Sahte aşkların kol gezdiği bu şehirde yalnızlığımla başbaşa yürüyordum sahilde. Sonbaharn getirdigi bir hüzün vardı. Sanki tüm ayrılıkları biriktirmişti bulutlar. O gün bilerek sıkı giyinmemistm. Havanın soğuk oldugunu, üşüyecegimi bile bile giymemiştim. Çünkü seviyordum sogugu. Hissizleştiriyordu beni. Kalbimdeki hüzünlerin sıcağını alıyordu adeta. Işe gitmem gerekti fakat birtürlü ayaklarım gitmiyordu oraya. Çünkü orda kalp kırıklıklıklarım duruyordu. Henüz ayrılmıştım sevgilimden. Uzun bir beraberlikten sonra nedensiz bir ayrılıkla sarsılmıstım. Onun için canımı bile verebilceğim kişi herşeyimi alıp gitmişti benden. Sevgimi hasretimi hüznümü öfkemi sevincimi tüm duygularımı çekip gitmişti benden. Ama güçlü olacaktım. Aşka inancımı kaybetsemde güçlü olacaktım. Bu düşüncelerle yürürken bir korna sesiyle ayrıldım düşüncelerimden.
Olduğum yerde kalakalmıştım. Hemen toparlanıp kendime geldiğimde yolun ortasında durduğumu farkettim. Hemen çekilip işin yolunu tuttum. Bir satış ofisinde çalışıyordum. Yarım saatlik yürüme mesafesi uzağındaydı evimin. İşe gittiğimde kimseyle konuşmadan masamın başına geçtim ve gelen maillerimi kontrol ettim bikaç reklam ve ev fiyatlarını soran müşteriden baska birşey yoktu. Oysaki her sabah Emre'nin gelen mesajlarına aşinaydı gözlerim. Ayrılığın üzerinden bir ay geçmisti ve alışmıştım artık. Belki aynı ofiste calışmasak daha kolay unutabilirdim onu fakat hergün onunla yüzyüze gelmek zorlaştırıyodu bu durumu. Emre'yle bu ofiste tanışmıştık. Onu ilk gördüğümde kalbimin ritminin değiştigini hissetmiştim. Oysaki onu gördüğümde aşka inancım yoktu. Onun hayatla bakan gözler birkez daha inandırmıştı beni aşka. Kalbimin yaralarını sarmıstı. Ve tekrar kanatansa yine o oldu.
Şimdi ne yapmalıydım? Nasıl hala aşka inanabilirdim. Aylarca beni sevdiğini söyleyen kişinin bi anda baska birini sevdiğini ögrenmek ne kadar acı vericiydi. Bir kalp bu kadar hızlı bir başkasını sevebilir miydi? Ya da bu gerçekten sevgi miydi? Ayrılıktan sonra bırakmıstım kendimi. Aynaya çok az bakar oldum. Çünkü ben her aynaya baktığımda boş kalmış bir ben görüyordum. Kalbi kırılmış yıpratılmış ve hissiz. Neyseki Ceren gibi bir dostum vardı ki o beni hiç yalnız bırakmıyordu. Yaralarımı sarmama yardım ediyordu çünkü biliyordu ki aşktan alınan yara kolay iyileşmezdi. Elinde iki tane kahve bardağıyla neşeyle yanıma gelmisti. Güzel fiziği sarışın uzun saçları ve güzelligiyle orantılı bi zekası vardı. Kahvenin birini bana uzatarak akşama bi planım olup olmadığını sordu. Olmadığını söylediğimde bir çocuk sevinciyle beni bir doğum gününe götüreceğini söyledi.
İlk başta bu fikir hoşuma gitmesede kafa dağıtmam için iyi olur diye düşündüm ve kabul ettim. Sonra yanımdan ayrıldı ve iş yoğunluğuna kendimizi kaptırdık. Aksam olduğunda eve gittim ve biran önce doğum günü için ne giyeceğime karar vermeye çalıştım. Ben modadan pek anlamazdım ve hala ne giyeceğimi seçememisken zil çaldı. Gelen Cerendi. Üzerindeki mor renkli elbise ve yüksek topuklarıyla fazlasıyla iyi görünüyodu. Ben ise hala iş kıyafetleriyleydim. Hala hazır olmadığımı gördügünde ufak bi çıglık atıp hemen sana biseyler bulmalıyız deyip odama koşturdu beni. Pek elbisem yoktu. Tarzım degildi ama özel günler için bikaç tane bulundururdum hep. İclerinden mavi rengi olanı seçip giydirdi ve takılarla tamamladı. Biraz makyaj yapıp kendime baktığımda biraz abartılı buldum kendimi fakat Ceren için tam iyiydi bu. Son hazırlıklarıda yapıp çıkmıstık dışarı. Hemen bi taksi çagırıp doğum günü partisinin yolunu tutmuştuk.