YAKINDA HERŞEYİ UNUTACAKSIN

106 8 2
                                    

//ADRİANA//
Yine aynı saraydaydım ama bu sefer küçük bir gezintiye çıkmıştım. Ta ki Jonathan beni durdurana kadar. "Sen ne yapıyorsun burada?"diye sordu. Omuz silkip yoluma devam ettim ama o beni kolumdan tutup kendine çevirdi. Yakındık fazlasıyla. Bir adım geriledim. "Soruma cevap ver" dedi gözlerimin içine bakarak. "Geziniyordum" dedim umursamazca. "Neden?"diye sordu. "Neden birkaç saat içinde gideceğin ve herşeyi hatırlayınca bir daha gelmeyeceğin bir yeri tanımak istiyorsun?"diye sordu. Ardından kahkaha atmaya başladı. Onun kahkahaları beni de güldürürken ikimiz de neye güldüğümüzü bilmiyorduk. "Hadi gel sana terası göstereyim" dedi gülümseyerek elimden tuttu bu ani duygu değişimi beni şaşırtsada beni terasa sürükledi. O beni terasa sürüklerken benim de aklıma onunla geçirdiğim anılar geliyordu. Terasa çıktığımızda manzara mükemmeldi. Uzun vadide sıralanmış büyük binalar adeta Las Vagas'ın küçük bir kopyası gibi parlıyordu. Yıldızlar gökyüzünde dans ederken ay tüm ihtişamıyla karanlığı aydınlatıyordu. Hüzünle gözlerimi yıldızlara diktim. Kilometrelerce uzakta parlayan bu devasa ateş topları bana Bob'u hatırlatıyordu. "Ne oldu?"diye sordu Jonathan. "Sadece... bir arkadaşımı hatırladım. O yıldızları çok severdi"dedim burukça gülümseyerek. "Bob değil mi?"diye sordu. "Sen nerden biliyorsun?"diye sordum şaşkın bir şekilde. "Çocukluğumuz beraber geçti demiştim sana. Sen hatırlasanada hatırlamasanda geçmişi değiştiremezsin."dedi. Bana baktığını hissediyordum. "Geçmişi hatırlıyorum. Tamamını değil ama bir kısmını. Ama her hatırladığımda içimdeki kötü şey güçleniyor. Sanki.... sanki kaçmak için boş bir anı kolluyor gibi."dedim gözlerimi yıldızlardan ayırmayarak. "Yakında herşeyi unutucaksın"dedi, ama bunu fısıltıyla söylemişti. "Hı?"dedim tekrarlaması için. "Yok birşey"dedi iç geçirerek. Ay batmaya başlamışken Güneş tüm ihtişamıyla yükseliyordu. Ben ise çoktan silikleşmeye başlamıştım. Ama hala o cümlede takılı kalmıştım; 'yakında herşeyi unutacaksın'. Çok geçmedin New York ve ardından doğan güneş belirmeye başladı. Ardından onu gördüm. Güneşe sırıtarak bakıyordu. Bir anda bütün düşüncelerim silindi, gülüşünde takılı kaldım. Sanırım fazla baktım. Beni fatkettiğinde yanıma geldi ve bana sarıldı. Ben ise kokusunu içime çektim. Ama içimde kötü bir his vardı. Yakında herşey yıkılacakmış gibi geliyordu. Ama bunları takmamaya çalışarak sadece ona sarıldım. Şuan zamanın donmasını istiyordum. "Artık gitmeliyiz"dedim kollarının arasından. "Tamam"dedi ve saçlarımın arasına bir öpücük kondurdu. Ben ise sırıtarak elini tuttum ve gölge yolculuğuna başladım. Biraz şaşırmıştı. Gözlerimi Thalia'nın ağacının yanında açtım. Ama gözlerimi açmamla beraber başım dönmeye başladı. Gözlerim karardı. İçimdekiyle bir savaşa girdik. Gözlerimi sımsıkı kapattım ve dişlerimi sıkmaya başladım. Şimdi olmazdı. Gözlerimi tekrar açtığımda görüşüm düzeldi. "İyi misin!?"diye sordu Nico telaşla. "İyim"dedim zoraki bir gülümsemeyle. Yavaş yavaş Hades kulübesine yürümeye başladık. Yanından geçtiğimiz herkes bize bakıyordu. Kulübeye geldiğimizde beni kucağına aldı ve yatağa yatırdı. Ardından o da yanıma yattı ve kollarını belime doladı. Ben ise kokusunu içime çekerek uykuya daldım. Herşey o kadar yolundaydı ki bu çok tuaftı. Sanki hızla giden bir tirenin içindeymişiz de tiren her an raydan çıkabilirmiş gibi. Tabi ki de düzgün uyuyamadım! Yine rüya gördüm. Melez Kampının kapısına dayanmış bir ordu vardı. Bir canavar ordusu. İçeride ise Yunanlılar ve Romalılar telaşla koşuşturuyorlardı. O sırada kendimi farkettim. Bir noktaya odaklanmış şaşkınlıkla bakıyordu. Ardından yumruklarını sıktı. Öfkeliydi. Hem de çok. Gözleri yavaş yavaş siyaha dönerken etrafındaki melezler başka tarafa kaçmaya başladı. Gözleri tekrar normale döndü ardından tekrar siyaha büründü. Benim gözlerimin rengi değiştikçe kampın etrafındaki kalkanda dalgalanma oluyordu. Bu çok garipti. Koşmaya başladım. Dışarıdaki canavar ordusuna doğru. Tam sınırı geçtim ki rüya bitti ve birkaç eşyanın yere düşmesiyle uyandım. Nico endişeyle bana bakıyordu. "Birşeyler söylüyordun, farklı bir dilde ve gözlerin yine bembeyazdı. Bence bunu Khairona söylemeliyiz"dedi Nico. "Hayır! Kendim halledebilirim. Sadece bir rüyaydı"dedim. Nico tekrar üstelemeye başladı. Ama ona aç olduğumu söyleyip yemekhaneye ilerledim o ise peşimden geliyordu. Beraber Hades masasında yemek yedik. Ben yemeğimi bitirince etrafa bakınmaya başladım. Bir kız, bana gelmem için işaret yapıyordu. Hiçbirşey demeden masadan kalktım ve kızın yanıma gittim. "Ne oldu?!"diye sordum yarı sinirli bir şekilde. "Gel benle"dedi kız ve beni ormana sürüklemeye başladı. Neredeyse ormanın ortasındaydık ki durdu. "Ne var!"dedim sesim bu sefer sert çıkmıştı. "Ben sana demedim mi yoluma çıkma diye! Şimdi Nico ile aramdan çekileceksin yoksa ben seni çıkartırım"dedi kız. Ona alayla baktım. Ardından orta parmak kaldırıp kampa doğru yürümeye başladım. O ise arka dan bağırıyordu. Kampa yaklaştığımda çalılardan hışırtı duydum. Belimden kılıcımı çektim ve çalılıktakinin çıkmasını bekledim. Karşımda Nico'yu görünce kılıcımı kınına soktum. "Neredeydin?"diye sordu Nico. "Boşver"dedim ve kampa yürümeye başladım. Nico peşimden gelirken bana bir sürü soru soruyordu. "Nico sakin ol abartılacak birşey yok"dedim Nico'nun gözlerine bakarak. "Ortada gizemli bir kehanet var ve sen bana sakin ol mu diyorsun?"dedi Nico sinirle bir o yana bir bu yana giderken. Bir anda kolumda keskin bir acı hissettim. O kadar acımıştı ki dudaklarımdan kaçan çığlığa engel olamadım. Hızla dizlerimin üzerine çöktüm kolumu tutarken. Nico hızla yanıma geldi ve derin bir şekilde kesilmiş olan koluma baktı. "Lanet olsun"diye mırıldandı. Tişörtünü çıkarıp koluma sardı. Saniyeler sonra Nico'nun kafasının üstünden bir ok ağaca saplandı. Nico hızla oku aldı ve üzerine bağlanmış notu açtı. Bir dakika sonra Nico bana bakmaya başladı. "Kolunu ok mu sıyırdı?"diye sordu. "Hayır, bir anda oldu ok bu kadar derin yara açamaz"dedim. Nico alt dudağını dişlemeye başladı. "Ne yazıyor?"diye sordum kağıdı işaret ederek. Soruma cevap vermeden beni kucağına aldı ve Hades kulübesine götürdü. "Soruma cevap verecek misin?"diye sordum ama o beni duymazdan gelerek ilk yardım çantasından sargı bezi ve bir şeyler çıkartıp kolumu sarmaya başladı. Ben onu izlerken birden gözüm kaslarına kaydı. Dostum! bu kadar kası olması normal mi?  Yüzümün kızarmaya başladığını hissedebiliyorum. "Çok beyendiyesen bundan sonra tişört giymem"dedi Nico sırıtarak. "Bende de var bir kere!"dedim kafamı başka bir yere çevirirken. "Hani nerde?"diye sordu alayla yüzüme bakarak. "Bak burda"dedim ve karnımı açıp dört tancik olan kaslarımı gösterdim ardından hızla kapattım. "Benimkiler kadar olmasada"dedi Nico sırıtarak. Çok güzel gülüyordu. "Aynen, baklava fıstık"diye mırıldandım. "Ne?"diye sordu. "Yok birşey"dedim. İlk yardım çantasını yerine koyduktan sonra karşıma dikildi. Malesef benim gözüm yine kaslarına kaydı. Hemen kafamı başka bir yere çevirdim ama bu onun gülümsemesini sağladı. "Öyle gülme zağlimin oğlu"dedim. "Keşke düzgün konuşsan da bende anlasam"dedi Nico. Pis pis sırıtarak ona baktım. Az önce Türkçe konuştuğum için hiçbirşey anlamamıştı. "Ben yatıyorum uykum var"dedim ve kendimi yatağa atıp yorganı üzerine çektim. Ardından salak saçma rüyalar görmeye devam ettim.

ÇUKURU'UN KIZI: YENİ BİR BAŞLANGIÇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin