Çukura yaklaşıyorum ve hızla çekimine giriyorum. Her yanımı saran şiddetli bir titreme... Ürperiyorum. Sanki bütün evren içime dolmaya başlıyor. Her şey daha da kararıyor. Bir kapıdan geçiyormuş hissi her yanımı bürüyor. Azametli ve esrarengiz. Mimarın eserindeki heybeti karşısında çaresiz ve mutlak acziyet içinde adeta eğilerek geçiyorum oradan. Burası ayrıldığım yere çok benziyor. Zaman yok gibi ama var aslında. Fakat burada zaman büzüşük. Sarmal şeklinde bir tünel boyunca hareket ediyorum. Her bir tur tamamladığımda çukurun girişine dönmüş gibi hissediyorum. Bu böyle uzun süre devam ediyor. Arkadaşım Mor beni tekrar bulana dek..
Mor: Heeey! Burdayım, hemen sıçra yoksa birkaç bin yıl daha gecikeceksin! (Frekans)
Ben: Hm! Nasıl olur? Ben binlerce yıldır bu çukurda mıyım? (İç ses)
Mor: Durmadan büzüşen zaman halkalarından geçiyorsun, her bir yeni halkadan geçtiğinde hızın 10 misli artıyor. Senin yerini tespit etmem 10 bin yılımı aldı. Artık çok yakınız, hadi sıçra!
Hemen sıçradım ve bir anda hızım öyle arttı ki çukur beni evrenin diğer ucuna fırlattı sandım. Oradan ayrılır ayrılmaz ağırlığım azaldı ve titremem geçti. Belli ki içerdeyken çok daha hızlı sürüklenmekteydim. Büzüşük zamansızlığın sırrını asla çözemeyeceğim sanırım. Ama dostum Mor bu işi çözmüş!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mor ve Ötesi
General FictionUzun bir hikaye . . . Bir yolculuk, Bir serüven, Bir aşk hikayesi. Yola düşmüşlerin yer değiştirenlerin hayallerini zorlayacak bir mazinin hikayesi..