2. Bölüm "Üvey Anne"

147 34 15
                                    

"Ilık ince kumlar arıyorum,
Ama her defasında soğuk çakıl taşlarına basıyorum.
Alabildiğine mavi bir cennet düşlüyorum,
Güneşle öpüşmüş gece,
Siyah sıcaklığından vuruluyorum."

~

Öyle görkemli gelsin ki şu güzel günler,
yaşamak adına ne kadar tutku varsa işlesin iliklerime.

Gökyüzünün mavi olduğunu kanıtlasın bana.
Siyahın ebediyetinde kalan yanım aklansın.

Ölümle yaşam arasında ince bir çizgi var deselerde inanmayın.

Yalan.

Kalındır o çizgi. Öyle kolay kolay geçmez, geçemez bir insan canından. Ben kaç kere o çizgiyi aşmanın eşiğine gelsem de hiç vazgeçemedim yaşamaktan. Büyük adımlar lazım atlamaya. Büyük acılar lazım. Derin acılar.

Acım büyüktü lakin atlayamadım. Çizginin ne tarafında olursanız olun sürekli kıyısında belirsiz yaşamak kadar yormuyor insanı.
~~~
Daha beş yaşında annesine yemek alabilmek için en sevdiği bebeklerinden vazgeçmek zorunda kalan bir çocuktum ben. Annem bodrum katta zindan gibi demirlerle kaplanmis kilitli bir yerde kalırdı. Çoğu zaman aç yatardı. Aklım ermezdi ama farkındaydım yanlis giden birşeylerin olduğunun. Arkadaşlarımın anneleri hep yanındaydı görürdüm. Komşumuz sevilay teyze diğer komşu teyzelerimle o güzelim geniş balkonunda sohbetler ederdi. Çocuklarda oyun peşinde tabi. Şimdi sorsanız bana ben hiç oyun bilmem. Annem neden o karanlıkta o kilitli zindanda kalırdı bilmem. Ara sıra çıkarırdı tabi babam onu o karanlıktan. Çıkardığı gibi de döverdi. Ceza keserdi sandığımca o yüzdendir annemin karanlikla imtihanı. Çıktığında yapışırdı annem ellerime bırakmak istemezdi. Beni birilerinin çalmasından korkardı.

Babam akıl sağlığını bozmuştu annemin büsbütün belli. Elime yapışırdı annem bırakma alacaklar seni derdi. Benden önce iki doğum yapmış annem. Ikiside ölmüş. Yani annem ölmediğini söylerdi. Birinin ölmesi babamın suçuymuş. Ancak diğerini birileri çalmış gibi davranırdı. Akli dengesinin yerinde olmamasına sığınırdı babam. Başkalarının yanında ahlayıp vahlayip inşallah düzelir derdi.
~~
Bir gün babam eve bir kadınla geldi. Ismi semra. Bir saat oldu. Iki saat oldu. Üç. Dört. Beş. Semra teyze bizdeydi hâlâ. Annemi yine bodruma kapatmışdı babam. Annem öyle sessizdiki. Duvara boş boş bakıp aldılar derdi sadece. Beni gördüğünde ise
"seni almasınlar'dan" başka cümle çıkmazdı ağzından. Canin annem. Uzun siyah saçları ıncecik beliyle ne de güzeldi. Ne yaşamıstı da bu hâle gelmisti o zamanlar bilmiyordum. Hoş gördüğüm yaşanılanlarda durumunu açıklıyordu ya. Ertesi gün olmustu. Semra teyze halâ bizim evdeydi. Öyle kötü bakıyordu ki bana her yanımı korku kaplıyordu bakışlarına denk geldiğimde. Küçük aklımla baba annemi çıkart oradan diyebilmiştim sadece babama. Bu günkü gibi aklımda kirli sakalinın altından dudaklarından dökülen o acımasız cümleler.

-Semra teyzen artik bizimle kalacak.
Ona alışsan iyi edersin hayat. Ayrıca annen artik orada duracak. Yemeğini oraya götüreceğiz. Ara sıra belirli bir saatte bahçeye çok çok az bir vakit çıkarsınız. Semra teyzene bir saygısızlık ettiğini görürsem duyarsam seni oyle bir döverimki hayat elimden kimse alamaz anladın mı beni.

Korkmuştum.

Bir çocuk için daha beş yaşında babasından nefret etmek nedir ,
ne kadar kötü bir duygu bilemezsiniz.

ÖP BENİ ANNEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin