Ben Yasmin, uzun bir süreden sonra değişik duygular yaşamıştım, hem gülümsemiştim hem de utanmıştım...
İlk defa bir insanın sıcaklığını hissetmiştim...
Bunların hepsini Cenk'e borçluyum...
***************
Yeni bir güne merhaba.
Bugün alarmın sesine uyanmadım, daha erken uyandım. Yâda hiç uyumadım desem daha doğru olur. Bütün gecemi Cenk'i düşünerek geçirdim, atkısı da bende kalmıştı, hani üstüme döktüğü cappuccinoyu silerken kullandığı atkı var ya, işte o. "Yarın görüşürüz" demişti. Çok heyecanlıydım.
İlk defa okula sadece derse girmek için değil de, birisiyle buluşmak için gidecektim. Pardon birisi dedim ama o, o benim için her hangi birisi değil, onun yeri bende ayrı, tam olarak nerede olduğunu bilmesemde...
Saat 06:30. Bu sabah biraz şanslıyım bugün banyo ya ilk ben girebildim, diğer kızlar hep uyuyorlardı. Biraz değişiklik olsun diye bugünlük topuz yapmadım, en ucuzundan aldığım saç maşasıyla saçlarımı düzledim. Burda kızlar hep birbilerinin eşyalarını kullanırlar ama ben kullanmam, kendi ihtiyacımı kendim karşılarım, böylece olay da olmaz.
Neyse, siyah slim jean altına bordo New balance larımı giydim, üstüme Ghettos yazılı beyaz bir tee-shirts ve siyah deri ceketimi giydim, kafama da bordo beremi geçirdim. Çantamı hazırladım. Unutmadan, sırf kokusunu kaybetmemesi için yıkamaya kıyamadığım Cenk'in atkısını sonuçta yıkamıştım. Kuruduktan sonra da özenle çantama koyup gerektiğinden daha erken çıktım.
Saat 07:30 Yine vazgeçilmez kulaklıklarımla yavaş adımlarla okula doğru yürümeye başladım. Sabahları çıktığımda hava daha aydınlanmamış oluyordu, ve bu vakitlerde kendi başıma müziğim eşliğinde yürümeyi seviyordum... İnsanların kara yüzlerini, düşüncelerini görmeme engel olan bu karanlığı seviyordum. Lambaların sokakları aydınlatmasıyla hoş bir görüntü oluşuyordu...
Kahvaltı mı daha yapmamıştım, çünkü yurdun yemekhanesi bu saatte kapalıydı. İlerde bir cafe görür gibi oldum, ve oraya doğru yürüdüm. Yeni açılmış herhalde, hiç görmemiştim, saat 07:45, daha vaktim vardı, kahve içmeye karar verdim.
Girerken tebessümle "Bonjour" diye karşılandım. Çeşitlerde fındıklı cappuccino arayarak "Bonjour" dedim. Cappuccino yoktu, "Kahve alabilirmiyim s'il vous plaît ?",
"Bien-sûr mademoiselle, başka bir isteğiniz ..."
"Non, merci" dedikten sonra, kalorifere yakın olan cam kenarına oturdum. Biraz üşümüştüm tabi. Isınmak için ellerimi ovuştururken arkamdan birisi kahvemi uzattı. Garson olmalıydı, ve "Bon-appétit", afiyet olsun demişti.
Ama bu ses bana tanıdık gelmişti, "merci" derken kafamı çevirdiğimde "CEEENK!?"...
O an, tam olarak ne oldu bilmiyorum ama dilimi yutmuştum, ellerim titredi, zaten üşüyordum, af edersiniz mal gibi baka kaldım. Bir de sesli bir şekilde "Cenk" demiş olabilirdim yâda bağırmış da olabilirdim...
Hatırlamıyorum ama rezil olmuştum, ve beni kapıda karşılayan kadında kıkırdamıştı, olamaz yaa. Cenk karşıma oturmuş, ela gözlerini dikmiş beni izliyordu, biraz kendimi kontrol etmeye çalıştım, sakin bir şekilde hiç bir şey olmamış gibi :
"A merhaba Naber Cenk ya senin burda ne işin var ? Bu satte hemde? Ben erken çıktım da, kahve içmeye geldim ya sen ?..." Galiba sandığım kadar sakin değildim, anlaşılmıştı da zaten, kesintisiz tek nefeste 3 soru sormuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Homeland
RomanceHayat : Sürpriz, aile, dost, sevgi, paylaşmaktan ibaret ise, benim yaşadaklım ne oluyor ?... acı, keder, yalnızlık, duygusuzluk... Hedefsiz, amaçsız bir yaşam içinde, ruhsuz bir beden dolaşıyor...