Fırtına öncesi bir sessizlik yaşıyorduk ama ben bunun farkında bile değildim. Aradan bir hafta geçmişti ve yaşananlara rağmen Engin'i yok saymanın o kadar da zor olmadığını anlamıştım. Öncelikle bana bulaşmıyordu, söylediklerimden etkilenmiş olacak ki kabuğuna çekilmiş gibi duruyordu ayrıca insanların bana gösterdiği bu ani ilgiye de alışmaya başlamıştım çünkü işime geliyordu. Yeni insanlar tanıyordum, kendime yakın gördüğüm tiplerle okul dışında buluşuyordum ve büyük bir hızla edindiğim bu çevre yılın ortasında olmamıza rağmen girmek istediğim birkaç kulübe girmeme yardımcı oluyordu. Tüm bunların hepsi liseli olduğumu hatırlamama yardımcı olmuştu yani bu geçirdiğimiz bir hafta tek kelimeyle mükemmeldi.
Ancak o güzelim haftanın bitişi için aynı şeyi söyleyemezdim. Engin'in sessizliğini iyimser bir şekilde yorumlamak tam olarak benim suçum değildi, gerçekten iyi bir hafta geçirmiştim bu yüzden de o güzel haftanın o şekilde sonlanması beni afallatmıştı. Deli gibi öfkeliydim çünkü Engin söylediklerimden bir sik anlamamış olacak ki tüm okula partide bir erkekle öpüştüğümü yaymıştı. Yalanlamam anlamsızdı gerçekten de bir erkeği öpmüştüm ve hadi ama bana yakınlık gösteren tiplerin bu tarz partilerde ayak üstü işi götürdüğü düşünülecek olursa benim bu yaptığım oldukça hafif kalıyordu, sırf bu yüzden benden uzaklaşacak olan varsa da cehennemin dibine kadar yolu vardı öfkelendiğim nokta bu değildi kesinlikle. Beni sinirlendiren nokta Engin'in beni dinlememesi, o konuşmadan sonra benimle hala uğraşabiliyor olmasıydı hem de onu tehdit etmeme rağmen. Ancak kartlarını çok yanlış oynamıştı ve bunun farkında bile değildi. Kararlı adımlarla koridorun sonunda arkadaşlarıyla dikilen Engin'e ilerlerken Ilgın çocuğa elimi bile sürmememi yoksa kınama yiyeceğimden ve bunun okuldaki hocalar açısından imajımı zedeleyeceğinden hatta bursumun tehlikeye gireceğinden falan bahsediyordu ne var ki ben aynı o gecede de olduğu gibi düşünmeyi çoktan bırakmıştım. Belki de ilk defa sonuçların ne olacağını çok iyi bilmeme rağmen buna girişmek istiyordum, ilk defa duygularıma hakim olmak istemiyordum. İstesem o an kendimi durdurup 'Ne bok yerse yesin.' Diyerek Ilgın'la sınıfa dönebilirdim ancak sorun buydu, istemiyordum işte. Konu o olunca işlerin böyle değişmesi de beni ayrıca öfkelendiriyordu çünkü hadi ama! O aptal, şımarık veledin vasfı neydi de onun yüzünden kınama falan alıyordum değil mi?
Engin ona yaklaştığımı kendisine kalan son iki adımımda fark edebilmiş ve alay dolu bir tavırla konuşmak için açtığı ağzını o güzel suratında patlattığım yumruk yüzünden kapatmak zorunda kalmıştı. Vay canına... Bunun bu kadar güzel hissettirdiğini bilseydim her şeyi siktir eder daha önce yapardım, o herkesi kendine hayran bırakan yüzüne yumruğum bile yakışmıştı ve bu bana sadistçe bir zevk vermişti. Karşılık vermek yerine öfkeyle gülmesi ne yaptığını anlamaya çalışarak gözlerimi kısmama neden olmuştu ancak bunun bir aldatmaca olduğunu suratıma geçirdiği yumrukla anlayabilmiştim. Beni yakamdan kavrayarak kendine çekerken dizine geçirdiğim tekmeyle afallasa bile sert ifadesini bozmadan bana bakmaya devam etmişti. Tam ona kafayı gömecektim ki kapşüonumdan tutularak geriye çekilmemle ondan ayrılmak zorunda kalmıştım ve çok geçmeden aynı şey onun da başına gelmişti. Beni Ilgın, onu ise Cihan tutmuştu ve dostum, Ilgın ile Cihan arasında yaşanan o yoğun bakışma da neydi öyle? Gerçi şu durumda en yakın arkadaşımın aşk hayat ilgileneceğim son şey falan olmalıydı galiba-
"Engin ve Bilge! Benimle geliyorsunuz. Derhal!"
Barış hocanın bağırışını duymamla bakışlarımı suratını dağıttığım -daha doğrusu dağıtamadığım, o kafayı ona gömseydim gerçekten dağılacaktı- Engin'den ayırabilmiş ve hocaya bakmıştım. Öfkeyle bize bakan hocayı daha fazla kızdırmamak için Ilgın'ın tutuşundan kurtulmuş, Engin'i bileğinden kavradığım gibi hocaya ilerlemeye başlamıştım. Üzerimizde yoğunlaşan bakışlar daha fazla öfkelenmeme neden olurken arkamdan zorla gelen Engin'e acele etmesi için sert bir bakış atmıştım. Bakışımı görmesiyle sertçe yutkunup bileğini elimden kurtarması ve yanımda uslu uslu ilerlemeye başlaması bir olmuştu. 'Güzel, o kadar aptal değilmiş.' diye geçirmiştim içimden çünkü durumun ciddiyetini hala kavrayamıyor olsaydı Barış hocayı falan dinlemez o geçiremediğim kafayı suratına tam o anda geçirirdim.
