Bölüm 6

29 4 0
                                    




Ayak sesleri yaklaşmaya devam ederken ben hala ne yapacağımı düşünmekle meşguldüm. Korku seviyem yaklaşan her bir adımda daha da artarken, sağlıklı düşünebilme kabiliyetim de aynı oranda azalıyordu. Nefes alışverişim duyulmasın diye yavaşça, sağ elimle ağzımı kapattım. Acilen bir şeyler yapmam gerekiyordu. Ölmek istemiyordum ama aklıma da hiçbir şey gelmiyordu.

Bana yaklaşmakta olan adamların tuttuğu fener titrek bir şekilde, bir sağımı bir solumu aydınlatıyordu. Işığın titremesinden onların da en az benim kadar korktuğunu fark edebiliyordum. Bu iyi bir şeydi. Hiç yoktan korku konusunda eşit sayılırdık.

Gelen seslerden aramızda ki mesafenin kapandığını anlayabiliyordum. O sırada fısıltı şeklinde ki konuşmaları kulağıma ulaşmıştı. Bana çok uzak olmadıklarından dedikleri şeyleri işitebilmiştim.

"Oğlum Rarke bak eğer bir bok çıkmasın, şu yarattığın gereksiz gerilimin de hesabını soracağım sana." Alçak sesle konuşuyor olsa da Rarke'ye olan öfkesi hissedilebiliyordu konuşma tonundan diğerinin.

"Yemin ederim gördüm. Bir şey hızla ağacın arkasına atladı." Rarke gerçekten de korkuyor olmalıydı çünkü sesi titriyordu ve nefesi düzensizdi.

Ağaca daha çok sinebilmek için kendimi geri çektim. Ayağıma dokunan sert şey irkilmeme sebep olmuştu. Neredeyse dengemi kaybedip düşüyordum ama kendimi tutmayı başarabilmiştim. Çok fazla hareket etmemeye çalışarak kafamı eğdim ve bastığım yeri görmeye çalıştım. Ayağımla dokunduğum şey orta büyüklükte bir taştı.

"Lan bir açgözlü o kadar hızlı hareket edebilir mi ki?" dedi adını bilmediğim adam yine fısıltı şeklinde. Durmuşlardı sanırım çünkü ayak seslerini duymuyordum artık. "Hayvan falan görmüşsündür belki. Hem açgözlü olsaydı şimdiye kadar bizi yemek için piyasaya çıkmış olurdu."

Açgözlü dedikleri şey anladığım kadarıyla hantallar oluyordu. Ne tuhaf bir isim koymuşlardı öyle. Benim o yaratıklara hantal deme sebebim hareketlerinin çok yavaş olmasıydı. Acaba onların açgözlü demelerindeki neden neydi? Merak etmiyor değildim aslında. Çünkü koydukları ad bana komik gelmişti bir şekilde.

"Hayvan değil!" diye inledi Rarke. "O kadar uzun hayvan mı olur? Ama ne olduğunu bilmiyorum insanda olabilir." Birkaç saniye sessizlik oldu. "Canlı bir insan." Bu cümleyi çok yavaş bir şekilde telaffuz etmişti. Birkaç saniye daha bekledikten sonra kendisini toparlayarak konuşmasını sürdürdü. "Sonuç olarak fark etmiyor. İnsan ya da açgözlü, hangisi olursa olsun öldüreceğiz."

Ayak sesleri tekrardan kulağıma gelirken kalbimin atış hızı dört katına çıkmıştı sanki. Duymamaları için içimden yalvarıyordum.  Ölecek miydim? Buradan kurtulmamın yolu yok gibi görünüyordu.

Yavaşça yere doğru eğiliyordum.

Ölmek istemiyordum ama ne yapmalıydım? Buradan nasıl kurtulabilirdim?

Elim ağzımı kapatmayı bırakmış, çevik bir şekilde ayağıma takılan taşı kavramıştı.

Ağlamak istiyordum. Ölüm korkusu tam anlamıyla bu mu oluyordu yani? Ama tuhaf bir şekilde rahatlamış da hissediyordum kendimi. Kalbimin hızı normale dönmüştü ve nefesim düzene girmişti. Ölümden korkmanın bir ileri seviyesi, kabullenişin rahatlığı mı oluyordu bu?

Soğuk taş, kan basıncından dolayı alev alev yanan avcuma serinlik hissi vermişti. Yavaşça ayağa kalkıyordum şimdi. Gözlerim etrafımda gezinen fenerin ışığındaydı.

Ne yapıyordum ben? Bu taşı ne ara elime almıştım? Gözlerim neden fener ışığını takip ediyordu? Vücudumun kontrolünü kaybetmiş gibiydim sanki. Kendi kendine hareket ediyordu uzuvlarım.

KAYIP PRENSESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin