Taehyung elindeki ajandasına baktı. Yakın tarihte yapması gereken işleri aklına kaydetti. Şimdi rahatlıkla büyük annesinin yanına gidebilirdi. Sırt çantasına en gerekli eşyalarını koyup odasından çıktı. Babası ve annesi her zamanki gibi karşılıklı kahve içiyorlardı. Onların bu hallerini o kadar seviyordu ki bir gün ailesi olursa böyle olmasını diledi.
Merdivenleri inerken babasının bakışları onu buldu. Adımlarını hızlandıran Taehyung hızlıca merdivenden inip geniş salonda oturan anne ve babasının yanına ilerledi.
"Bir yere mi gidiyorsun oğlum" babası merakla sordu. Başıyla babasını onayladı.
"Büyük annemin yanına gideceğim" dedi."Senin yüzünden annemi kıskanacağım ama! bizden çok daha fazla vakit geçiriyorsun onunla" Taehyung biliyordu. Ama büyük annesi ısrarla yanlarına gelmek istemiyordu. Büyük babasıyla dolu anılarla kaplı o evde daha mutlu olduğunu söylüyordu. Bu yüzden Taehyung sıkça oraya gidiyor. Gitmediği günlerde ise mutlaka telefonda görüşüyordu.
"Onu ne zaman buraya getirirseniz o zaman gitmeyeceğim" gülerek konuştu.
"Buraya gelmeyeceğini biliyoruz bu yüzden görüşmek üzere " diyerek annesi Taehyungu eliyle kışkışladı. Taehyung yağa kalktı aynı zamanda gülerek.
Eğilerek selam verdikten sonra konuştu.
"Sizi seviyorum kendinize iyi bakın" ellerini sallayarak kapıdan çıktı. Bir arabaya sahip olduğu halde yürümeyi ve toplu taşıma araçlarını kullanmayı seviyordu. Sessizce insanları izliyor ve bir ilham alabiliyordu. Belkide bu bile değildi sebebi. Sadece seviyordu işte.Yürüyerek durağa geldi. Kulaklıkları kulağında en sevdiği şarkıları dinlerken gülümsedi. Sessizce dudaklarını oynatarak şarkıya eşlik ediyordu. Binmedi gereken araç gelince cebindeki kartını çıkarıp bindi. Kartını okutup en arkadaki boş yere yönelip oturdu. Çam kenarı seviyordu Taehyung. Geçip giden herşeyi izliyor belkide düşünmesi gerekenleri düşünüyordu.
Zaman öylece geçerken birşey yapmadan gitmekten korkuyordu genç adam. Bir iz. Onu hatırlatacak bir hatıra bırakmalıydı geride. Kim Taehyung dediklerinde onu güzel bir şekilde anmalarını istedi. Elinden geleni yapıyordu ama hala tam anlamıyla tatmin olamıyor ve üzülüyordu için için.
Derince bir nefes aldı verdi genç adam. Dünyada o kadar boş bir şekilde yaşayan insan vardı onun düşüncesiyle. Hepsi telefon bilgisayar gibi teknolojiyi okadar gereksiz kullanıyorlardı ki bu onu sinir ediyordu. Üzülüyordu daha doğrusu. Bunlar yerine kitaplar müzikler resimler bir çok güzel sanat varken gereksiz şeylere esir olmalarını onu gerçekten üzüyordu.
Genç kız geçtiği sokaklara bakarken gülümsedi. Tek başına böyle amaçsız bir şekilde gezmek onu mutlu ediyordu. Öyle toplu gruplarla takılan amaçsız işler yapan kişilerle olmaktansa böyle kendince şehirde kaybolmayı seviyordu.
Birde böyle keşfetmediği her yerde bulunmayan eşyalar satılan bir yer bulursa ondan mutlusu yoktu. Ah birde yeni kırtasiyelere dalmak olursa dünyalar onundu. Gözleriyle etrafı tararken birinin ona seslendiğini duydu.
"Haneul?" Sesin geldiği yere dönünce yaşlı bir kadının nefes nefese ona doğru geldiğini gördü. Biraz durup kim olduğunu düşünürken bir zamanlar evinin kapısını çizdiği teyze olduğunu hatırladı. Oysa tekrardan uğrayacağına söz vermişti. Hızlıca ona doğru gelen teyzenin yanına gitti genç kız.
"Ahh. Teyzeciğim. Biraz dinlenin isterseniz" kibarca kadının koluna girip biraz ilerdeki banka oturmasını sağladı.
"Ilerde seni görünce seninle konuşmak istedim. Nasılsın bakalım?"
"Yine macera peşindeyim. Çizecek güzel birşey arıyorum." Yaşlı kadın güldü. Cidden torununa okadar benziyordu ki bu genç kız. Ne zaman görüp konuşsa sanki onunla konuşuyor gibi oluyordu.
"Biliyorum meşgulsün ama benimle çay içmek ister misin hem güzelce sohbet ederiz." Aslında yeni yerler aramak istiyordu ama daha önceden sözünü tutmadığı için mahcuptu haneul. Bu yüzden kabul etti. Hem yaşlı kadın okadar yolu onu görmek için hızlıca gelmişti. Bunun karşılığını ödemeliydi.
Yaşlı kadının kolundan tutarak ilerlemeye başladı.
"Biliyor musun haneul. Senin yaşlarındayken güzel bir kızdım" dedi yaşlı kadın. Bir anda eskileri hatırlamıştı.
"Siz hala güzelsiniz efendim" demişti genç kız. Cidden öyleydi. Kadın yaşlı olması rağmen oldukça güzeldi.
"O zaman senin gibi uzun saçlarım vardı. Birazdan gireceğimiz sokakta sevdiğim adam beni beklerdi. O dönemlerde telefon yoktu. Bir kaç dakika görebiliyorduk birbirimizi. Bana hep bu dünyada her şeyin bir değeri olduğunu ama seni görünce bu değerli şeylerin yok oluyor derdi. İnsan birşeyi severse gözü başka güzellikleri görmez. Sen resim Yapmayı gerçekten seviyorsun. Bunu o gün çok iyi anladım. Ama o sevginin içinde birşey eksikti. O baktığın manzaraları değerli kılması gereken bir şey" haneul merakla etmişti. Heyecanla sordu.
"Bu nedir efendim?" Yaşlı kadın diğer elini kaldırarak haneulun elinin üzerine koydu.
"Aşk. Sende bunu göremiyorum." Haneul şaşkınlıkla yaşlı kadına baktı. Neyi kast ettiğini anlamıştı. Buda nereden çıkmıştı. O halinden mutluydu. Başka birilerini hayatında pekte istemiyordu.
"Bunu da nereden çıkardınız?" dedi sadece.
" Baktığımda seni mutlu eden senin için eşsiz şeyleri çiziyorsun. Sadece begenmek var çizimlerinde. Ama resim aynı zamanda aşkta ister. Eğer bir insanı seversen onun olduğu her yer eşsiz ve güzeldir. En basitinden.. Bu evden ayrılamıyorum. Neden biliyor musun? Güzümün her değdiği yer bana sevdiğimin manzarasını armağan ediyor. Hiç böyle bir manzaranın tadını tatmadığın için bir arayış içerisindesin.." Genç kızı gördüğü andan beri bunları düşünüyordu. En sonunda söylediği için mutlu hissetti. Ikisinde daha fazla konuşmadı.
Genç kız evin bahçesine girdiğinde defterindeki çizimleri düşündü. Onun için hepsi ona eşsiz gelen yerlere karşı bir aşkla çizilmişti. Neden bir insana ihtiyacı olsun ki? Böyle düşünüyordu. Ama yinede Yaşlı kadına birşey demedi.
Genç kız bahçeye bakışlarını çevirdiğinde eşsiz bir şeyle karşılaşmıştı. Her yer çiçeklerle kaplıydı. Yaşlı kadın genç kızın hâline güldü. Onu eve girmesi icin davet etti. Birlikte eve girdiklerinde salonu gördü ve daha da şaşırdı.
Salonun duvarlarının hepsi farklı ülkelerden manzara fotoğraflarıyla çevriliydi.
"Sen otur ben çay getiriyorum" yaşlı kadın gidince çantasını bir yere koyup fotoğrafları tek tek yakından bakmaya başladı. Muhteşemlerdi. Tek kelimeyle sanki bütün dünyada aynı anda farklı yerlerinde olabiliyordu. Kendisi de böyle yerlere gidip oraları resmetmek istedi.
Yaşlı kadın tepsiyi masaya koymasıyla genç kızı yanına geldi.
"Hepsini siz mi çektiniz efendim?" Yaşlı kadın güldü.
"Hayır senin gibi amaçsızca ortalıkta gezinen yaramaz bir torunum var gittiği her ülkeden bana fotoğraflar yollar bende duvarımı süsledim onlarla" dedi gülümseyerek.
"Neden başkalarına beni kötülüyorsun büyük anne. Ben senin torununum" Taehyung sitemle konuştu.
Duydukları sesle arkasını döndü iki bayan. Haneul karşısında ki kişiyi görmesiyle şaşkınlıktan ağzı açık kalmıştı.
Taehyungta onu görmeyi beklemediği için oda en az onun kadar şaşkındı.
"Beni korkuttun bal ayısı" diyerek elini kalbinin üzerine koydu yaşlı kadın.
"Cidden bu bir rüya olmalı." Dedi haneul gözlerini ovarak.
"Seni burda görmeyi hiç ummuyordum genç bayan" dedi Taehyung bir kaç gün önce son söylediklerini hatırlayarak oysa onları öylesine söylemişti.
Baş ağrısından biraz yazamadım gibi?
Bölümü beğenenler?
Yeniden yaz diyenler?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Best Part/ Kim Taehyung✔
FanfictionIkiside bu dünya manzarasında birbilerinin en iyi kısmı olacaklarını bilmiyordu. 10.08.19/19.11.19