Ne yapmamız gerekiyorsa onu yaptık

17 5 0
                                    

Gözlerim yavaş yavaş açmaya başladım. Açtığım an başıma şiddetli bir ağrı girdi ama umursamadım. Sonuçta dün o kadar içmiştim. Ağrı girmesi gayet normaldı.

Odanın içinde gözlerimi gezdirdiğimde Simay'ın odasında olduğunu anladım. İyi de ben neden burdaydım? Dün yaşananları hatırlamaya çalıştım. Ama en son hatırladığım şey Poyraz ve sarı cadıyı öpüşürken görmem ve ondan sonra da içmemdi.

Biraz hafızamı zorladım ama hiç birşey hatırlamıyordum. En iyisi Simay'a sormaktı.

Yağız Kayaçağ

Milen " İyi geceler karamel çocuk" diyerek gözlerini kapatmıştı. Böyle demesi tuhaf hissettirse de garip bir şekikde hoşuma gitmişti. Hafif bir şekilde gülümsedim ve Milen'e bakmaya başladım.

Çoktan uyumuştu bile. Kumral saçları dağılmış. Teninin rengi solmuş. Dudakları ise kızarmıştı. Her halinden sarhoş olduğu belliydi. Biraz şaşırmıştım doğrusu.

Çok fazla içtiğini anlamıştım ve bu kadar içmesine rağmen hala mantıklı hareket etmesi şaşırtıcıydı. Şu an karşımda o kadar cezbedici duruyordu ki. Gözlerim dudaklarına kaydı.

Kızarmış olması beni resmen daha da çok çekiyordu. Kendime engel olmalıydım. Karşımda böyle bir kız duracak ve ben hiç birşey yapmadan duracaktım. Kimse değil ben Yağız Kayaçağ sadece kıza bakıcaktı.

Bu düşünce beni güldürdü. Sarhoş bir kızdan yararlanacak değildim. Ayık olsa belki ama işte ayık değildi. Milen'in kafasını nazikçe omzumdan indirdim ve bacağımın üstüne koydum.

Söylediklerini düşünmeye başladım. Sürekli bir şey yaptığını ve mutlu olmayı hak etmediğini söyleyip duruyordu. Acaba kendini bu kadar suçlayacak ne yapmış olabilirdi? Denizden gelen rüzgarlar şiddetlenince üşümeye başladım.

Milen üstümdeki tişortü çıkartmıştı. Neyse ki arabanın bagajında olan tişortümü giymiştim. Yoksa şu an donuyor olurdum. Daha fazla burda duramazdık. Telefonumu açtım ve Atakan'ı aramaya başladım.

Atakan benim üvey kardeşimdi. Annem iki yıl önce ölmüştü ve babamda daha sonra başka bir kadınla evlenmişti. Her ne kadar babama kızsamda İnci Abla bana çok iyi davranmıştı. Her seferinde onu terslememe rağmen.

 Annem öldüğü zamanlar çok zor günler geçirmiştim. Babamla aramız annem ölünce açılmıştı. Babam her seferinde bana olumlu davranmaya çalışsada ona kızgınlığım geçmiyordu işte.

Annemin ölmesinin üstünden 2 yıl geçmeden başka biriyle evlenmesi beni sinirlendiriyordu. İnci Abla ve Atakan'ı ne kadar sevsemde babamı affedemiyordum. Belki bi gün affedebilirdim.

İlk çalışta açmıştı Atakan. Ona Milen'in yanımda olduğunu ve bara beraber geldiği arkadaşını bulmasını söyledim. Atakan'da arkadaşının şu an Milen'i deli gibi aradığını ve kendisinde arkadaşıyla Milen'i aradığını söyledi.

Kendisi niye Milen'i arıyordu ki? Sahilde olduğumuzu söyledim ve telefonu kapattım. Birazdan gelirlerdi.

Barda Atakan'ın Milen'e sen o kız değilmisin? Diyişi aklıma takıldı. Atakan ve Milen nerden tanışıyorlardı ki. Daha sonra öğrenirdim nasıl olsa.

Atakan ve Milen'in arkadaşı gelince Milen'i kucağıma aldım ve taşımaya başladım. Arkadaşı bana her ne kadar tuhaf tuhaf baksada umursamadan Milen'i arabaya taşıdım.

Atakan arka kapıyı açtı ve Milen'le arka koltuğa oturdum. Kafasını dizlerimin üstüne koydum ve rahatça koltuğa yaslandım.

Adının Simay olduğunu öğrendiğim Milen'in arkadaşı bana sinirli bir şekilde bakıyordu. Atakan ve Simay öne oturdular ve Simay'ın tarifi ile Atakan arabayı Simay'ın evine doğru sürmeye başladı.

Adresin Kayaçağ'da ki villalardan biri olduğunu anlayınca sırıtmaya başladım. Simay'ın evine vardığımızda Milen'i tekrar kucağıma aldım ve Milen'i Simay'ın yönlendirmesi ile odadaki bir yatağa yatırdım.

Simay bana bakarak " Milen neden sahildeydi ve yanında neden sen vardın?" dedi şüpheyle süzerken.

Milen arabada ağladıktan sonra Ceyda'ya daha çok sinirlendim. O kızı tanıyordum ve pek te tekin birisi olduğu söylenemezdi. Tam bir psikopattı. Babası yani Haluk Amca eskiden şirketin ortaklarından biriydi.

Yaklaşık iki yıl önce hiç bir açıklama yapmadan şirketin ortaklığından ayrılmış ve o günden sonra da ortalıklar da gözükmemişti. Ceyda'yı tanıyordum. İster istemez şirket için ailecek görüşüyorduk.

Haluk Amca'nın iki çocuğu vardı zaten biri Semih Abi diğeri ise Ceyda'ydı. Semih Abi ne kadar iyiyse Ceyda o kadar kötüydü. Kelimenin tam anlamıyla bir şeytandı.

Semih Abi'yi severdim. 35'li yaşlarında babamla yaşıt olan şirketin hislerinin yarısında sahibi Semih Abi'ydi. Ama işte daha sonra hiç bir açıklama yapmadan Haluk Amca hisseleri satmıştı ve o hisseleri de babam almıştı. Ondan sonra da ne Ceyda'yı ne de Semih Abi'yi görmüştüm.

Ceyda'nın bu kadar kötü olmasının annesiyle ilgili olduğunu düşünmüştüm. Sonuçta annesini çok küçük yaşta kaybettiğini söylerdi her zaman. O zamanlar bile Poyraz'a takıntısı vardı.

Sürekli ondan bahseder ve bir gün kendisin olucağını söylerdi. Bu sevgisi artık takıntı şekline gelmişti ve Poyraz'ı elde etmek için her türlü şeytanlığı yapardı.

Milen'i öyle sarhoş halde yalnız bırakmak istememiştim. Sonuçta saat geç olmuştu. Sahile doğru gittiğini gördüğüm zaman hızlıca arabadan indim ve bagajdakj tişortümü giyip hızlıca peşinden gittim.

Uzun süre sessiz kalmamdan dolayı Simay bana sert bir şekilde baktı ve " Neden cevap vermiyorsun?" dedi kızgın olduğunu belli eden bir sesle.

Umursamaz bir şekilde omuz silktim ve "Sahile neden gittiğini bilmiyorum. Onu bu haldeyken yalnız bırakmak istemedim. O yüzden peşinden gittim"

" Siz sahilde ne yapıyordunuz? "

" Ne yapmamız gerekiyorsa onu yapıyorduk" dedim sırıtarak.

Ve Milen'e son bir kez bakıp odadan uzaklaştım. Arabaya vardığımda hızlı bir şekilde bindim. Bugün bende yorulmuştum. En sonunda eve vardığımızda hızlıca odama çıktım. Uyumak istiyordum.

Yatağa uzandığımda tavana bakmaya başladım ve aklıma Milen geldi. O arabadan indikten sonra kendimi kötü hissetmiştim ve bende peşinden gitmiştim. Gece boyunca yaptıklar aklıma gelince sırıttım. Yanımda kalmak için Simay'a ben bu taş çocuğun yanında kalmak istiyorum diyişi , tatlı olduğumu söyleyerek yanaklarımı sıkması ve sonra da üzerime kusması beni güldürmüştü.

Sonra o ağlıyışı aklıma geldi. Ne yapmış olabilirdi acaba? Kendini bu kadar suçlayacak. Bunu öğrenmem lazımdı. Benim öğrenemeyecek bir şeyim yoktu sonuçta.

Yatağa iyice yayıldım ve gözlerimi kapattım. Fark ettiğim şey ile hızlı bir şekilde tekrar gözlerimi açtım. Ben bugün bara gitmiştim ve hiçbir şey yapmadan geri dönmüştüm. Geceyi tamamlamamıştım.

Bu hiç bana göre değildi. Geceyi tamamlamadan uyuyamazdım. Ama bugün o kadar yorgundum ki kalkacak halim kalmamıştı. Bir kerede gece yarım kalsın. Yarın telafi ederim nasıl olsa.

Tekrar gözlerimi kapattım ve uyumaya başladım. Fazla vakit geçmeden uykuya dalmıştım bile.




ACI TEBESSÜMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin