Merhaba, nasılsınız? :) Uzun bir süredir yb yayınlayamamıştım, gerçekten vaktim yoktu, beni mazur görün lütfen. :) Çok okuyucum yok ama okuyanların yorumları fazlasıyla hoşuma gidiyor. Beğenenleri görmek gerçekten çok güzel bir duygu. Okuyanlar, yorum yapmasanız bile lütfen vote verin, gerçekten uğraşıyorum ve vote verilmesi hoşuma gidiyor. Yorumlara da her zaman açığım tabi :D Yorumlar da fazlasıyla değerli benim için ve çok güzel yorumlarla karşılaştım. Bu bölümü sevgilim Çağakan' ın yaratıcısı zehraalat' a ithaf ediyorum ;) (Zehra sanırım kitap karakterine aşık oldum :))
Cemre' nin ağzından
"Hayır gitmeyeceğim."
"Gideceksin Cemre."
"Ya sen kimsin ki bana karışıyorsun?"
"Doğru konuş Cemre, karşında baban var!"
Birden kahkaha atmaya başladım. Kendisini babam sanıyordu, bana karışabileceğini, hala onun küçük değerli kızı olduğumu sanıyordu.
"Ya dalga mı geçiyorsun sen benimle? Annem kollarımda kanlar içerisinde yatıyordu, yere yığılışını gördüm ben onun ya, onu ölürken izledim, adım adım hem de. Kalbinin gittikçe yavaşlayışını izledim ben. Ellerimin altındaki kalbinin en sonunda atmayı bıraktığı anı yaşadım ben. Ve hepsi senin yüzündendi. Kendini babam sanmayı bırakır mısın? Çünkü o adam o gün öldü benim için. Öldü!"
Sakince başladığım cümlelerimi bağırarak tamamlamıştım ve bu onu sinirlendirmekten başka bir işe yaramamıştı. Ama umurumda değildi. En kötü ne yapabilir ki? Hayatınızda sevdiğiniz tek insan kollarınızda yavaş yavaş öldüyse, bir daha canınızı hiçbir şey yakamaz.
"Gideceksin o kadar, ne düşündüğün umurumda değil!"
Cümlesini tamamlar tamamlamaz arkasını dönüp yürümeye başlamıştı. Bu Ekrem Polat' ın "Bu konu kapanmıştır." deme şekliydi. Bana zorla da olsa istediğini yaptıracağı için ayaklarımı yere vura vura odama doğru çıktım. O piç için yaptığı şeyler yüzünden sürekli yer değiştirmek zorunda kalıyordu ama beni çok nadir götürürdü yanında. Şimdi ise gelmiş İstanbul' a onunla gideceğimi ve orada yeni bir okula başlayacağımı söylüyordu. Tamam burada arkadaşım olmayabilirdi ama alışmıştım. İnsanlar bana ve soğukluğuma alışmışlardı. Benimle tanışmaya, arkadaş olmaya falan çalışmıyorlardı. Ama yeni okula gidince benimle konuşmak isteyen, aralarına katmaya çalışan kişiler olacak. Onu geçtim İstanbul lanet olası derecede kalabalık. Bense sessizliği ve karanlığı severim. Görünmez olduğumu hissederim. Kalbim huzura kavuşur sanki. Hayatımı milyonuncu defa mahveden adama sessiz bir küfür savurdum ve valizimi hazırlamaya başladım. Kıyafetlerimi valize yerleştirdikten sonra eşyalarımdan yanıma alacaklarıma karar vermeye çalıştım. Bu odayı İstanbul' a götürmeme izin vermemişti Ekrem.(Tabiki ona baba demiyorum.) Orada bana yeni oda almış fasa fiso işte. Makyaj masama geldiğimde parfümlerimi aldım. Hepsini hemde. Parfümlerim benim için değerlidir. Kokularda insanoğlu için değerlidir. Anıları, hissetiklerinizle depolayamazsınız zihninizde, sadece sizi çok etkilerlerse yıllar sonra bile o anda hissettiklerinizi tekrar tekrar yaşarsınız o anıyı hatırladığınızda. Ama koku, koku bunları depolayabilir. Annemin parfümü mesela, onu asla üzerime sıkmam. Kitaplarıma sıkarım, odama sıkarım, özellikle de halıma. Böylece bir an olsun onu yanımda hissetmiş olurum, sıcacık kollar sarar bedenimi. Kokunun kıyafetlerime sinmesine izin vermem. Çünkü annem onun parfümünü sıkmama hiç izin vermezdi, bu anıların gerçekçiliğini büyük oranda etkiliyor benim için. Ayrıca insanların içerisinde onun kokusunu duymak istemiyorum, ona bağlı yaşamama sebep olur bu, sürekli onun kokusuna ihtiyaç duyarım. Annem böyle olsun istemezdi, kesinlikle istemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhların Aşkı
Teen Fiction"Önce içimde yarattığı heyecan yok oldu, şimdi de hayallerim onu kabul etmiyor. Kalbimden de çıkar diye korkuyorum; çünkü bana dair her şey bir bir onun varlığını reddediyor."