Birinci Bölüm | Yolculuk

8 0 0
                                    

🎵 Syd Matters - Obstacles 🎵
"Someday we will foresee obstacles"

"Geldi, otobüs geldi!" diye sevinçle bağırdım elimle yaklaşmakta olan otobüsü işaret ederken.

Bizi karşılamaya gelmiş olan teyzemle yolculaşıp görevli adamın ona verdiğimiz bavulları bagaja yerleştirdiğinden emin olduğumuzdan sonra babam, annem ve ben otobüse bindik.

Çok heyecanlıydım. Çünkü ortaokul serüvenimi bitirmiş, liseye başlayacaktım. Hayatımın önemli bir parçası olacağı söylenen bu yere başlamadan önce hem istediğim yere girişimi kutlamak, hem de hayatıma açtığım yeni sayfaya mutlu bir şekilde girmek için ailemle beraber küçük bir tatil kasabasında kiraladığımız ufak ama şirin olan yazlık evimize gidiyorduk.

Annemler kiraladıkları sene -geçen sene- gitmiş, iki hafta kalıp geri dönmüşlerdi. Yani anlayacağınız gibi o, benim o kasabayı ve yazlık evimizi ilk görüşüm olacaktı.

Eski okulum hakkındaki kötü anılarımı kafamdan boşaltmaya ve yeni okuluma tamamen pozitif bir şekilde başlamaya hazırdım. Tatilimi mükemmel geçirmeliydim ki senenin geri kalanına bomba gibi bir giriş yapabileyim.

Gideceğimiz yer hakkında kafamda ne bir bilgi ne de bir beklenti vardı. Fakat kötü bir yer olsa bile bu beni üzemezdi. Bu sefer olmazdı işte. Her şeye olumlu bakacaktım ve kötü olayları iyileştirmek, doğru hale getirmek için çabalayacaktım. Sonuçta en kötü ne olabilirdi ki?

Otobüsün en arkasının bir önündeki koltuğuna kendimi adeta fırlatarak cebimdeki telefonumu çıkarmak için bacaklarımı biraz sağa eğdim. Annemin yanıma, babamın ise bir önümüzdeki koltuğun sol kısmına oturmasının ardından ben ise sonunda telefonumu cebimden çıkarıp boynuma astığım kulaklığımı iki tarafının kulağıma rahat ve tam bir şekilde oturacağı bir konuma getirerek müzik çalma listemi başlattıktan sonra telefonumu tekrar cebime koydum ve gözlerimi kapayarak kendimi şarkının büyüsüne kaptırmaya çalıştım.

Bana göre herkesin bir şarkısı vardır. Bu şarkılar kişi nereye giderse gitsin, ne yaparsa yapsın çalmaya devam eder. Doğduklarında başlar, yaşadıkları süre boyunca hareketlenip yavaşlar ve öldükleri zaman durur. Şarkıların melodileri kişinin o an hissettiği duyguya göre değişir fakat duygu ne olursa olsun, kişi onu ne kadar dolu hissederse şarkı da o kadar mükemmel olur.

Kafamı sağa çevirip anneme baktım. Gözlerini kapamış, midesi bulandığı veya kim bilir, belki de kafasında oluşturduğu ve ne yaparsa yapsın bir takıntı gibi oraya sıkışıp kalan dertlerini unutmak için uykuya dalmaya çalışıyordu. Dondurmasını hiç eritmeden yemeyi, kağıdı yırtarken çıkan sesi, yağmurlu bir havada şemsiye olmadan yürümeyi ve uçakların havada giderken arkalarında bıraktığı izi çok severdi. Onun
şarkısı ise yavaş fakat hareketlenmeye hazır gibiydi. Yorgunluğu ve dışarıdan insanlara göstermeye çalıştığı o neşenin sahteliği çok rahat bir şekilde duyulabiliyordu. Şarkısı, sade ama çok dokunaklıydı. Masum ve umut dolu.

Sonra kafamı sağ önümdeki cama yansıyan babamın görüntüsüne çevirdim. O da benim kadar sevdiği, gökyüzünü ve doğayı büyük bir hayranlıkla izliyordu. Dudaklarını; neredeyse dişlerini gösterecek bir mutlulukta açmış, gideceğimiz yerin heyecanıyla yerinde duramıyordu sanki. O ise kuşların seslerini, yeni kitap kokusunu, toplu taşıma araçlarına bindiği zaman boş koltuk bulmasını, kendi yaptığı yemeklerin tadını ve yatmayı çok severdi. Babamın, işini bir kenara bırakıp kendine biraz zaman ayırmak için çıktığı bu tatile giderken çalan şarkısı ise neşeli ve hareketliydi.

Peki ya ben? Benim adım Alev. Benim en sevdiğim şeyler ise hayal kurmak, yüzdüğüm sırada şaşırtıcı hareketler yaparken burnuma su kaçmaması, yeni sulanmış çimenin kokusu ve flamingolardı. Ortalama kilom, orta boylu kızıl saçlarım, kahverengi gözlerim ve kısa boyumla ne güzel ne de çirkin biriydim. Kusurlarımı görmezden gelince bazen kendime mükemmel bile diyebiliyorum ama tabii, bazı gerçekler maalesef kaçınılmaz. Herkes kendimi sevmem gerektiğini söylüyor, zaten seviyorum da. Ama bazı şeyleri inkar etmek yerine kabullenmeyi daha mantıklı bulan bir insanım. Peki benim şarkım nasıl? İşte çözülememiş ve çözüleceğinden umudum olmayan bir vaka. Kulaklarımı ne kadar zorlarsam zorlayayım, ne kadar konsantre olursam olayım kendi şarkımı duyamıyorum. Şarkı dinlemeyi bu kadar seven birine göre garip bir özellik olsa da düşünüyorum, belki benim bir şarkım yoktur. Belki böyle doğmuşumdur ve böyle öleceğimdir. Şarkısız. Bu beni farklı yapar, evet. Ama bu fark iyi mi kötü mü, hala anlayabilmiş değilim.

Şimdi ben her insanda bir şarkı duyabiliyorum diye beni özel sanmayın. Hepimizde bu özellik var aslında, ama bazı kişiler görmezden geliyor sadece.

Fakat benim farklı bir sebepten özel olduğumu düşünmüş olabilirsiniz, ve bu sizi haklı kılar. Ben özelim. Doğduğumdan beri kontrol edemediğim özel bir gücüm var. Ben ne zaman aşırı bir şey hissetsem etrafa elektrik saçıyorum. Evet, bildiğiniz elektrik. Elektronik cihazları etkilemenin yanında insanları da etkileyebiliyor bu gücüm. İnternette böyle şeyleri ne kadar duysam da inanmamış ve bir gün 12 yaşındayken bu özelliğimi keşfettikten sonra hayatımdaki her şey tamamen değişmişti. Bu özelliğe sahip olduğumdan benim çok şanslı olduğumu düşünebilirsiniz fakat tamamen yanılıyorsunuz. Ben dünyanın en şanssız insanıyım. Birine ne zaman sarılacak veya dokunacak olsam onlara zarar veriyorum. Sadece sakin olursam, o an yüksek duygular hissetmezsem veya o kişiye karşı hislerim veya kırgınlığım yoksa bu gücüm işe yaramıyor. Ama onun dışında inanın bana, bu güç tam bir felaket!

Ben adeta dokunulmazım. Fiziksel temastan olabildiğince kaçınırım fakat dokunursam da çarparım. Tamı tamına bir lanetim aslında. Etrafımdakilere bir tehdit, sevdiklerime ise bir ölüm makinesiyim sanki. Bu nedenle bu gücün bende olduğunu bildim bileli içime kapanık, yalnız ve korkak bir kız oldum. Fakat bu değişecek, değişmesi lazım. Artık güçlerimi kontrol altına almayı öğrenip diğer insanlar gibi sosyalleşeceğim, istediğim kadar gezeceğim ve aşık olacağım. Fakat bunları başarmak şu anki konumuma bakılırsa imkansız gibi gözüküyor. Ama umarım... umarım ki değildir. Bu konuda küçücük, minnacık bir şansım varsa bile sonuna kadar kullanıp elimdekinin en iyisini yapmaya kararlıyım.

"Bu otobüste yemek servisi yok mu ya. Açlıktan ölüyorum" diye sessizce önümdeki koltukta oturan babama kulaklığımda son ses çalan şarkıyı azıcık kısarak sordum.

"Ben de çok açım. Ama merak etme, birazdan gelir" diye sorumu yanıtladı babam.

Birkaç dakika camdan dışarıyı izleyip çalan müzik eşliğinde yaz tatilim ve yeni okulum hakkında hayaller kurmanın ardından annemin kolumu dürtmesiyle irkildim.

"Bak kızım, ikram servisi geldi. Bir şey alsana."

Hemen açlıkla ikram servisini yapan adama, "Bir sandviç, bir paket bisküvi, iki bardak da vişneli meyve suyu" diyerek bana verdiği yemeklere saldırdım.

Annem her ne kadar da bu kadar yersem şişeceğimi söylese de onu aldırmayıp yemekleri büyük bir oburlukla yemeyi sürdürdüm.

Yemeğim bittikten sonra gözlerimi kapatıp biraz uyudum ve yaklaşık bir saat sonra babamın beni, "Haydi kalk, iniyoruz!" diye uyandırmasıyla gözlerimi ovalayıp kendime geldikten sonra heyecanla yerimden zıplayıp otobüsten hızla inerek geldiğimiz yerin girişinden tamamiyle gözüken tatil kasabasına hayranlıkla baktım. Sonra gözüm sağımdaki kocaman tabelaya çarptı, "Denizkızı Kasabasına Hoşgeldiniz"

Elime bavulumu alarak büyük bir enerji patlaması yaşayıp annemleri geride bırakarak gittiğimiz yöne doğru koşturmaya başladım.

"İşte başlıyoruz."

Dokunulmaz 🦋✨Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin