Olmamaz dediğime bakmayın...Aslında mutluydum. Çünkü barışa birşey olmamıştı. Ben vurulmuştum. Nasıl oldu bilmiyorum ama ben vurulmuştum. Ağlamaya başladım. Mutluluktan.... İnsanın öleceğini bilmesi ne kadarda kötü bişeymiş. Yere düştüm. Ve son bir defa " hoşçakal anne, hoşçakal baba sizi çok seviyorum, nehir seni de çok seviyorum çeteyi de öyle... ve Barış seni de öyle. Dedim içimden...Düşünecek gücüm kalmadı gözlerim yavaş yavaş kapanırken kaçan adamları gördüm gözlerim kapandığında duyduğum son ses yaprak diye bağıran barışın sesiydi sonra gözlerimi sonsuzluğa kapadım..hoşçakal dünya...
Barıştan
Yaprak!!! Diye bağırdım gözleri yavaş yavaş kapanıyordu. Adamlar kaçmıştı. Hemen yaprağın yanına koştum. Yanına çöktüm. Telefon çekmiyordu...Allah kahretsin! Gökyüzüne baktım.
"Yaprak gökyüzüne gitmedin dimi?!"
Diye bağırdım!
Onu kucağıma aldım ve koşmaya başladım. Bir hastane bulana kadar.. bir yandan da çok kan kaybettiği için yarasına annemin bana ölmeden önce verdiği şalı bastırıyordum. Çok zordu aynı anda ikisini de yapmak ama şu an onun verdiği hayat mücadelesi daha zordu onun için dayanmam lazım! Koş Barış koş....Sonund bir hastaneye gelmiştim. 1 saattir koşuyordum. Gücüm kalmamıştı artık. Son gördüğüm şey bana doğru koşan doktorlardı yaprağı yavaşça yere bıraktım....
2 saat sonra
Barıştan
Uyandığımda yanımda 3 tane çocuk vardı. Kimdi bunlar tanımıyordum.
B-kimsiniz?
G-biz yaprağın en yakın arkadaşlarıyız. Ona yardım ettiğin için teşekkür etmek istedik..
B-ona yardım ettiğimi nerden biliyorsunuz?
S-doktorlar söyledi..
B-bişey değil kim olsa aynısı yapardım.
Sonra sarışın üstünde pizzalı pijama olan çocuk bana yaprağın yarasına bastırdığım şalı uzattı.
O-bu senin sanırım..
B-evet benim. Teşekkürler.
Gülümsedi
B-yaprak? Yaprak nasıl?
O-durumu hala kritikmiş.
B-anladım...
Biz öyle konuşurken odaya bir çocuk daha girdi. Peki ya bu çocuk kimdi?