Acı

192 17 61
                                    

Gece' nin ağzından

Cemre' nin elindeki telefona iğrenircesine bakarken cevap verdim.

"Nehir'di."

Mavi gözlerini gözlerime dikti. Bir şeyler görmek istiyordu. Acı belki, bir parça mutluluktu belki de aradığı, öfkeydi belki de... Ama hiçbir şey hissetmiyordum ki. Ne hissedeceğimi bilmiyordum. Mutlu mu olmalıydım? Ölmemişti, bu sınırsız bir mutluluğu ifade etmeliydi benim için. Ama neden daha çok öfkeyi hissediyordum? Öfke neden daha baskındı? Yanındaki adamdan mı kıskanmıştım onu? Hayır, bu kıskançlık değildi, kesinlikle kıskançlık değildi bu. Benden başkasını tercih etmiş olması da nedeni değildi içimdeki öfkenin. YAŞIYORDU. Ve bunu öğrenmemi sağlamayarak yıllarımı acı içerisinde geçirmeme neden olmuştu. Evet bu yüzden öfkeliydim. Ben her sabaha onun olmadığını hatırlayarak gözlerimi açarken o iyiydi, mutluydu. En azından haber verebilirdi. "Ölmedim." diyebilirdi. Bu ızdırabıma göz yumacak kadar bana karşı bir şeyler hissetmemiş olması öfkelendirmişti beni. Onun ölmüş olması fikrine o kadar alışmıştım ki... Bir mezardı ihtiyacım olan şey, "Elveda sevgilim." diyebileceğim bir mezarı aramaya adamıştım yıllarımı. O ise, mutluydu...

Bu kadar öfkeye rağmen, kalbimin yıllardır hissedemediğim, varlığını unuttuğum kısımlarına dokunmuştu yine... Küçücük bir videonun ilk saniyelerinde bile yıllardır bulamadığım kalbimi bulmuş ve ona dokunmuştu. Hala aşıktım, lanet olsun ki hala delicesine aşıktım.

Bunların dışında ise hissizliğime neden olan kısım vardı. Çocuk... Her ne kadar yaşananların, yaşatılanların onun suçu olmadığını bilsem de o küçük çocuğa karşı çok büyük bir nefret besliyordum. O çocuk, o küçük kız elimi kolumu bağlıyordu çünkü. O olmasa Nehir' i bulup kendime yeniden aşık etmeye çalışabilirdim. Evli olması, yıllarca beni habersiz bırakmış olması, hiçbiri beni etkilemezdi. Ama o çocuk vardı işte, onların çocuğu vardı. Bu yüzden daha o çocuğu gördüğüm an karar vermiştim, Nehir' in hayatına girmeyecektim. Ben bir çocuğunun gözlerinden silinen parıltıya, dudaklarından silinen gülüşe neden olamazdım. Bunun yükünü kaldıramazdım.

Gözlerimi tekrar Cemre' ye çevirdim. Düşüncelerimde beni yanlız bırakmak istermişçesine başını denize çevirmiş hareket etmeden denizi izliyordu. Bende denize çevirdim bakışlarımı, sabah vakti Cemre' nin gözlerinin rengine, geceleri ise benim gözlerimin rengine bürünen denize... Deniz bile kendisi gibi değildi. Sırf gökyüzünün renkleri için kendisini değiştirmeyi göze alıyordu. Deniz mavi değildi, siyah da değildi. O bile yalancıydı işte.

Sessizdim, sessizdi, sessizdik... Cemre' yi bu yüzden hayatımda istiyordum belki de. Sessizliğime saygı duyuyordu, o da öyleydi. Şu an sessizliğimize saygı duymayan tek şey karaya vuran dalgalardı. Her karaya vuruşunda geri çekilmeden toplayabildiği kadar şeyi toplamaya çalışıyordu. Ama her gelişinde, karaya kendisine ait şeyler de bırakıyordu. Bir süre gidip gidip gelen deniz kabuklarını izledim görebildiğim kadarıyla. Soğuk tenime işlemeye başlayınca Cemre' nin de üşümüş olabileceğini farkettim.

"Gidelim mi artık?"

"Olur." diyerek ayaklanınca arabama doğru yürüdük. Yolculuk boyunca tek kelime etmemekte kararlıydım ama onun düşüncelerini duymak istiyordum.

"Sence ne yapmalıyım?"

"Bir şey yapmalı mısın?"

Bakışlarımı yüzüne çevirdim. Hala camdan dışarıya bakıyordu.

"Ne demek bir şey yapmalı mıyım?"

"Belki de sadece zamana bırakmalısın. Ne yapabilirsin ki? Açıklama yapması için kapısına mı dayanacaksın? Şu an yapacağı hangi açıklama seni tatmin eder ki? Bence onunla konuşmak senin için her şeyi daha da zorlaştıracaktır."

Ruhların AşkıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin