Bu bölüm düzyazı şeklindedir.
8 Eylül 2017
Bugün çok heyecanlıydı Johnny. Akşama üniversitede katılmış olduğu fotoğrafçılık kulübündeki arkadaşları ile bir davete katılacaktı. Ten'in de kendisiyle gelmesini istemiş, gelmek ister mi diye de sormuştu. Seve seve kabul etmişti tabiki de küçük olan.
Şimdi ise ikisi de odalarında hazırlanıyorlardı. 7.30 da yurdun bahçesinde buluşmak için sözleşmişlerdi.
Johnny birkaç dakika erken inmişti bahçeye, sevdiği kendisini beklemesin diye. Kendisi beklerdi ama o beklesin istemezdi.
Kapının kapanma sesini duyunca kafasını o tarafa çevirdi. Takım elbise giymiş meleği nefes kesici görünüyordu. Siyah saçlarını arkaya doğru yatırmış, giydiği lacivert takım elbisesinin ceket düğmelerini iliklememiş, parlayan gözleri ile hyungunu süzüyordu.
Ten ise hyungunu görünce adeta şok geçirmişti. Giydiği gri takım elbise sanki özel dikimmiş gibi üstüne tam oturmuştu. Bir eli cebinde kendisini bekliyordu.
Takım elbiseye zaafı vardı, ama takım elbiseli Johnny'e daha fazla zaafı olduğu kesindi.
O çok sevdiği siyah saçlarını ise yandan ayırmıştı. Fazla güzel olmuştu. Bu manzara karşısında her ne kadar ağlamak istese de kendini durdurdu. Makyajını Jungwoo yapmıştı ve eğer bozulursa o rimelin parasını kendisine ödeteceğini söylemişti.
Hızlı adımlarla yanına gelmesini izledi Johnny küçüğünün. Ardından kafasını kaldırıp kendisine baktı. "Gidelim mi artık?"
Johnny kafasını aşağı eğip güldü. Karşısında Ten'i mest ettiğinden habersiz. "Gidelim günebakanım." dedi ve ardından küçük olanın küçük elini kendi eline hapsetti. Ardından yürümeye başladı, yanında Ten ile birlikte.
Ten ise yaşadığı duygu karmaşası nedeniyle düzgün düşünemiyordu. Odasında olsa mutluluktan hıçkırarak ağlayabilirdi. Günebakanım demişti. "ÜSTÜMDE BIRAKTIĞIN ETKİNİN FARKINDA MISIN SENİ LANET ADAM!" diye bağırmak isterdi ama utangaç biriydi o. Yapamazdı. Johnny de en çok Ten'in utangaç hallerini seviyordu ya. Acaba Ten'in bundan haberi var mıydı?
-------------
Çok da uzun sürmeyen bir yolculuk sonrası davetin yapılacağı mekana gelmişlerdi. İçeri girip bir masaya oturmaya çalışana kadar kendilerini, pardon Johnny'i selamlayan birçok kişi olmuştu. O kadar uzamıştı ki bu sohbetler Ten yorulmaya başlamıştı. Misafir yolcu edileceği zaman kapı önünde yapılan o uzun sohbete benzetmişti bu durumunu. İstemeden ağzından bir kıkırtı çıktı.
Ardından Johnny ile konuşan adam kendisine döndü. "Merhaba ben Wonwoo. Jeon Wonwoo." diyip elini uzattı. Ten ise mecburi olarak elini sıkmak zorunda kaldı. "Ben de Ten"
Wonwoo, Johnny'nin çok sevdiği bir arkadaşıydı. Nişanlısı vardı ama onu bu gece getirmemişti.
Ardından bu üçlü muhabbetine devam etmek için boş bir masaya geçtiler.
----------
Gece çok güzel geçmişti. Wonwoo çok samimi biriydi dış görünüşüne nazaran. Johnny ise Ten ile Wonwoo'nun samimi olmasına sevinse de bir yandan biraz kıskanmıştı. Ama yine de mutluydu.
Saat geç olmuştu, artık eve gitmeleri gerekiyordu. Arabaya bindiler ve eve doğru yola çıktılar.
En azından Ten öyle biliyordu.
Johnny arabayı durdurduğunda dışarı baktı. Yurdun aşağısındaki parka gelmişlerdi. "Biraz seninle konuşmak istiyorum" dedi büyük olan yüzünde tebessümle. Ten de tebessüm etti ve hafifçe kafasını salladı.
Arabadan inip bir banka oturdular. Johnny vücudunu Tene döndü. " Nerden başlamam gerektiğini bilmiyorum aslında-" Ten hyungunun titreyen ellerini minik elleri arasına aldı sonra güven verici bir şekilde gülümsedi. Sakin ol der gibiydi bu gülüş. Johnny'nin kalbi sıcacık olmuştu. O da gülümsedi miniğine. Ardından ellerini hapseden elleri hafifçe sıktı.
"Biliyorsun fotoğraf çekmeyi çok seviyorum. Ama cansız objeleri çekiyordum sürekli. Karar verdim ki artık canlıları da çekmeliyim."
Ten nereye varacağını anlamamıştı hyungunun. Ama yine de devam etmesi için başını salladı.
"Ömür boyu fotoğrafını çekmek istediğim ve çektiğim kişi olur musun?"
Johnny kendisine iltifatlar eder, kendisini değerli hissettirirdi. Ama ilişkileri yoktu. Tek taraflı olduğunu düşünüyordu Ten. Bu teklifi reddetmek resmen salaklığın en yüksek seviyesi olurdu Ten için.
Johnny ile küçüğünün gözlerinde sorusunun cevabını görebilecekmiş gibi karşısındaki hafif dolmuş gözleri süzüyordu. Yanakları havanın serinliği yüzünden kızarmıştı. Dudakları da öyle. Ah o dudakları... O kadar davetkar duruyordu eğer daha az duygusal bir ortamda olsalardı onları öpmekten çekinmezdi.
"Benden başka model bulursan ölürsün Youngho."
O ismi küçüğünün ağzından ne de güzel çıkmıştı. "Bir daha söylesene."
Ten şaşırmıştı. Yüzüne sorarcasına bakmıştı. "İsmimi" dedi Johnny. "Bir daha söyler misin?"
"Youngho" dedi Ten yüzündeki gülüşle.
"Hmm" diye cevap verdi Johnny. Gözlerini kapatmıştı. Ten de bir elini hyungunun yanağına getirmiş hafifçe okşuyordu.
"Seni seviyorum." dedi küçük olan. Ardından hyungunun bir şey demesini beklemeden dudaklarını hyungununkine mühürledi.
"Chenle Jisung hemen kapatın gözlerinizi." diye bağıran Kun'u duymasalardı daha az utanabilirdi Ten. Ama yaptığı şey için pişman değildi. Sevdiğini öpmenin neresi yanlıştı ki ona göre?
Eveeeeeeet bu bölümde yorgunMulti bebeğimin isteği üzerine johnten yazdım
Umarım beğenmişsinizdir
Bu bölümde konuk karakterimiz Wonwoo' yu aşağı koyuyorum
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfeeeeenSizleri seviyorum
Muck
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~NCT WHATSAPP~ ✅
FanfictionTAMAMLANDI✅ Taeyong: Kun, taze yoğurdun var mı? Taze köy sütü aldım da süt mayalayacağım. [Nct üyelerinin hepsi aynı apartman içinde oturursa ne olur?] ~~~~ Başlangıç: 21.07.19 Bitiş : 11.06.20 ~~~~ 1 #JAEHYUN ➡️ 04.06.20 4 #NCT...