Başucumda çalan telefonun alarmına uyanmıştım. Saat sabahın beşiydi. Servisin gelmesine yirmi dakika vardı. Yataktan doğrulacak gücü kendimde bulamıyordum. İki gün üst üste arkadaşımın ricasıyla gece vardiyasına kalacaktım çünkü nişanı vardı , hazırlanması gerekiyordu ve amirleri sezon ortasında izin veremeyecekleri gerekçesiyle kızı mağdur ediyorlardı. Nitekim Ayşe benim en yakın arkadaşımdı. Rica etse tüm hafta gece vardiyalarına bile gıkım çıkmadan kalabilirdim.
Hayatıma ne zaman girdiğini unutacak kadar uzun zaman olmuştu Ayşe'yi tanıyalı. Yirmi dört yıllık ömrümde ki tüm mutlu anlarım ve dramlarımda yanımdaydı diyebilirdim.. Bense onun en mutlu anlarından birinde yanında olup ona destek olamıyordum. Neyse ki vardiyaları değişip işini kolaylaştırmış olmamda içimi rahatlatmıyor değildi. İki yıldır görüştüğü oğlanla nihayet nişanlanıyordu bugün.
Güç bela yataktan doğruldum. Odamın rutubet dolu kokusu sabaha kadar iyice ağırlaşmıştı. Miskin miskin pencereyi açtım. Hava henüz aydınlanıyordu. Penceremin kıyısında ki incir ağacının dalları meyvelerden epeyce ağırlaşmış olacak ki yere doğru sarkmıştı. Pencereme yakın dalın birini gözüme kestirip iki incir kopardım. Birini ağzıma atıverdim hızlıca. İncirin ağzımın içini dolduran çekirdeklerini dişlermin arasında çiğnerken buruk çocukluğumun , hazin günlerimin yansıması hatırıma düşmüştü bile çoktan.
Teyzemle bu derme çatma gecekonduya taşındığımız gün dikmiştik bu incir ağacını. Fideydi tabii o zamanlar . Hiç unutmuyorum ,bir yandan hırsla toprağı eşerken bir yandan da fideyi toprağa sokuşturup
-' Onun gibi bizde hayata sıkı sıkıya kök salacağız Aslı. Kimse için değil kendimiz için vereceğiz meyvemizi kızım. Muhtaç olmadan el ele çıkacağız düzlüğe meleğim. Söz veriyorum kızım söz veriyorum ...'Tam 6 yıl önce...On altımda ergenliği henüz bitmemiş çelimsiz bir lise öğrencisiydim.. Annemin vefatından sonra babam beni teyzeme bırakıp sanki hiç var olmamışcasına hayatımdan silinip gitmişti... Teyzem Aysel beni sahiplenmiş, korumuş ,kollamış bana sahip çıkmıştı. Adeta kırılan kanadımı onarmış bana yeniden uçmayı öğretmişti. Babamın yokluğunu gerçekten hiç aratmıyordu . Ama annemin yokluğu her geçen gün teyzemin onardığı kanadımda kapanması mümkün olmayan yaralar açıyordu
Otelin servisi dakikti. Şoförümüz Hüseyin amca en fazla otuz saniye bekler, baktı hala gelen giden yoksa daha fazla beklemeden gaza basar giderdi. Servisi kaçırmak demek otele en az kırk beş dakika geç kalacağın anlamına gelirdi buda kovulmakla eşdeğer sayılırdı. Dışarıda iş arayan onca insan varken iş verenler böyle bi gecikmeyi asla affetmez yüzüne dahi bakmadan kapının önüne koyuverirleri adamı.
Saat servisin gelmesine beş dakika olduğunu gösterirken ben, teyzemin vardiyamı unutma ve endişelenme ihtimaline karşı not yazıp dolaba asmış ,serviste yemek üzere hazırlanmış olduğum ekmek arası peynir domatesimi streç filme sarıp çantama atmış yolun karşısına geçmiştim bile.
Soyunma odasında üniformamı giyerken, gece vardiyası bitmiş arkadaşım hızla kapıdan girmişti. Yorgun bir bakış atmış yanımda oturup soyunmaya başlamıştı. Ben sormadan otelin kaba bir o kadarda zengin müşterilerinden, çekemediği birkaç iş arkadaşının dedikodusundan aldığı bahşişlerden bahsediyor bir yandan da çekinmeden sütyenini değiştirmeye hazırlanıyordu. Her şey tamamdı günün yorgunluğu üzerime gelebilir ,üzerimden geçip pestilimi çıkarabilirdi.
İsmimin ve görevimin yazılı olduğu çalışan kimlik kartımı boynuma geçirdim ,cep telefonumu da pantolonumun cebine zar zor sıkıştırıp hala homurdan kadına seslendim
-"Kolay gelsin abla "
Kapının önünde duran housekeeping arabamı alıp asansöre ilerledim. Kat şefimiz Hasan bey asansörde karşılaşmak isteyeceğim en son kişiydi. Ne tür fantezilerinin olduğunu anlamak hiç zor değildi. Sadece ben değil tüm alt sınıf işçi kızlar bu adamdan hem korkar hem de sesimizi çıkaramazdık .Bir kaç iş arkadaşım bu adamın hem dil hemde fiziki tacizine uğramış yinede ses etmeden işlerine devam etmişlerdi. Bizi dinleyecek halleri yoktu ya. Zaten Hasan beyin arkası da epey kuvvetliydi. Bize çöp muamelesi yapan müdürlerle bile çay içerken görmüşlüğümüz vardı onu.Asansöre biner binmez arkamdan atlayıvermişti kat şefi içeriye. Ne ara gelmişti nereden çıkıvermişti bu ırz düşmanı adam şimdi. Eli cebinde rahat tavırlarla
- "Günaydın Aslı hanım" dedi.O kadar görevli olmasına rağmen bu adam tüm kızların ismini ezbere biliyordu. Burada çalışmaya başlıyalı 5 ay olmuştu. Namını çoktan duyduğum bu adam benimle ilk kez konuşmuyordu elbet ama ilk defa ismimi kullanıyordu . Yönüm kapıya dönük korkudan içime kaçmış sesimle
-" Günaydın Hasan bey " diyebildimİnmeme üç kat kalmıştı. Hasan bey inecek kat tuşlarına basmamıştı sanrım aynı kata çıkıyorduk , asansörün içi sanki darlaşıyordu adamın arkamdan beni süzdüğü düşüncesi bile bana çıplakmışım hissi veriyor irikilip tüylerimin dikelmesine sebep oluyordu. Ağzından aldığı derin nefesleri bilerek hızla geri veriyor ürpertisini ensemde hissetmeme sebep oluyordu. Asansörün kat 7 demesiyle açılan kapı sanki özgürlüğe ve kurtuluşa açılıyormuş gibi geliyordu. Önümde sürdüğüm temizlik arabamla hızlı koşar adımlarla asansözrden fırladım. İçimden arkamdan gelmemesini dileyip ,aksi bir manzarayla karşılaşma korkumdan dönüp geriye bakamıyordum bile.
sevgili okur lütfen oy vermeyi ve yorum yazmayı unutma. Fikirlerin benim için çok önemli:)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
incir ağacım
ChickLit"Sevgime ömrüm kefildir Aslı." dedi ve ekledi genç çocuk gözlerinden yaşlar akıyordu." Ben seni kalubelada söz vermişcesine, geç kalmaktan korkarcasına seviyorum" Aslı bir süre duraksadı ağlamıyor çaresizliğinden adeta gözleri kanıyordu. (arkadaşlar...