Bölüm 6

261 185 64
                                    

(Günlük'ten bir parça)

Bütün gün kolumda çantam İstanbul sokaklarında dolaştım. Galata kulesine gittim önce. Tarih doldurdum ciğerlerime. Ardından durdum hakkında ki efsanelerini düşündüm.  Böyle şehir efsanelerine bayılıyordum. En beğendiğim efsane Kız kulesi ve Galata'nın birbirlerine olan aşkı efsanesiydi. Mesela bir rivayete göre Galata kulesine kiminle çıkarsan onunla evlenirmişsin. Rivayet olabilir. İnanan inanır, inanmayan inanmaz. Bana göre güzel olan tarafı insanların evlenecek, hayatını paylaşacak kadar sevdiği insanla birlikte çıkmasıydı. Sonuçta bilinen bir rivayetti ve herkes hayallerinde ki gibi en özel aşkını bulup götürüyordu. Aslında birbirlerini ne kadar sevdiklerini kanıtlıyorlardı.  Bende bir gün çıkmayı diledim. Sevdiğim, aşık olduğum adamla...

Orada rastladığım sokaklarda şarkı söyleyen insanları izledim hayranlıkla. Sesimin güzel olduğunu söylerdi abim. Bülbül kuşum derdi hatta. Ama gel gör ki hiç şarkı söylememiştim. Söyleyememiştim. Benim hayatımda bana tanınan ayrıcalıklar yoktu. İsterdim ki o insanlar gibi bende bir cesaretle çıkayım sesimin yettiği kadar şarkı söyleyeyim sokaklarda. Bir gün olsun kendimi hayatın, zamanın akışına değilde melodilerin, şarkının akışına bırakayım. İsterdim. Hayali bile içimin huzurla dolmasına sebep olurken içimde gerçekleştirmenin heyecanı vardı. Ama ben hayatımda sadece hayal kurabilirdim. Hayallerimi gerçekleştirmeye iznim yoktu benim. Ağzımdan düşmeyen tek cümlem,

Umarım bir gün...

*** 

Alarm çaldığında bir süre kalkıp kalkmamayı düşünsem de kalkmaya karar verdim en sonunda. Yatağımdan ayrılırken ayaklarım beni götürüyordu, kalbimde aklımda hala sıcacık yatağımdaydı. Ama güne erken başlamalıydım artık. Benim sorumluluğumda bu olsun. Güne erken başlamak. Sonuçta ilerde sorumluluklarım daha da artacaktı. Kendi ayaklarımın üzerinde durduğum zaman... Bir yerlerden sorumluluk sahibi olmaya başlamalıydım. Küçüğü büyüğü yok.

Lavaboya girip elimi yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladıktan sonra dolaptan koşu için uygun olan bir tayt ve üzerine askılı düz bir tişört çıkarıp giyindim. Bu kadar eşyayı alırken Karan ile koşuya gideceğim akıllarına gelmemiş olmalıydı. Öğrendiğim kadarıyla bu eşyaların hepsini Karan'ın annesi Ayla Hanım ve Sema abla birlikte almışlardı. Zaten Karan'ın bunları benim için ayrı ayrı seçeceği aklımın ucundan geçerken aklım direk o fikri kovmuştu.

Aynanın karşısına geçerek saçlarımı at kuyruğu topladım. Odadan çıkıp merdivenlere yöneldiğimde Karan'ın gitmemiş olmasını umuyordum. Sema abla mutfakta olmalıydı bir takım sesler geliyordu. "Günaydın abla." dedim mutfaktan içeri girerken. "Günaydın kuzum. Hayırdır erkencisin." dediğinde gülümseyerek yanına giderek yanağına öpücük kondurdum. "Kuzucuğun Karan'ın peşine takılacak. Çıkmadı değil mi?" dedim. "Deli kız. Yok çıkmadı birazdan gelir." dedi. Neyse ki çıkmamıştı. Ayarladığım saat tutmuştu. Yatakta uyanma çabaları hazırlanma süreci hareket etme süreci derken saati erkene çekmiştim. Karan'ın geleceğimden haberi yoktu ve sürpriz olacaktı. Artık güzel bir sürpriz mi yoksa kötü bir sürpriz mi olduğuna o karar verecekti.

Karan mutfağa girdiğinde gülümseyerek karşısına dikildim. "Günaydın." dedim sesimin sevecen olmasına özen göstererek. İnanın bunu neden yaptığım hakkında benimde bir fikrim yoktu. "Günaydın?" dedi sorarcasına. "Seninle geliyorum." dediğimde tek kaşını havaya kaldırmış bana baktı. "Koşuya?" emin olmak istercesine soru yönelttiğinde kafamı salladım. Ne yani bu kadar mı bağlantımız yoktu erken kalkıp koşmakla. "Sabah sabah senle hayır-evet tartışması yapmayacağım. Zaten bugünden sonra kendi isteğinle gelmeyeceksin." deyip arkasını dönüp kapıya ilerledi. Sema ablaya dönüp onun taklidini yapıp gülüştükten sonra bende arkasından gittim. Ah Karan! Senin şu kendinden emin tavırların var ya! Sana inat yılmayacağım işte!

UYANIŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin