Kulaklarım uğuldamaya başlamıştı. Anlamsız sesler yankılanarak anlam bulmaya başlamıştı. İki erkek sesi geliyordu. Tartışıyorlardı sanırım. Göz kapaklarıma ihanet ederek gözlerimi açtım. Ne olduğunu nerede olduğumu kiminle olduğumdan haberim yoktu. Yatar vaziyetteydim. Bileğimde bir sızı kendini göstermeye başlamıştı. Sağ kolum bir kelepçeyle yattığım yatağın demirine bağlıydı. Hafifçe doğrulmaya çalıştım. Gözlerim hızla üzerimi taradı. Farklı olan hiçbirşey yoktu. Halen aynı mini kot şort kırmızı oduncu gömleği ve rahat spor ayakkabılarım. Kalçamın ağrısı hala geçmemişti. Zar zor oturarak etrafıma bakmaya başladım. Bir masa bir dolap bir komodin ve de bir yatak vardı. Birinin özel odası gibi görünmüyordu. Sanırım bir evin misafir odasındayım. Usulca elimi cebime attım. Stelimi bulabilirsem bu aptal kelepçeden kurtulabilirdim. Lütfen düşürmemiş olayim lütfen lütfen lütfen. Yoktu her iki cebimde de yoktu. Kelepçenin izin verdiği kadar yerlere bakmaya çalıştım. Hiçbir yerde yoktu. Eğer steli bulamazsam cidden boku yemiştim. Tanrım lütfen kaybolmamış olsun.
''Bunu mu arıyorsun?'' Duyduğum sesle birlikte kafamı kaldırdım. Kapının yanında elinde stelimi tutan sarışın bir adam vardı. Gerçekten sıçmıştım. Ne diyeceğimi düşünürken yanına uzun boylu kumral bir adam girdi. Yanındaki sarışın adama döndü. ''Prenses uyandı mı?'' '' Az önce uyandı cebinden düşen şu garip aleti arıyor.'' Halen birşey söylememiştim. Mantıklı birşey söyle Lucy. Seni öldürmemeleri için birşey söyle Lucy. Hadi kızım. Sen bir Winchester'sın. Her durumdan sıyrıldın herşeyi atlattın. Ölümlerden döndün iki tane adamın elinden mi kurtulamayacaksın? İç sesime teşekkürlerimi ileterek yüzüme büyük çok büyük kocaman gamzelerimi ortaya çıkaran gülümsememi bahşettim.
''Şey aslında salonunuz ortasına düşmek istememiştim. Gerçekten kimseye zarar verecek değilim şu kelepçeden kurtulabilirsem gerçekten çok iyi olacak bileğim çok acıyor'' diyerek başımı sağ tarafa yatırdım yavru köpek bakışımı attım. Hadi ama ben bir Winchester kızıyım. İstediğim her erkeği yola getiririm. Tabi karşımdaki beni iyi tanımadığı sürece bu her zaman işe yarardı. Sarışın olanın diğer elindeki silahı görmemle yüz ifadem değişmiş olacak ki yüzüne alaycı bir gülümseme yayıldı. '' Ne o silahlardan korkar mısın prenses?'' Gerçekten fazlaca ukalaydı. Gerçekten. Fazlaca. Ukala. Saf kız gülümsememi tekrar yüzüme yerleştirdim. '' Ne silahı?'' Ah tanrım bu işte gerçekten berbatım. Kabul ediyorum gerçekten berbatım. Lanet olsun sana iç ses.
''Bakın gerçekten kötü bir amacım yok beni buraya bir büyü getirdi. Bir kan büyüsü. İyi bir büyü, yani sanırım. Vücudumda bir hasar olmadığına göre büyü ters tepmemiş. Herneyse. Ben buraya kuzenimi bulmak için geldim. Lütfen bakın anlıyorum salonunuzun ortasına düşen garip kızı kelepçelemekte haklısınız ama zamanım çok az buradan ayrılmam gerek. Eğer buraya düştüysem Nick yakınlarda bir yerlerde olmalı.'' Yüz ifadem değişmişti hafif buruk bir şekilde gözlerimi de büyüttüm ve alt dudağımı ısırdım. İşe yarıyor gibiydi. Uzun olan sarışın olana izin alır gibi baktı ve bana doğru yürüdü. '' Belindeki dövmeden bir avcı olduğunu varsayıyorum. Sen uyurken üzerinde kutsal suyu ve gümüşü denedik tabi bir de elindeki çizik de var. Emin olmamız gerekiyordu. Hergün evimizin tavanından içeri garip kızlar düşmüyor. Gözlerim istemsizce elimdeki çiziğe kaydı. Neden steli denememişlerdi ki? Aman tanrım geçmişe gitmiş olamam değil mi. Lütfen. Hayır. Yüz ifadeni bozma Lucy devam et. Çok iyisin kızım. Hadi. Her iki adama da minnet dolu baktım. '' Sizi anlıyorum gerçekten anlıyorum önemli değil. Ben bir avcıyım. En iyisinden hem de. Bana güvenebilirsiniz. '' Sarışın olan hala şüpheleniyordu ama uzun olan sanırım biraz inanmaya başlamıştı.
Şu kelepçeden kurtulabilirsem ve stelime ulaşabilirsem bu iki adamdan kolaylıkla kurtulabilirdim. Bir aksilik çıkmamasını umarken uzun olan bileğimdeki kelepçeyi çıkardı. ''Ben Lucy'' dedim kendine güvenen bir sesle. Ardından ayağa kalktım, kendimi iyi hissetmeye başlamıştım. Bacağımda bir uyuşukluk vardı ama bu ikisini yenmeme engel olacak kadar büyük değildi.
''Ah ben de- '' birşey demesine fırsat bırakmadan tekmeyi suratına yerleştirdim. Geriye sendelemişti. Diğer adam koşarak yanıma gelirken uzun olanın kasıklarına bir tekme atmamla birlikte yeri acı içinde boylamıştı. Diğerine doğru koşup anlık bir hareketle ters dönüp dirseğimi çenesine geçirdim. Aman tanrım cidden iyiydim. Nick'in bunları bana öğretmesi gerçekten işe yaradı. Silkinip bana doğru gelirken yan tarafımda duran masadaki büyük sürahiyi alıp kafasına geçirmemle birlikte yere yığılması bir oldu.
''Bir Winchester'ı o kadar kolay yakalayamazsın.'' Yüzüme o büyük sinir edici gülümsememi tam yerleştirmiştim ki arkamdan birinin beni yakalayıp kafama sert birşeyi geçirmesi bir oldu. O kadar hızılıydı ki. Sahi odada üç kişi mi vardı? Ama bu haksızlık bir kız ancak iki adamla dövüşebilir üç fazla. Ah hadi ama neredeyse sana güvenen adamları yere seren kız mı diyor bunu? iç sesimle çelişmeyi bırakıp kafamdaki acıyı görmezden gelmeye çalıştım. O kadar kolay değildi. Nick benim için pes etmezdi. Sol bacağımı arkamdakini görmeden diz kapağına geçirdiğim gibi ona doğru döndüm. Ne ara bu kadar salak oldum ki. Odadaki üçüncü kişiyi nasıl göremedim. Belki de ben diğerleriyle uğraşırken öteki sesleri duyup odaya girmişti. Olabilir miydi? Olabilirdi. Harika şimdide karşımda trençkot giyen bir adam vardı. Neredeyim ben bir film ajansında biscolata reklamında oynamak için sırada bekleyen adamların çalışma odasında mı? Neden dövdüğüm adamların hepsi çok yakışıklı olmak zorunda. Bu kadar şanssızlık olmaz ki arkadaşım. Tam trençkotlu adamın suratına yumruğu geçirecektim ki arkamdan yakalanmam bir oldu. Uzun olan acıyı atlatmıştı galiba. Ah hadi ama. Bari kafama birşey geçirme. Lütfen. Belindeki silahın kabzasını anında kafama geçirdi. Tabi bende yeri boyladım. Sonrası karanlık.
*****
Gözlerimi yavaşça açtım. Bir odadaydım. Yine. Ama bu sefer yatar vaziyette değildim ve kelepçe de yoktu. Bir sandalyeye bağlanmıştım. Bu sefer karşımda iki silahlı bir de bıçaklı adam vardı. Hepsi pür dikkat ''neredeyse'' üç adamı yere seren kızın ne yapacağını izliyorlardı. Bense tam olarak nerede olduğumu anlamaya çalışacağımı ve ne yapacağımı ve bir de ne söyleyeceğimi tabi bir de nasıl kurtulacağımı düşünüyordum. Sandalye bir şeytan kapanının tam ortasındaydı. Gerçekten mi? Şeytan olduğumu mu düşünüyorlardı? Kafamı kaldırdım artık bıkmıştım. Ben sadece ağabeyimi bulmak istiyordum. Bu kadarı fazlaydı. Bir anlık duygu seliyle birlikte bağırmaya başladım.
'' Ben bir şeytan değilim yada bir melek veya bir vampir, kurtadam ah bekleyin belki de bir şekildeğiştirenimdir hayır değilim. Ben bir insanım hatta daha iyisi bir avcı şimdi çözün şu aptal ipleri. "
Ben daha ne olduğunu anlayamadan iki haftadır içimde tuttuğum gözyaşlarımı salıverdim. O kadar berbat hissediyordum ki Dean'in ölümünden bu yana bu kadar çaresiz hissetmemiştim. Ben hiç yanlız kalmamıştım. Benim yanımda her zaman beni koruyan kollayan seven sarılan bir amca ve bir ağabey vardı. Benim onlar olmadan yaptığım hiçbirşey yoktu ki. Dean bana asla babamın yokluğunu hissettirmemişti. Aynı anda bir baba bir amca bir arkadaş olabiliyordu. Beni korumak için herşeyi yapardı. Nick de öyle o benim için ölüme bile giderdi. Kimsem yoktu artık. Hiçkimsem. Gözyaşlarım gittikçe artıyordu. Ağlamam şiddetlendikçe hıçkırıklarım biriktirdiğim acıları dışa vuruyordu. Benim hayatımda sadece iki adam vardı. Biri Dean birisi de Nick. Şimdi ikisinide kaybetmiştim. Şu anda ise herşeyi elime yüzüme bulaştırmıştım. Ne olacağını az buçuk tahmin edebiliyordum. Önce becerip sonra öldüreceklerdi. Ağlamam daha da artmıştı.
Fısıltı gibi çıkan sesimle konuşmaya başladım. '' Adım Mary Lucy Winchester 15 Şubat 2015'de doğdum. Annem Sarah Smith babam Sam Winchester. Bilmiyorum belki duymuş olabilirsiniz Winchester ailesi avcılar arasında biraz ünlüdür. Babamı hiç tanımadım, sanırım ben doğduktan birkaç gün sonra ölmüş. Annem de doğumumda ölmüş. Yani anlayacağınız hem annesiz hem de babasızım. Ama harika bir amcaya sahibim adı Dean Winchester. Beni o büyüttü. Bir de benden 5 yaş büyük kuzenim Dean'in oğlu Nick var. Dean'in Nick'den haberi yoktu. Ben beş yaşındayken girdi hayatımıza. Birdaha da hiç ayrılmadık. O benim yanlızca kuzenim değil ki. O benim ağabeyim, koruyucum, ailem, o benim herşeyim. Amcam Dean iki yıl önce bir uçak kazasında öldü. Nick ile yanlız kalmıştık. Aile mesleğini ilerletmeye karar verdik. Dean buna asla izin vermezdi. Asla. Hiçbir zaman avlanmama izin vermedi. Onu da anlıyordum. Annesini babasını kardeşini bütün ailesini bu yüzden kaybetmişti. Ama bu benim kanımda vardı. Ben bir avcıyım. İşte kim olduğumu öğrendiniz. Şimdi lütfen birşey yapacaksanız çabucak yapın. Daha hazla katlanamıyorum.''
![](https://img.wattpad.com/cover/25420841-288-k497603.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Supernatural / The Curse
FanfictionLucy yanlızca kuzenini bulmak istiyordu. Yaptığı büyü onu 2039 yılından 2014'e getirdi. Ama bunu o istememişti. O doğmadan önce ölen babası Sam Winchester pek de beklediği gibi olmamakla birlikte bir melek arkadaş da cabasıydı. Hayalindeki babasını...