"Tutabilir misin beni, kollarınla?"
***
Genç kadın üstünde ki durgunluk ile kalktı masadan. Arkadaşlarının ısrarı sonucu aylar sonra evinden dışarıya adım atmış olsa da ortamda dönen muhabbet ona işlemiyordu.
Arkadaşları nereye gittiğini sorgularken genç kadın tek bir cevap dahi vermeden yol olmaya devam etti. Kapının önüne geldiğinde kalbinin pır pır attığını hissetti.
O burada!
Diye düşündü kadın. Aksi takdirde kalbinin bu denli hızlı atması imkansızdı. Kafasını kaldırdığı anda cam kapının ardından sevdiği adamın yüzünü gördü. Yüzünde buruk bir tebessüm belirirken sevdiği adam arkasını dönüp oradan uzaklaştı.
Genç kadın kapıyı açıp bir adım attı. Koşup gitmek, elini tutmak, bana dön demek geldi içinden. Ama biliyordu ki giden bir daha dönmezdi kolay kolay. Hele de gitme kararını alan Rüzgar ise.
Gözlerinden bir damla yaş düşmesini bekledi. Akmadı çünkü kurumuştu artık gözleri. Aylar boyunca ağlamaktan helak olmuştu gözleri genç kadının.
O an daha çok ağlamak istedi. Çünkü o, ağlamayı güçsüzlük olarak adlandırmazdı. Aksine akan yaşlarla bazı acıların da gittiğine inanırdı. Bu yüzden ihtiyacı vardı ağlamaya yoksa daha fazla yanacağını biliyordu canının.
Öyle de oldu.
Canı her geçen dakika daha fazla yandı.
Nefes almayı unutmuş gibi oldu.
Boğazına bir yumru oturdu.
Kalbinde geçmesi imkansız bir acı belirdi.
Ve genç kadın bir kez daha anladı: Yanında sevdiği olmadan o bir 'hiçti.'
Ne güzel söylemiş değil mi Oğuz Atay...
Mayıs'ın duygularını yazarken içim burkuluyor... Ona bu acıları çektirtmeyi sevmiyorum.
Altı üstü bir karakter diyeceksiniz ama ben yazdığım karakterleri yaşatmak isteyen biriyim. Bu yüzden canım yanıyor.
Her neyse.
Umarım bölümü beğenmişsinizdir.
Sizleri seviyorum. ♥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
beni duy ve sarıl
Short Story[texting, tamamlandı] 0533.: Kimse içimde tutup da haykıramadığım onca cümleyi bilmiyor. 0533.: Ölüyorum yavaştan. 0533.: Beni duy artık. 0533.: Beni duy ve sarıl. © 2019 | vera