Cenk bu dediklerimi duymuş olmalı ki gülümseyerek bana
doğru baktı...
***
Eveeeet.
Son soruyu da tamamladım ve sonunda gözlerimi kağıdımdan alabildim.
Hoca yı çağırmak için el kaldırdığımda gözlerim Cenk 'e
doğru kaydı, o da elini kaldırmış bekliyordu.
Neden acaba?
Ona daha yakın olduğu için, hoca ilk onun yanına gitti, Cenk
bir kağıt uzattı. Ne vardı acaba o kağıtta?
Hoca alır almaz bana geldi. Benim kağıdımı da aldı, alırken
de Cenk'in kağıdını düşürdü. Hemen hamle yapıp kağıdı
ona vermek bahanesiyle çaktırmadan merakımı giderdim.
Üstünde genel bilgileri yazıyordu: Cenk Altun 17 yaşında,
Fransa, Paris doğumlu ...
Oooww başkent Paris'te doğmuş, çocuktaki lükse bak,
peki niye Nantes'e geldi o zaman?
Daha fazla bakamadan hocaya yavaşca uzattım kağıdı
biraz daha bilgi alabilme umuduyla, sonuç göremedim.
Bakışlarım mıknatıs tarafından çekilircesine ona doğru
çeviriliyordu, en azından kopup yapışmıyordu.
Ne yapıyordum ben?
Bilmiyorum, ama sadece onu görüyordum. Aslında bu
kadar meraklı değilimdir ama söz konusu Cenk olunca her
şeyi en ince detayına kadar bilmek istiyordum.
En çok da neden bu kadar tedirgin olduğunu ?
Ona bakarken kendimi görüryordum...
Bende bu sınıfa yeni geldiğimde böyleydim. Sınıfın tek
yabancısı bendim, yavaş yavaş alay konusu, bir çeşit kobay
olmuştum. Kimse inanmıyordu ailemi kaybettiğime...
Niye aileni saklıyorsun fakir, yoksa utanıyormusun ?
Gibi sorulara maruz kalmıştım.
Ne yazık ki insanlar, fakirliğin tam anlamını bilmiyordu. Çünkü fakirlik, sahip olduğunun değerini bilmemek, hep daha fazlasını istemektir.
Fakirlik huzuru para da aramak demektir. Fakirliğin benim için hiç maddi bir anlamı yoktu, çünkü parasız da mutlu olabilirsin, sevinebilirsin, eğlenebilirsin..
Belki maddi durumum kötüydü evet, ama içimde yaşattığım zenginlikler...
Anlıyamazlar, benim gözümde fakirden daha fakirdiler onlar...
Hepsi de egosunu tatmin etmekle uğraşıyordu kimse ne saygıyı biliyordu ne de sevgi gösteriyordu.
Ancak birbilerinin yüzüne gülümseyip arkalarından küfür etmetmeyi biliyorlardı...
Bu yüzden bir ay boyunca yurtta kaldığımı öğrenmelerini istemiyordum, korktugum icin tedirgindim, yine alay konusu olmak istemiyordum...
O günlerde bir rüya görmüştüm, evet yine bir rüyaaa.. Benim tek mutlu olduğum yer, mutluluk âlemim, rüya âlemi...
Meleğimi görmüştüm. Bembeyazlar içinde, çimenlerin, çiçeklerin arasındaydı. Arkasında bir çay vardı, içinde ördekler kazlar yavrularıyla yüzüyorlardı. Bütün yavrular annelerine kavuşmuştu sanki, bende öyle..." dedim başım eğik bir şelkilde umut beklercesine. Sözümü kesti "Seninle gurur duyuyoruz kızım, kaldır kafanı anlı ak temiz kalpli kızım benim, güçlü ol, bizim için güçlü ol ki üzülmiyelim. " dedimişti..
On an, adeta bir deja-vu yaşamıştım, yine rüyam da mutluydum, uyandığımda ise hayal kırıklığına uğramıştım...
O günden sonra değişmişti hayatım, arada kararsız ama dik başlı bir kız oldum...
Bizim sınıftakilerle de sadece böyle olabilirsin zaten...
Ya sen onları ezersin, yada onlar seni. Artık bana bir şey yapamıyorlardı, bana yaptıklarının karşılığını da verebilirdim ama büyüklük bende kalsın istedim. Çünkü yakışırmazdı bir türk kızına intikam almak. Ben affetmeyi tercih ettim..
Belki de Cenk'te birşeyleri öğrenmemizden korkuyor, ya da yabancılık çekiyor.. Ama ben her ne olursa olsun yanında olucam... Yaşadıklarımı yaşamasını asla istemem...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Homeland
عاطفيةHayat : Sürpriz, aile, dost, sevgi, paylaşmaktan ibaret ise, benim yaşadaklım ne oluyor ?... acı, keder, yalnızlık, duygusuzluk... Hedefsiz, amaçsız bir yaşam içinde, ruhsuz bir beden dolaşıyor...