadar istekli, o kadar arsız... Kapının önünde sen; ince bileklerinde şıngırdayan zincir ve başında cehennem zebanisi...
Yaklaşık beş dakikadır bakıştığımız polis adımladı ve paslanmış sandalyeyi gıcırdatarak ters çevirdi. Sağ bacağını kaldırarak oturdu ve kalmış gibi diğer tüm dikkatini bana verdi. Bu kadar kasmasına gerek yoktu. Biz kötü bir şey yapmamıştık. Ki zaten her şeyi anlatacaktım ona. En başından beri her şeyi. Bana biraz daha su getirmeliydi. Şimdiden boğazım kurumaya başlamıştı. Önümdeki içi su dolu bardaktan ağız dolusu aldım ve sesli bir 'gluk' sesiyle yuttum. Musluk suyu.
Ellerimi birbirine kenetledim, başımı kendimden emin olduğunu göstermek istercesine ona doğru eğdim ve anlattım tüm kukla gösterimi...
Annemin...vefatından, aç kaldığım gecelere. Sırtımdaki kemer izlerinden, yüzümdeki morluklara kadar. Onun bana çizdiği yolu ve yolun sonuna kendini koymasını...
Tek kelime laf etmedi. Sadece bana su getirmek için bir defa yerinden kalktı. Ne bir yorum ne de bir şaşırma nidası. Hiçbir şey. Sonra konu sana gelince konuşma boyunca çattığım kaşlarım yumuşadı. İstemsiz bakışlarım hatta suyun tadı bile değişti. Ona anlattım: Nasıl tanıştığımızı, neler yapıp yapmadığımızı. Bundan ister istemez rahatsız oldum açıkçası. Seni başkasına anlatmak, huzursuz ettirdi. Anlayışla karşıladı. Ancak yine de yasal değildi birbirimize olan sevgimiz. O polisin söylediği ilk kelime 'saygı' olmuştu.
'Size sonsuz saygı besliyorum...'
'...ancak maalesef benim elimden bir şey gelmiyor. Ya her ikiniz de tedavi olacaksınız ya da ülkeyi terk edeceksiniz.'
O kadar utançla söylemişti ki bunu, ilk defa bir polisin kıvranışına şahit olmuştum. 'Tedavi olmak'. Ne acı...
Anlattım ona, tüm planımızı, geleceğimizi hatta gezeceğimiz yerleri bile! Sadece ondan iki ay daha müddet istedim.
'Bize iki ay süre verin. Sonra terk edeceğiz burayı, okulumuzu bitirmemize müsaade edin. Ancak o zaman gidebiliriz.'Uzun bir süre sessiz kaldı, düşündü. Gözleri kapalıydı, düşüncelerinden dolayı bazen çenesi kasılıyor bazense yüzünü germesinden dolayı yanağındaki iki derin çukur belli oluyordu. Çözüm yolu arar gibiydi. Gözlerini açtığında ise gözlerindeki parıltılar tek tek sayılacak nitelikteydi. Siz merak etmeyin, dedi heyecanla. Sizin gibi akıllı iki gencin heba olmasına göz yummam ben. Sırrınızın bizimle güvende kalacağına dair hiç şüpheniz olmasın, diye de söz verdi ayrıca. Sorgum bitmesine rağmen sonradan da bolca muhabbet ettik onunla. Aklı başında adamdı. Lise ve üniversiteden birincilikle mezun olmuş ancak eğitimle her şey olmuyor, diye ekledi. Ne üniversiteler bitirmiş, ahlaksız insanlar var şu dünyada. Başarısıyla övünmedi bile...
Benim sorgumdan sonra Taehyung alındı içeri. Onunki benimkine nispeten daha kısa sürmüştü. Ardından da karakoldan çıkarak bizi sorgulayan polisin gözetiminde yakındaki kafeye gittik. Bize yardımda bulunmak istediğini dile getirdi. İyi bir avukat tanıdığı olduğunu ve bizi bu işin içinden hasarsız çıkarabileceğini söyledi. İkimizin de aklına yatmıştı iş, başka çaremiz de yoktu, iyilik adına gelen yardıma hayır diyemezdik. Sonrasında ise yarın için sözleşip karakola geri döndük. Şu anlık bir yere gidemezdik. Hala tutuklu sayılırdık. Taehyung'un annesiyle kısaca endişelenmemesi hakkında bir telefon görüşmesi yaptık. Günümüz soğuk parmaklıklar arkasında sona erdi. Yanımda sevdiğim, diğer hücrede o varken, huzurluydum.