EVREN KIRK ALTI

37 4 39
                                    


Bakın arkşlr, +18 uyarısı vermiyorum çok rahatsız olacağınız bir durum yok ama bence okuyun, olur da rahatsız olursanız atlayın yani ne diyeyim :D şarkıyı açın olur mu :')

46



      Eğer evreniniz kollarınız arasındaysa dünyanın geri kalanını gezip, o insanlarla aynı kaldırımdan yürüyüp, yanlarından öylece geçip gitmenize gerek yoktur.

    Hayat ellerimden ben daha çocukken tutmuştu. Yalnızlığıma, burukluğuma üzülmüş gibi uzanmış, ellerini var olmayan ellerine mıhlamıştı.

      Ve artık hayatın ellerinin arasından kayıyordum. Yanımda birisi vardı, annem yoktu ama.. Vardı işte yanımda Berfü. Binlerce kişinin yokluğunu dolduracak kadar vardı bende.

      Yapmam gereken şey sadece içgüdümü dinleyip hareket etmekti, ben de bunu fazlasıyla yapıyordum. Minik bebek adımlarıyla aştığımız kaldığımız otelin merdivenlerini aynı hızla çıkıp 7. kattaki tüm manzarayı ayaklara seren odama girdik. Odalarımız ayrıydı lakin bunu ikimizden kimse dert etmiyordu.

      İçgüdü ya işte.. Kül olacağımı, dağılacağımı bile bile risk almaktı bu ama dağılan zaten dağılmış rüzgâr ana herşeyi çoktan yok etmişti.

     Yatakta sırtlarımız birbirine dönük, birbirimize yaslanarak yatıyor sanki birimizin sıcaklığı olmasa oda buzhaneye dönecek gibi hissediyorduk. Çoğul onuşuyorum çünkü sırtımdan bile onun kalp atışlarının dinginliğini hissediyordum.

"Efdal" dedi sakinliğinin arasına serpiştirdiği merakıyla. "Efendim?"

    "Gözlerinin rengi ne renk?" Dudaklarım çim biçme makinalarının altına sıkıştı kaldı, boğuldum. "Ben gıpgri bir gökyüzü görüyorum gözlerinde."

"Peki, güzel mi sence gözlerim?"

   "Soru mu bu?" diye homurdandı "Düşünsene biraz Efdal, gece yanı başımda bir gökyüzü uyuyor. O gökyüzüne sarılabiliyorum, o gökyüzünü öpebiliyorum, o gökyüzünü en yakınından izleyebiliyorum... Kaç küçük kızın hayalidir sence gökyüzüne dokunmak?"

     Ben salak salak gülerken konuşmaya devam etti. "Senin gözlerin bence kesin mavidir. Kesin."

"Yanlış." dedim "Tahmin yeteneğin çok kötüymüş."

    Yutkundu ve ben bunu net bir şekilde duydum. "Sahiden Efdal, ne renk gözlerin?"

"Sen nasıl görüyorsan öyleler."

"Dalga geçme cidden soruyorum." dedi.

     "Cidiyim." tüm ciddiyetimi takındım üstüme. "Başkasının gözlerimi görmesine ne ihtiyacım var? Sen nasıl görüyorsan öyleler. Gri mi görüyorsun? Öyleler. Siyah ve beyaz mı bu dünya? Tamam artık benim için de öyle. Sen bilmiyorsun ama ben artık senden ve senin siyah beyaz dünyandan ibaretim. Beraber gökkuşağı olalım mı istiyorsun? Oluruz ama biz bu dünyada kirleniriz Berfü."

     Kıpırdandı ve birden belimin üzerinde ağırlık hissettim. Dudakları dudaklarıma ramak kala kalmış, bacakları sanki çiviyle tutturulmuş gibi belime sarılmıştı.

   "Uzat envai çeşit renge bulanmış parmaklarını ruhuma. Gökkuşağı olalım beraber. Siyah ve beyazı da alırız aramıza. Belki üvey kalmış griyi de. Dokun bana, belki beraber renkleniriz tekrardan. Toprağımız dünya olmasa da olur, gökyüzünden bulutların arasından büyürüz biz de."

Gözlerim gözlerine bağlılık yemini ederken sordum ona. "Gökkuşağı olalım mı Berfü?"

   "Olalım." dedi ve dudaklarıma uzanan ilk hamleyi o yaptı. O uzandı ve beni öpmeye başladı.

    Buz üstünde yürümek ve kaymamak için uğraşmamak gibiydi onu öpmek. Dikkat etmemi gerektiriyor ama canımın yanmasından da korkmuyordum. Dudaklarıma değen pamuk tarlasını doyasıya öptüm, cennet bahçesinin sefasını çıkardım. Ellerim beynimden bağımsızca vücuduna yeltendiğinde omzunun üstündeki beyaz elbisenin askılarını ağır ağır sıyırdım.

    Birbirimizin çöllerini keşfetmekti amacımız. Üzerimde oturmaya devam ederken kollarımı bacaklarına doladım, dudaklarım dudaklarında oyalanırken ayağa kalktım ve hafifçe yere basmasını sağladım. Beyaz elbisesi üzerinden berrak bir su gibi yere dökülürken gözlerim inatla gözlerindeydi.

    Ellerim istemsizce omzundan beline kaydı, çoğu erkeği etkileyebilecek derece güzel olan siyah çamaşır takımına gözüm sadece ilişmiş ve öylece geçmişti. Benim derdim onun gözleriydi.

    Gözlerimizin arasındaki bağ kopmayacak derece kuvvetliydi. Ellerim belinen sırtına çıktı ve gözleri daha da karardı. "Artık ellerimdeki boya teninde."

    Sırtında oyalanırken ellerim sütyenin klipsini tek hamlede çözdüm. Üzerimdeki tişört ne ara yeri buldu, siyah pantolonum ne ara komidinin yan tarafında düştü bilmiyorum ama ikimiz de annemizin karnından doğmuş gibi çırılçıplaktık.

      Kolları boynuma dolanırken birbirimizin çıplaklığından utanmadan, öylece bembeyaz çarşafın içine gizlenmiş birer sırdık. Göğsü kuşağımın ardında pıt pıt atıyordu. Dudakları kıpkırmızı, gözleri siyahın da bir ton koyusuna bürünmüş sanki karanlığı çağırıyordu. "Artık renkli miyim ben Tanyel?" diye sordu.

     Dudaklarım kıvrıldı özgürce. Ne kadar hafiftim öyle. Güçümü bile bir kenara bırakmış dünyadan soyutlanmış sadece, uzanıyordum işte. "Renklendik."

"Efdal bu gece beraber ağlayalım mı?"

    Ne naif istekti böyle, annemizin karnından henüz doğmuşuz gibi. "Ağlayalım." dedim.

     Ve o gece beni kasığının üstünde sakladı, anne olursa beni büyütebilsin diye.

    Ve o gece onu zihnime sakladım, kalbime dokunsalar bile zihnime dokunamayacakları için. Dokunsalar bile ölürüm diye.

     O gece dünyanın pisliğine çırılçıplakken, tenimiz birbirine değerken ama kesinlikle birbirimize şehveti beslemeden, duyguları bastırmada yaşayarak beraber ağladık. Gözyaşlarım kasığının üstünden onun baldırlarına uzanırken bundan utanmadım, o cenin pozisyonunda kendini saklamaya çalışırken, o utanmasın diye kendi erkeksi duygularımı bastırdım.

     Geceye berrak su damlaya damlaya renk açılırken, kısa bir duş almak üzere banyoya gitti.

Yarım saat geçtiğinde meraklanıp banyonun kapısını tıklattım. "Berfü?"

      Ses gelmedi, tekrardan kapıyı tıklattım. "Berfü? Orada mısın, Gökyüzü Kızı?" İçime düşen endişenin nifak tohumuyla kapıya sert bir tekme atıp banyoya daldım.

Evrenim üstüme yıkılmıştı.

Dünyam yerle bir olmuştu.

O an kendimi, onun damla damla kanının bulaştığı havlu ile öldürmek istedim.

Renksiz Gökkuşağı |  YARI TEXTİNG (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin