Hızla çocuğun üstüne atladım. Beraber yere yapıştık. Biraz boğuştuk ama sonra üstte kalan o oldu. Ellerimi iki yana bastırdı. Yavaşça yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Aramızda 2-3 santim vardı durduğunda. "Yüzünü göster seni korkak!"dedim sinirle. "Zamanı gelince görüceksin prensesim"dedi çocuk. Bu bardağı taşıran son damla oldu. Prenses nedir lan! "Prenses senin babandır"dedim ve kafa attım. Afalladı ve üzerimden düştü. Ben de hızla ayağa kalktım. "Muhafızlar!"diye bağırdı kafasını tutarken. Taht odasının devasa kapıları açıldı ve içeri dört canavar girdi. Bu canavarları daha önce hiç görmemiştim. Ellerindeki mızrakları bana doğrultup etrafımı sardılar ben de hemen kılıcımı çektim. "Emin ol onlarla uğraşmak istemezsin"dedi çocuk. Yerden kalkmış tahtına oturmuştu. Haklıydı. Bunlarla uğraşacak gücüm kalmamıştı. Nico ile oturmak yerine uyumalıydım. Bu gece de uykusuz geçecekti. Kılıcımı kınına soktum. "Ne o şimdi beni hapishaneye mi attıracaksın"dedim alayla. Pes etmemden dolayı biraz şaşırmış görünüyordu. Bir el hareketi yaptı ve muhafızlar geldikleri gibi geri döndü. Çocuk yanıma yaklaştı. Tam karşımda durdu. Ben de fırsattan istifade hızla kapşonunu çekip çıkardım. Ama çocuğun yüzü görünmüyordu. Siyah bir sis bulutu çocuğun yüzünü görmemi engelliyordu. "Şimdi. Artık vazgeçtiysen seni iki kişiyle tanıştıracağım. Ama önce bazı önlemler almalıyım."dedi çocuk. Ve sonra koluma yapıştı. O kadar sıkı tutuyordu ki neredeyse moraracaktı kolum. Hızla kolumu ondan kurtarmayı denedim. Ama elleri çok güçlüydü. Beni sürükleyerek tahtının yanına çıkardı. Ardından görünmez bir kapıyı açtı ve beni içeri tıktı. Sonra da kapıyı üstüme kilitledi. Oda kare şeklinde camdan bir kutuydu ve içinde hiçbir şey yoktu. Yere oturdum ve sırtımı ve ayaklarımı cam duvara yasladım. "Şimdi konuklarımız gelmeden önce merak ettiğin bir şey var mı?"diye sordu kibarca. Bu çocuğun cidden ruhsal sorunları vardı. "Evet. Bana rüyamda gerçekleri bilmediğimi söyledin! Ne demek istiyordun?"diye sordum. O ise sadece omuz silkti. "O bir tuzaktı. Sadece seni ormana çekmek için bir oyundu"dedi. "Neden burdasın?"diye sordum. "Unutuldum. Burası büyülü bir yer. Burada unutulmuşlar yaşar. Unutulan canavarlar, bitkiler hatta toprak bile. Beni unuttular beni tanıyan neredeyse herkes öldü. Arkadaşlarım beni unuttu. Sen bile beni unuttun!"dedi. Sesi sona doğru kısılmıştı. Birkaç dakika kimse birşey demedi. Kafamı da cama yaslayıp gözlerimi kapattım. Kimdi bu çocuk? "Ama buradan çıkacağım. Dolunay kırmızıya boyandığında, Unutulmuşlar Şehri ve gerçek dünya arasında kapı açıldığı zaman buradan çıkacağım"dedi fısıltıyla. "Sen delisin"dedim gözlerim kapalı bir şekilde. Birkaç ayak sesi duydum. Ardından kapıların açılma sesi. "Lord Uranüs ve Lord Kronos. Ne büyük bir şeref"dedi çocuk. Aniden gözlerimi açtım ve onlara baktım. Bunlar kimdi? Sadece isimlerini duymuştum. İki sene önceki mitoloji derslerini de dinlediğim söylenemez. "Siz de kimsiniz?"diye sordum. İki adam da bana şaşkınlıkla baktı. "Onları tanımıyormusun?"diye sordu çocuk. Sesinden şaşkınlığı belli oluyordu. "Hayır. Pek ders dinleyen biri değilim"dedim. "Ben Uranüs. İlk gök tanrısıyım. Neredeyse babanla yaşıtız."dedi mavi gözleri ve kahverengi saçları olan adam. "Ben Kronos. Titanların kıralı,Zamanın efendisi ve şu gereksiz olimposluların yarısının babasıyım."dedi altın sarısı gözleri ve sarı saçları olan adam. Pöf çok ta umrumda. "Ben neden burdayım. En iyisi bu korkak çocuk beni çıkarsın siz de rahat rahat konuşun"dedim. "Sana Korkak Çocuk diye sesleniyor"dedi Uranüs çocuğa bakarak. "Kim olduğumu bildiğinde böyle diyemeyecek"dedi çocuk. Kim sin ki? Söyle de biliyim! Çocuğa alaycı bakışlar attım. "Konumuza geri dönelim Gece'nin oğlu" dedi Kronos. Gece'nin oğlu? "Ordum istediğiniz gibi hazır. Dolunay kırmızıya boyandığında buradan çıkacağız ve Olimposluların sonunu getireceğiz. Ama şu karargah işi..."çocuk bunları söylerken yine silikleşmeye başladım. Bi ihtimal çıkabilirim diye cama ilerledim. Bam! Camın içinden geçtim ve koşarak çocuğun durduğu kısıma ilerledim. Tam çocuğun üstüne atlayacaktım ki içinden geçtim ve dün akşam Nico ile oturduğumuz yere geri döndüm. Nico hala oradaydı. Gözleri kızarmaya başlamış baya bitkin görünüyordu. Hızla yerden kalktım ve ona döndüm. "Nico! Dolunayın kırmızıya boyanmasına nekadar var!?"diye sordum telaşla. Nico hemen ayağa fırladı. "Bir aydan kısa var. Ne oldu?"diye sordu. "Hemen Khairon'un yanına gitmeliyiz! Orada anlatırım."dedim. Koşarak Büyük Ev'e gittik. Khairon veranda da oturmuş Bay D. İle kart oynuyordu. Hızla veranda ya çıktım. "Khairon! Uranüs ve Kronos! Bir de bir çocuk. Dolunay kırmızıya boyandığı zaman Unutulmuşlar Şehri'nden kaçacaklarmış. Bir orduyla olimpos'a saldıracaklarmış!"dedim hızlı hızlı. Khairon şaşırmış görünüyordu. Bay D. ise hala kart oynuyordu. Olimpos yıkılsa umrunda olmaz o derece. Aniden başım dönmeye başladı. Hızla Nico'nun koluna tutundum. "İyi misin?"diye sordu Nico. "Uykusuzluktan"dedim. Uzun zamandır uyumamıştım. "Ben gidip sana kahve alıyım"dedi Nico. Başımla onayladım. "Dün akşam bir toplantı yaptık yeni kehanet üzerine. Seni ve Nico'yu da çağırması için birini gönderdim. Çocuk seni bulamamış Nico'ya söylemiş ama ne sen geldin ne de Nico. Neredeydin?"diye sordu Khairon. "Bu biraz uzun hikaye. Yeni kehanet ne?"diye sordum. "Karanlığın canavarı uyanınca Lanet başlayacak günbatımında Unutulmuş Gece'nin oğlu
Zaman ve Eski Gök onun dostu
Dolunay kırmızıya boyanınca
Unutulmuş tekrar hatırlanınca
İhanet yükselecek karanlıkta
Ve ihanetin bedeli
Ödenecek kanla" dedi Khairon. Ben ise ona dün akşamkilerin hepsini anlattım. Nico elinde kahve ile geldiğinde neredeyse yarı uyuyordum. "Dün akşam neden toplantıya gitmedin?"diye sordum Nico'ya. "Geri geleceğini söyledin. Ben de seni bekledim. En son gece kaybolduğunda kötü bir şekilde geri gelmiştin"dedi Nico. Aradan birkaç dakika sessizlik oldu. Bilmiyorum belkide yarım saat. Ama ben dayanamadım gözlerim yavaşça kapanırken birşeye yaslandım ve kendimi uykunun kollarına bıraktım.//NİCO//
Adriana'nın bana yaslanmasıyla irkilerek ona döndüm. Nefes alış verişi yavaşlamıştı. Khairon'a baktım başını onaylayan anlamda salladı. Yavaşça Adriana'nın elinden bardağı aldım sehpaya koydum. Ardından ayağa kalktım ve koltukta yatan Adriana'yı kucağıma aldım. Tam Büyük Evden çıkmış kulübelere doğru ilerliyorduk ki Adriana kıpırdanmaya başladı. Durduğunda kafasını göğsüme yaslamış ellerini de boynuma dolamıştı. Her nefes alışverişimde yağmurdan sonra ıslanan toprak gibi kokan kokusu burnuma doluyordu. Hades kulübesine vardığımızda içeride Percy ve Piper mutfağın ordaki masada oturuyor birşeyler konuşuyordu. Duvar kenarındaki yatakta küçük bir beden kıpırdayınca onun da Lily olduğunu anladım. Kapı açılınca konuşmaları bölünmüş Percy ve Piper bana döndü. Percy pişkin pişkin sırıtıyordu. Piper ise sıcak bir gülümseme ile bize bakıyordu. Onlara aldırmadan Adriana'yı yatağa yatırdım ve üzerini örttüm. Cidden bir melek gibi gözüküyordu. Kanatları olmayan melek. Sanırım ona fazla bakmışım ki Percy'nin sahte öksürüğüyle onlara döndüm. "Ne var?"dedim sinirle. "Ne o kız arkadaşına bakıp kaldın"dedi Percy. Hala pişkin pişkin sırıtıyordu. "Sen Annebeth'e bakarken biz sana birşey diyormuyuz"dedim. "Yani kız arkadaşın olduğunu kabul ediyorsun?"diye sordu Piper imalı bir şekilde. Kulübeden dışarı çıkıp antrenman yapmak için arenaya doğru yürümeye başladık. "Daha değil ama olucak"dedim. "Kararlısın bakıyorum."dedi Percy. "Aşkın gücü adına! Arkandayım Nico!"diye bağırdı Piper. "Bağırma! Hem ne malum belki o beni istemeyecek"dedim. "Ben pek öyle düşünmüyorum"dedi Piper imalı imalı. Piper'a daha dikkatli bakınca onun parladığını gördüm. Elimi anlıma vurdum. "Sen var ya. Tam bir hilebazsın. İnsanlara büyüyle konuşturmak eylenceli mi oluyor!"dedim Piper'a sinirle. O ise kıkırdadı. "Küçük bir aşk masalı. Hem de Nico'nun. Çok şekersin Di Angelo!"dedi Piper yanaklarımı sıkarken. Zar zor Piper'dan yanaklarımı kurtardım. Ama onlar hala bana sırıtarak bakıyordu. "Arenaya kadar yarış!"dedim. Bir anda ikisi de koşmaya başladı. Ben de arkalarında güldüm. Uzun zaman sonra ilk kez gerçekten güldüm. Yaklaşık baş dakika sonra vardım arenaya. "Asıl hilebaz sensin"dedi Piper. Ona sırıtarak baktım. "Aman tanrılarım! Nico sırıtıyor. Vay be Nico'nun dişleri varmış"dedi Leo. Nerden çıktı bu çocuk! Leo'ya sinirli bir bakış attım ama o beni takmadı. Öğle yemeğine kadar antrenman yaptık. "Dostum, ben çok acıktım. Hadi yemeğe gidelim"dedi Leo. Herkesten onaylayan mırıltılar çıktı. Hep beraber yemeğe gittik. Tam Hades masasına oturmuştum ki. Kapıda onu gördüm. Gözlerinin altını çevreleyen morluklar vardı. Ama yine de güzel gözüküyordu. Yanında da Lily vardı. Masaya gelip karşıma oturdular. "Biraz daha uyursun diye düşünüyordum."dedim. "Acıktım"dedi omuz silkerek. Ardından içi et ve çeşitli şeylerle dolu birşeye marul, soğan ve domates doldurup limon sıktı. Ardından yemeye koyuldu. "O da ne?"diye sordum. Lily bana gözlerini pörtleterek baktı. "Bunu nasıl bilmezsin!?"dedi Lily sanki dünyadaki en cahil insan benmişim gibi. Başımı hayır anlamında salladım. "Buna lahmacun diyoruz."dedi Adriana sırıtarak. "Bence sende bir dene" diye ekledi. Sonra da lahmacununun altından kırıp bana uzattı. Ben de almak zorunda kaldım. Ama işin doğrusu cidden güzeldi. "Nasıl?"diye sordu. "Güzel"dedim. Adriana yarım saat boyunca yemek yedi ve bütün Afrodit çocukları ona yarı tiskinir yarı şaşırır gibi baktı. "Ben yatmaya gidiyorum"dedi Adriana. "Lily gel seni Travis ve Corner ile tanıştırıyım."dedi ve ikiside masadan ayrıldı. Ben de arkalarından bakakaldım. Biraz hava almak için Thalia'nın ağacının oraya gittim...//ADRİANA//
"Bak bu Travis. Bu da Corner"dedim Lily'ye Hermesin ikizlerini tanıtmak için. "Merhaba küçük kız"dedi Corner. "Adın ne bakalım"dedi Travis. "Lily"dedi kısaca küçük kız. "Çocuklar eğer işiniz yoksa bir süreliğine Lily'ye bakarmısınız?"diye sordum ikizlere. "Bugün tamamen boşuz"dedi Travis. "Sen merak etme biz ona çok iyi bakarız" dedi Corner. Birkaç dakika içinde onların yanından ayrılıp Hades kulübesine geri döndüm. Ardından bir saat önce kalktığım yatağa geri döndüm. Çok geçmeden uykuya daldım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇUKURU'UN KIZI: YENİ BİR BAŞLANGIÇ
FanfictionGeçmişi hatırlaması yeterince kötüyken bir de hatırladığı için lanetlendi. Yolun sonunda. Eğer gerektiği zamanda saldırıya geçmezse herşeyi elinden alınacak: ailesi, arkadaşları ve sevdiği. Ama şimdi onun kaderle bir randevusu var.