Gözlerimi açtığımda az daha yere düşecektim. Ama son anda bir kapıya tutundum. Bu o kadar zordu ki. Bütün enerjim bir anda gitmişti. Bayılmak üzere olduğumu biliyorum ama biraz daa dayanmalıyım. En azından Nico'yu bulana kadar. Etrafa göz atınca ara sokakta bir barın önünde olduğumu gördüm. Kalan gücümü toplayıp bara girdim. Müzik sağır edici derecedeydi, herkes dans edip gülüşüyordu. Etrafa göz gezdim. Ta ki onu görene kadar. Elinde içki etrafında birkaç kız vardı. Kızlara birşeyler söyleyip büyük ihtimalle gitmelerini işaret ediyordu. Ama kızların onu dinlediği yoktu. Sendeleyerek o tarafa yöneldim ama kızlar ve Nico oturdukları yerden kalkıp arka tarafa gittiler. Ben de onları takip ettim. Ta ki onlar bir odaya girene kadar. O kadar çok sinirlenmiştim ki enerjim yerine geldi. Koşarak girdikleri odanın kapısına dayandım. Birden kapıyı açtım ve karşımdaki manzarayla şok oldum. Bir kız Nico'nun tişörtünü çıkarmaya çalışıyordu. Diğerleriyse Nico'nun etrafını sarmış aç sırtlan sürüsü gibi ona bakıyorlardı. Nico kızları itirmeye çalışıyordu ama o kadar serhoştu ki kızlar ne çekiliyor ne de ona bakmaktan vazgeçiyorlardı. "Ne yaptığınızı sanıyorsunuz?!"dedim sinirle. Aralarından biri bana bakıp sırıttı. "Merak etme o kadar yakışıklı ki hepimize yeter"dedi kız. Sinirlerimi Nirvana'ya çıkardı. Kızları tekmeleyerek ve iterek Nico'dan uzaklaştırdım. "Demek paylaşmayı sevmiyorsun"dedi Nico'nun tişörtünü elinde tutan kız. "Elimden bir kaza çıkmadan gidin burdan!"diye bağırdım kızın elinden tişörtü alırken. Hepsi bir anda odadan çıktı. Ben de arkalarından kapıyı kapattım. Nico'ya baktığımda tişörtsüz bir şekilde sırıtıyordu. "Beni kurtarmaya mı geldin siyah atlı prensesim"dedi. Uçmuş bu. "Kes sesini Nico"dedim. Nico'nun yüzündeki sırıtma daha da büyüdü. "Çok güzelsin"dedi. Galiba en az üç şişe içmiş. Tişörtünün düzünü çevirip ona giydirdim. Ama hakkını yememek lazım baya kas yapmış. Ben düşüncelere dalmışken Nico birden yatağa atladı. Sonra da beni bileğimden çekti. Serhoş olmasına rağmen baya kuvvetli çekmişti. Ben de Nico'nun yanına düştüm. "Kendine gel Nico. Buradan gitmeliyiz"dedim. Ama beni dinleyen var mı. Beyefendi uyumuş bile. Yataktan kalktım ve onu da kaldırdım. Kolunun omzuma attım ve onu sıkı sıkı tuttum. Bana göre biraz fazla ağardı. Sokaklarda yanımda baygın bir çocukla canavarlardan kaçamayacağım için gölge yolculuğu yapmaya karar verdim. Ama kampa değil. Çünkü Khairon Nico'yu bu halde görse bütün pegasus ahırlarını ona temizletir. O yüzden bir otele gölge yolculuğu yaptım. Lobide bekleyen bir kadın vardı. Siyah saçları sıkıca toplanmış siyah çerçeveli gözlükleri yaşil gözlerini ortaya çıkarıyordu. "Size nasıl yardımcı olabilirim?"diye sordu. "Bize iki yataklı bir oda"dedim kısaca. O kadar yorgundum ki. "Malesef elimizde 1 tane oda kaldı onun da çift kişilik yatağı var"dedi. "Tamam. Anahtarı alabilirmiyim"dedim. Uyumak için buna bile razıydım. Ödemeyi yapıp anahtarı aldım. Neyseki asansör varmış. Yoksa Nico'yu 5. kata taşıyamazdım. Oda da banyo, mutfak ve yatak odası vardı. Banyo hariç hiçbiri duvarla ayrılmamıştı. Önce Nico'yu yatağın bir ucuna sürükledim. Uzun uğraşlar sonucu onu yatağa yatırdım. Sonra da uykumu açmak için banyoya girdim. Güzel bir duş aldım ama banyodan sonra yine üzerime bir ağırlık çöktü. Televizyonu açtım. Pek birşey yoktu. En son bir aksiyon filmi açıktı televizyonda sonra gözlerim kapandı ve uykuya daldım.
//NİCO//
Uyandığımda yanımda bir vardı. Bir yataktaydık. Buraya nasıl geldim ben? En son bardaydım sonrası yok. Şaşırmıştım ama beni en çok şaşırtan yanımda yatan Adriana'ydı. Sanırım rüya görüyorum. Ona doğru yaklaştım ve yüzüne baktım. O kadar masum uyuyordu ki. Yanındaki kumandayı almak için kolumu uzattım. Ama birden uyandı ve kolumu tuttu. Gözlerini açabildiğinde kolumu bıraktı. Ben de kumandayı aldım ve televizyonu kapattım. "Git banyo yap."diye mırıldandı. Sonra da uyumaya devam etti. Haklıydı. Cidden fena kokuyordum. Banyoya girdiğimde küçük bir çamaşır makinesi farkettim. Eşyalarımı atıp yıkaması için çalıştırdım. Sonra da banyoya girdim. Çıktığımda ise havlu dolabında bulabildiğim tek şey enlemesine uzun bir havluydu. Niye önceden kontrol etmemişim ki! O havluyu belime doladım ve eşyalarımı, pantalonumu ve tişörtümü, makineden çıkartıp odanın güneş alan bir yerine serdim. Mutfakta birşeyler bulmak umuduyla buzdolabını açtım. Neyse ki buzdolabı doluydu. Kendime bir sandiviç yaptım. Tam yemeye başlayacakken birkaç fısıltı duydum sonra da etrafa karanlık çöktü. Koşarak Adriana'nın yanına gittim. Yavaşça havalanıyor, ışık saçıyor ve birşeyler fısıldıyordu. Kolundan tuttum ve onu yere çekmeye çalıştım. Birden gözlerini açtı. Ama gözlerinde hiçbirşey yoktu, gözleri bembeyazdı. Fısıltıları giderek arttı. Odadaki küçük eşyalar havalanmaya başladı. Adriana'yı sallamaya başladım. Uyanmalıydı. Sonra birden herşey kesildi. Eşyalar yere düştü, ışık kayboldu, fısıltılar kesildi ve Adriana yatağa düştü. Yavaş yavaş gözlerini açtı. Bu sefer gözleri eskisi gibiydi. "Lanet olsun"dedi. Ona sorarcasına baktım. "Yok birşey"dedi. Sonra da yataktan kalktı. "Bu odanın hali ne?"diye sordu. Ben de herşeyi anlattım. "Rüya mı gördün?"diye sordum anlatmayı bitirdikten sonra. "Rüya değildi, geçmişi hatırladım."dedi bitkince. Sonra bir anda gözleri büyüdü. Üzerime çarşafı attı. "Tişörtün nerede!?"diye sordu. "Yıkadım sonra da kurumaya bıraktım"dedim çarşaftan kurtulmaya çalışırken. Tam çarşaftan kurtuldum önümde bir iris mesajı belirdi. Karşımızda Will, Leo, Percy, Annabeth ve Lily vardı. Hepsi donmuş bize bakıyordu. Aniden Annabeth Lily'nin gözlerini kapattı. Percy ve Leo gülmeye başladı. Will Lily'yi kucağına aldı ve gitti. "Ne oldu?"diye sordu Adriana. Ama kimse konuşmadı. Sonra tekrar üzerime çarşafı attı. "Will ve Clarisse Adriana'nın. Gün ışığı altında gölge yolculuğu yaptığını söyledi. Biz de iyi olup olmadığınızı kontrol etmek istedik"dedi Annabeth. "Biz iyiyiz. Yakında kampa döneceğiz"dedi Adriana. "Tamam o zaman görüşürüz"dedi Annabeth. "Biz sizi yalnız bırakalım"dedi Leo gülerek. Adriana ile aynı anda göz devirdik. Üçü de gülmeye başladı. Adirana onlara yastık fırlattı ve iris mesajı kayboldu. Tam çarşaftan tamamen kurtulacakken iyice dolandım ve düşmeye başladım. Adriana'ya tutunmaya çalıştım ama ikimiz de yere düştük. Bana döndü. Yüzü yüzüme o kadar yakındı ki nefesini hissedebiliyordum. "Konuşmamız lazım"dedi ve kalkmaya çalıştı. Ama onu belinden tutup yanıma çektim. "Şimdi konuşalım"dedim gözlerine bakarak. Gözlerini kaçırdı. "İlk önce yemek yiyelim, acıktım"dedi ve ayağa kalktı. Sonra da beni kaldırıp çarşaftan kurtulmama yardım etti. Ardından mutfağa ilerledi. Ben de peşinden gittim. "Ne hakkında konuşmak istiyorsun?"diye sordum. "Herşeyin bir zamanı var Nico. Ve şimdi git tişörtünü giy"dedi. Ne dediyse yaptım. Banyoya gidip kıyafetlerimi giydim. Sanırım ne hakkında konuşmak istediğini az çok tahmin edebiliyordum. Dün kumsalda olanlar hakkında konuşacaktı galiba. "Nico, toparlan gidiyoruz. Dışarda yiyeceğiz. Dolapta birşey yok."dedi. "Dolapta çoğu şey var"dedim banyodan çıkarken. "Seni bir yere götüreceğim"dedi. "Tamam"dedim. Sonra da odadan çıktık. Otelden çıktığımızda birkaç sokak yürüdük ve biryere geldik. Tabelada birşeyler yazıyordu ama başka bir dildi.//ADRİANA//
Onu en sevdiğim Türk yemekleri yapan biryere getirdim. Bana şaşkınlıkla bakıyordu. "Burası neredi?"diye sordu Nico. "Burada Türk yemekleri yapıyorlar. Seveceğini düşünüyorum"dedim. İçeri girdik ve bir masaya oturduk. Yanımıza bir garson geldi. "Siparişleri alalım"dedi. "Bize 4 lahmacun 2 ayran"dedim Türkçe. Garsonun yüzünde bir gülümseme belirdi. "Hemen geliyor ablam"dedi o da Türkçe konuşarak. Masadan ayrılıp mutfağa giderken bağırdı. "4 lahmacun 2 ayran Mustafa abi"diye bağırdı garson. "Niye bağırıyor?"diye sordu Nico. "Canı öyle istemiştir"dedim omuz silkerek. Daha fazla üstelemedi. "Peki ya ne yiyeceğiz"dedi Nico 10 dakika sonra. "Birazdan gelir"dedim. Ben dedikten 5 dakika sonra garson iki tabakta ikişer lahmacunla geldi. Birini benim önüme diğerini Nico'nun önüne koydu. Ayranları da masaya bıraktıktan sonra gitti. "Şimdi beni iyi izle. Ben ne yaparsam sen de onu yap"dedim Nico'ya. Başını onaylarcasına salladı. Önceden gelen salatadan biraz alıp lahmacunun içine döktüm. Nico da aynısını yaptı. Sonra da lahmacunu silindir şekline getirip tabağa geri koydum. Ardından ayranımı çalkalayıp açtım. Nico da aynısını yaptı. "Bunu hatırlıyorum. Kampa yeni geldiğinde yemiştin."dedi. Sonra da herkes onun içinde kötü şeyler olduğunu söyleyip dala geçmişti. Ne saçmalık! Mis gibi lahmacun. Nico bir ısırık aldı ve beyendiğini söyleyip yemeye devam etti. Yarım saat sonra hesabı ödeyip çıktık. Kolunu tuttum ve onu bir gölgeye çektim. Sonra da gölge yolculuğuna başladım. New York'un en güzel gören bir binasının çatısına gölge yolculuğu yaptım. Gölgelerden çıktığımızda ayakta durmakta zorlanıyordum. Nico'nun omzuna tutundum. "İyi misin?"diye sordu beni kollarımdan tutup. "Evet."dedim kısaca. "Neden buraya geldik"diye sordu. "Konuşmak için"dedim gözlerine bakarak. "Bak sahilde söykediklerim içinse illa bana bir cevap vermek zorunda değil-"Nico'nun sözünü kestim. "Sadece sus. Manzara bak şehir ayaklarının altında. Bu anın tadını çıkaralım."dedim. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki neredeyse patlayacaktı. Nico önüne döndü ve şehrin yanmaya başlayan ışıklarını izlemeye başladı. Güneş batıyordu. Ona yaklaştım. Çok zamanım olmadığını biliyordum o yüzden hızlı olmalıydım. Elimi elinin üzerine koydum. Birden bana döndü. Ben ise onu öptüm. Ayrıldığımızda silinmeye başlamıştım. "Seni seviyorum "dedim sadece. Ardından tekrar Unutulmuşlar Şehrine döndüm.//NİCO//
Yanıma doğru kaydığını hissettim. Dibime gelince durdu ve elini elimin üzerine koydu. Kafamı ona çevirdiğimde ise beni öptü. Ayrıldığımızda silikleşmeye başlamıştı bile. "Seni seviyorum "dedi ve görüntüsü kayboldu. Ben ise şaşkınlıkla dona kaldım. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi. "Nico domatese benziyorsun. Ne oldu?"dedi biri. Tam karşımda bir iris mesajı belirmişti. "H- h- hiçbişey"dedim kekeleyerek. Ardından ister istemez sırıtmaya başladım. "Nico iyi misin? Ne oldu sana"dedi Hazal tekrar konuşarak. "Çok iyiyim. Hatta mükemmelim."dedim sırıtarak. "Kampa ne zaman geleceksiniz?"diye sordu Piper. Nereden geldiğini anlamamıştım. "Yarın sabah. Bu akşam Adriana'yı bekleyeceğim"dedim. Hazal omuz silkti. "Tamam"dedi sadece. Piper ise göz kırptı sanki olanlardan haberi varmış gibi. Ardından iris mesajı kapandı. Yüzümde hala bir sırıtma vardı. Sebepsizce gülesim geliyordu. Güneş New York'u yeni yeni aydınlatmaya başlamıştı ki ayağa kalkıp ellerimi iki yana açtım. Güneş yüzüme çarparken Hiç olmadığım kadar mutluydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇUKURU'UN KIZI: YENİ BİR BAŞLANGIÇ
FanfictionGeçmişi hatırlaması yeterince kötüyken bir de hatırladığı için lanetlendi. Yolun sonunda. Eğer gerektiği zamanda saldırıya geçmezse herşeyi elinden alınacak: ailesi, arkadaşları ve sevdiği. Ama şimdi onun kaderle bir randevusu var.