Hepimiz aynı renk olsaydık gökkuşağı olmazdı, değil mi? Peki aynı duygular ile insan nasıl var olabiliyor? Düşünsenize yağmur yağar ve güneş ışınları ile gökyüzü bir an hayallerinizi süsleyen rengarenk renklerle çevrilir. Her rengin bir anlamı vardır deriz; siyah üzüntü, sarı mutluluk, mavi gökyüzüdür.
Sizce insanların davranışlarını ve duygularını bir renge benzetecek olsaydık, bunlar ne olurdu?
Ta en baştan söylediğim şeyleri asla unutmam. Benim yakındığım şey insanlar değil, insanların bize karşı tutumudur. İnsanları hangi renge benzetirseniz benzetin, eminim ki mutlu son siyahtır.
Mutluluk sizin için hangi rengi ifade eder? Gökyüzü mavisi mi, şehvet kırmızısı mı, güneşin aydınlık rengi mi? Mutluluk bana göre maviydi. Gökyüzüm bir anda siyaha boyanmaya başladığında hala hayal dünyamdaydım.
Kendi kendime hep bir şarkı mırıldanırdım:
"I'm so tired of love song,tired of love songs"
Aşk Şarkılarından çok yoruldum,aşk şarkılarından yoruldum.
" Just wanna go home, wanna go home."
Sadece eve gitmek istiyorum,eve gitmek.
Çoğu zaman bu şarkıyı söylerdim. Evimin çatısına çıkıp bir gün siyah olmamak umudu ile bu şarkıyı söylerdim. Fakat şarkının en acıtan yeri şu kısımdı:
" Strangers,killing my lonely nights with strangers."
Yabancılar,yalnız gecelerimi yabancılar ile öldürüyorum.
" And when they leave, I go back to our song, I hold on"
Ve onlar ayrıldığında,bizim şarkımıza geri dönüyorum,bağlanıyorum.Yabancılar ile gecelerini öldürüyordu şarkıda, ben yabancılar ile gökyüzümü süslüyordum. Fakat doğruydu, onlar gittiğinde gökyüzünde tek başına ve hep en yüksekte olan kutup yıldızı olarak kalacaktım. Ne siyah ile, ne mavi ile. Tamamen galaksilerimde, ve belki de dünyamda.
Duyguların nedenleri olduğu gibi sonuçları da olurdu çoğu zaman. Üzüntüden gülen insanlar ve mutluluktan ağlayanlar. Aslında bakarsak insan bile duyguları ile çelişki içindedir. Ne yaşadığımızı bilmeden sadece o an içimizden geldiği gibi davranırız. Bir takım duygular ise istenmediği halde var olan duygulardı; Aşk.
Şu ana kadar belki de düşünce ve dünyalar dışında hiçbir şeye önem vermemiştim. Ne bir göze ne bir kokuya. Hiçbir insanın kokusunda sarhoş olmamıştım, gözlerinde kendimi kaybetmemiştim. Ellerinde tüm cesaretimi ve tüm renklerimi ona vermeye hazır beklememiştim. Onun için düşünmemiştim. Dengem o kadar bozuluyordu ki, ona sinirlensem bile güzelliği resmen göz boyuyordu. Kahverengilerinin üzerinde duran uzunca kirpikleri vardı mesela. O gözlerini kapattığı an, o kirpiklere bakardım her seferinde. Gülüşü ile kısılan gözleri aşağı indiğinde, kirpiklerinde kendimi kaybederdim. İçimdeki duvarda vardı onun her zerresinin gölgesi. Güldüğünde kaybolan gözleri, ve gündoğumu yaşandığı o elmacık kemiklerinde hüküm sürmek istiyordum. Ben onun olmak istiyordum. Onun karanlığında kaybolmak ve onun bana açtığı labirentlerin her birini teker teker gezmek istiyordum.
Şehirlerindeydim onun. O beni nereye taşımak isterse oradaydım. Şu an bir yıkıma gitsem dahi, ondaydım. Yıkardım ve sonucunda bulabileceğiniz tek şey ona bıraktığım boşluklar ve gülüşü kadar muhteşem galaksiler olurdu. Ben olmazdım. Çünkü ben zaten ondaydım, her renginde, teninin düştüğü her gölgede.
Tam 2 aydır bir şarkının üzerine odaklanıyordum. Gecelerimden kısıp o sözleri yazmak için ilham gelmesini bekliyordum. En sonunda bitmişti şarkım. Şarkı olsun ya da olmasın. Sözleri benim için anlamlıydı. Bunu ilk olarak Amon'a söylemek istiyordum en başından beri.
Yoongi benim ilk aşkımdı diyebilirim. Bazen o abilik taslardı bazen ise ben. Onun son hallerini gördüğümde içimde kopan fırtınaları durduramıyordum. O fırtınaları durduracak olan bir gök tanrısı fakat durduğu anda o fırtınalarla beni öldürecek olan bir ölüm tanrısı etrafında dönüyordum. Mevsimlerin ve gecenin oluşumu gibiydi sanki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
'Siesta | taekook
FanficBu geceki misafirim, bir şovmenden ziyade kötü güçler karşılığında ruhunu şeytana satmış bir büyücüdür. Aslında bakarsanız sizler de öylesiniz. Hayallerinizi arzulayıp gecenize haspedersiniz. Kısaca hayalleri, şeytana armağan edersiniz. Fakat korkma...