Babasının onları ziyarete ilk geldiği an, Siyahlı çocuk kıza sarıldığında kızın öfkesinin yerini mutluluk aldığı an, abisiyle karşı karşıya geldikleri an, kız kendini kaybettiğinde ona kanını verdıği, siyahlı çocuğun ve kızın aynı pijamalarla diğer çocukların önüne çıktıkları an, Olimposun kralına ait şimşeğin üzerine düştüğü an,... Kızın hayatı başlangıçtan sona kadar gözünün önünden geçti. Boğuluyormuş gibi hissetti ve bir anda gözlerini açtı. Etrafa bakındığında yer altındaki sarayda bulunan odasında olduğunu anladı. Ayağa kalktı ve kapıya yöneldi. Kapıyı açmayı denedi. Ama kapı kilitliydi. Neden onu kilitlemişlerdi? Gölge yolculuğuyla dışarı çıkmayı denedi ama hala olduğu yerde duruyordu. Kapıyı tekmeledi. Ama açan olmadı. Kapıya yumruk attığında ellerine sarılmış bandajları farketti. Odayı incelediğinde büyük bir şaşkınlık yaşadı. Her yer darma dağındı ve her yerde pençe izleri vardı. Onu düşüncelerinden ayıran anahtarın kapıya girince çıkan ses oldu. Hemen kapının önüne geçti. Kapıyı açan kişi yani Kelli onu görünce bir adım geriledi. "Adriana.... Sen uyanmışsın"dedi Kelli mutlu görünmeye çalışarak. "Ne oldu burda? Bunları ben mi yaptım?"diye sordu Adriana merakla. Kelli önce konuşmak için ağzını açtı ama sonra tekrar kapattı. Adriana arkadaşının bu tavırından hiç hoşlanmamıştı. Kelli'yi kenara çekti ve taht odasına doğru yürümeye başladı. Taht odasının kapısı hafif aralık kalmıştı. İçerden gelen sesler bir kadına ve bir adama aitti. "Hakate ona öfkesini kontrol etmeyi öğretmelisin"dedi Tartarus. "Benim hiç işim yok ben senin küçük çocuğuna öfke kontrolü öğreticem!"dedi Hakate. "Bak durum çok kötü. Eğer sen ona öğretmezsen en küçük öfke krizinde herşey yok olur. Taraf değiştirebilir, her şeye saldırır! Bunu unutma ve teklifimi tekrar düşün."dedi Tartarus sakince. Adriana daha fazla dayanamadı ve içeri girdi.
//ADRİANA//
Bunlar neyden bahsediyor? İyice meraklandım ve kapıyı dinlemeyi bırakıp içeri girdim. Beni gören babam önce şok olsa da sonra toparladı. "Oh... Adriana uyanmışsın!"dedi tedirgince. herkes bu kadar tedirgin olmakta haklıydılar. "Nasıl hissediyorsun?"diye sordu babam. O sırada Hakate yaşil bir sis bulutuna dönüşüp gözden kayboldu. "Normal"dedim sakince. "Her şeyi bilmek istiyorum."dedim sakinliğimi korumaya çalışarak. Önce beni biraz inceledi sonra konuşmaya başladı "sen Zeusa karşı çıktığında seni-"sözünü kestim. "Herşeyi hatırlıyorum. Baştan sona kadar"dedim yavaşça. "Yani öncesi. Unuttuklarınıda mı?"diye sordu. Evet anlamında kafamı salladım. "Yaklaşık bir yıldır uyuyorsun. Şimşek sana fazla gel-"sözünü kestim. "Keşke hatırlamasaydım. O zaman belki senden nefret etmedim!"dedim bağırarak. Ardından odadan çıkmak için hamle yaptım. O ise önüme geçip beni durdurdu. "Bak. Zorunda kaldım. Normalde tanrınların çocukalrıyla görüşmesi yasak ama-"yine sözünü kestim. Daha fazla bahaneye gerek yoktu. "Eğer sen bizi önemsemiş olsaydın en azından yılda bir ziyarete gelirdin! Ama sen ne yaptın! Tam senin yokluğuna alışmışken ortaya çıktın! Hayatımızı mahvettin! Eğer sen çıkıp gelmeseyden o lanet canavar bizi bulamazdı! Eğer sen çıkıp gelmeseydin annem ölmezdi!"dedim tartarusa sinirle. O ise sadece gözlerimin içine bakıyordu. Tekrar gitmek için hamle yaptım. Bu sefer bileğimi tuttu. Ben ise ona sinirle bakıp bileğimi kurtardığım gibi koşarak odadan çıktım. Kelli'nin yanına gittiğimde artık kendimi zor tutuyordum. "Kelli kılıcımı verir misin"dedim sakin kalmaya çalışarak. O ise hiçbirşey demeden kılıcımı bana verdi. "Birşey mi oldu?"diye sordu Kelli. Ben ise ona sarıldım. "Sadece olması gereken oldu"dedim yavaşça. Ondan ayrıldığımda gölgelerin arasına karıştım. Gölgelerden çıktığımda New York'u gören ıssız bir tepedeydim. Kimse yoktu. Avazım çıktı kadar bağırdım. Ardından kontrolü kaybettim. Sanki bir perdenin arkasından izler gibiydim kendimi. Ağaçları kırıyor, kılıçla kesiyor ve etrafa zara veriyordum. Öfkem yerini şaşkınlığa bıraktığında, koca ormanın ortasında kilometrelerce arazi yıkılmıştı. Gecenin karanlığında tekrar gölgelere karıştım. Kimsenin olmadığı biryere gitmekiydim. Kimsenin beni bulamayacağı, biraz rahatlayabileceğim bir yere,Türkiye'ye gittim. Eski evime girdiğimde etraf hala bıraktığım gibiydi. Koltuğa uzanıp televizyonu açtım ama çok geçmeden uyuya kaldım. Rüyamda, Nico'yu gördüm. Hiç değişmemişti. Ama artık uykusuzluktan gözlerinin altı morarmaya başlamıştı. Melez kampında değildi. Kalabalık bir caddedeyde yürüyordu. Aniden uzun siyah saçları olan bir kıza doğru koşmaya başladı. Kızın yanına vardığında kızın omuzuna elini koydu. "Adriana" dedi kısık sesle Nico. Kız yüzünü dönünce hayal kırıklığı içinde elini kızın omzundan çekti ve arkasını dönüp gitti. Rüya dışarıdan gelen seslerle yarıda kaldı. Aniden gözlerimi açıp ayağa kalktım. Kimse yoktu. Saate baktığımda saatin yedi buçuk olduğunu gördüm. Televizyon hala açıktı. Muhabir yur dışından gelen bir haberi sunuyordu. "Amerikanın New York şehrinde meydana gelen doğal afet, kilometrelerce alandaki ağaçları yok etti. Uzmanlar bunun devasa bir kasırganın etkisi olduğunu söylüyor."dedi muhabir. Sonra da televizyonu kapattım. Mutfağa geçip buzdolabının kapağını açtım. Hiçbir şey kalmamış. Anahtarı aldım ve dışarı çıktım. Bir fırından sıcak simit aldım. Biraz yürüdükten sonra önüme bir bakkal çıktı. Ordan da çikolatalı süt ve su aldım. Sahile doğru yürüdüm. Tam denizin karşı bir banka oturdum ve kahvaltımı yaptım. Bir süre daha bankta oturup denizi izledim. Ta ki yanıma küçük bir kız oturana kadar. Kızın kahverengi saçları ve sarı gözleri vardı. "Ah lily buraya gel tatlım."dedi bir kadın. "Anne bak. Bu ablanın kılıcı var!"dedi küçük kız. Ben ise kıza baktım. Ardından kadına döndüm. Kadın endişeli bir şekilde etrafa bakınıyordu. Birden bir kükreme duyuldu. Küçük kız banktan kalkıp annesinin yanına gitti. "Yine canavarlar anne! Burdan gidelim"dedi kız. Çok geçmeden bir hidra ağaçların arkasından fırladı. Küçük kız çığlık atıp annesinin arkasına saklandı. Ben ise refleks olarak kılıcımı çektim. Hidranın önüne atlayıp birkaç hamlede onu yere öldürdüm. Daha fazla kükreme duyuldu. "Burdan gitmeliyiz. Hemen"dedim kadına. Kadın ise başıyla onayladı. Deniz kenarından çıkıp hızla bir ara sokağa girdik. Canavarların sesleri kesildiğinde durduk. "Sen de mi melezsin"dedi kadın. Başımla onayladım. Kızına baktı. "Onu kampa götürürmüsün? Daha küçük yaşına rağmen birçok canavar saldırıyor."dedi kadın. "Tamam" diyebildim sadece tekrar kükremeler arttı. Sokağın başında bir kiklop göründü. Annesinin elini tutan küçük kızın gözleri korkuyla açıldı. "Gidelim. Eşyalarını alalım sonra da kampa gidelim"dedim hızlıca kadın da anlamış olacak ki "evim şu tarafta beni takip et"dedi. Önüme geçti ve kadının evine doğru yarı koşar adımlarla ilerledik. "Bu ardan adım Luna."dedi kadın. "Ben de Adriana, memnun oldum. Kampa haber verdiniz mi? Yani canavar saldırıları hakkında"dedim. Bir apartmanın önüne gelmiştik. Luna çantasından anahtarları çıkardı ve kapıyı açtı. Biz içeri girince de arkamızdan kapıyı kapattı. "Burdan iris mesajı gitmiyor. Bilirsin kutsal topraklar meselesi."dedi kadın. Evinin kapıssını açarken. "Anne canavarlar buraya gelemez dime"dedi Lily. Hala annesinin dibinden ayrılmıyordu. "Tabi şki hayır. Buraya hiçbir canavar giremez."dedi Luna. Ama yüz ifadesinden yalan söylediği belli oluyordu. Luna, Lily ile arka taraftaki bir odaya girdi. Ben ise salondaki koltuğa oturdum. Birkaç dakika sonra Luna yanında Lily ve bir sırt çantasıyla salona girdi. Saate baktığımda saatin altıya geldiğini gördüm. "Hadi gidelim"dedim ayağa kalkarak. "Hemen mi?"diye sordu Luna. Başımla onayladım. Luna, Lily'nin önünde diz çöktü ve bpylarını eşitledi. "Bak tatlım, şimdi Adriana seni bir yaz kampına götürücek. Denilenleri yap. Sakın kurallara karşı gelme. Anlaştık mı"diye sordu Luna. Lily başıyla onayladı. "Sen ne yapacaksın?"diye sordu Lily. "Ben hep burda olucam. Sadece yaz tatili için gidiyorsun. Yaz bitiminde döneceksin."dedi kadın. Sonra elini cebine attı. Üzerinde gümüş sopaya sarılmış iki yılan olan kolyeyi kızın boynuna taktı. Ardından kıza sarıldı birkaç dakika boyunca sarıldılar. Ayrıldıklarında kadın ayağa kalktı ve yanıma geldi. Gözlerini gözlerime dikti. "Adriana, senden Lily'yi koruyucağına dair söz vermeni istiyorum. Her ne olursa olsun. Hayatın pahasına koru kızımı. Söz mü?"diye sordu. "Söz"dedim kısaca. Kapıya geldiğimizde Luna tekrar Lily'ye sarıldı. "Adriana'yı dinle tamam mı?"dedi Luna. Lily yine başını salladı. Sonra Lily yanıma gelip elimi tuttu. Küçük kızın elleri benim ellerime göre biraz fazla sıcaktı. "Şimdi. Gözlerini kapat ve sakın açma ve sesleri duymazdan gel"dedim. Lily gözlerini kapatmadan önce annesine el salladı. Luna'nın yanaklarından yaşlar süzülmeye başladı. Ben ise sıkıca Lily'yi tuttum ve gölge yolculuğuna başladım. Çığlıkların başladığı sırada küçük kız korkarak elimi daha sıkı tuttu. Çığlıklar kesildiğinde melez tepesinin hemen aşağısındaydık. Etraf dönmeye başladı. Lily'nin sesi uzaktan geliyordu. Yavaşça yere oturdum. "Tamam sakin ol. Birşey yok"dedim. Ayağa kalkmaya çalıştım. Üçüncü denemede ayaktaydım. Yarı uyur yarı sersem bir halde tepeye tırmanmaya başladık. "Burda beni anlayabilecekler mi? Yurt dışında farklı bir dil konuştuklarını duymuştum."dedi Lily tedirgince. "Merak etme ben yanındayım"dedim. O ise bana içten bir gülümsemeyle teşekkür etti. Tepeyi yarılamıştık ki arkamızdan bir kiklopun kükreyişi duyuldu. Hemen belimden kılıcımı çıkardım. Lily ise endişeyle etrafa bakınıyordu. "Koş, tepeye tırman"dedim kiklop koşarak bize doğru gelmeye başladığında. Bu sefer canavarı öldürmeye kalkmadım. Çünkü yapamayacağımı biliyordum. Lily önden ben arkadan tepeye hızlıca tırmandık. Ta ki canavar ayak bileğimi yakalayana kadar. "Koş"diye bağırdım Lily'e. Canavar beni yolundan kaldırmak istercesine tüm gücüyle havaya fırlattı. Kampın neredeyse yarısını gördüm. Hızla yere düşmemi sağlamak için kafamı yere çevitdim. Ellerimi vicuduma yapıştırdım. Yere metreler kala kanatlarımı açıp canavarın üzerinden uçarak kampa hala uzak olan Lily'ye doğru süzüldüm. Lily'yi belinden tuttuğum gibi kampa uçtum. Lily çığlıklar atarak tekmeler savuruyordu. "Lily dur benim"dedim yavaşça. Küçük kız kafasını kalkdırıp bana baktı. Sonra da şaşkınlıkla açılan gözlerini kanatlarıma kaydırdı. Sınırdan girdiğimiz an yavaşladım ve Lily'yi yere indirdim. "Bekle. Şimdi gelicem"dedikten sonra elimdeki kılıçla hızla canavara doğru koşmaya başladım. Canavar afalladı ama sonra toparladı. Ben ise babama olan öfkemi canavardan çıkardım. Defalarca gözüne kıkıcımı batırdım. Canavar çığlıklar atarak toza dönüştü. Ben ise uçarak Lily'nin yanına gittim. Sınıra yakın bir ağacın altına oturmuş etrafındaki birkaç kişiye birşeyler diyordu. Beni görünce hızlıca ayağa kalktı ve koşarak yanıma geldi. "Adriana iyisin. Bir daha beni brakıp büyük kötü canavarlarla savaşmaya gitme!"dedi Lily sahte bir kızgınlıkla. Ardından bana sarıldı. Ağacın altındaki melezler bize anlamayan bakışlar atıyorlardı. "Hadi gidelim. Seni Khaironla tanıştırıyım"dedim ve tepeden aşağı inmeye başladık. Yorgunluğu hiçe saymaya çalıştım. Ardından Büyük eve ilerledik
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇUKURU'UN KIZI: YENİ BİR BAŞLANGIÇ
FanfictionGeçmişi hatırlaması yeterince kötüyken bir de hatırladığı için lanetlendi. Yolun sonunda. Eğer gerektiği zamanda saldırıya geçmezse herşeyi elinden alınacak: ailesi, arkadaşları ve sevdiği. Ama şimdi onun kaderle bir randevusu var.