5. Bölüm/ Bir Melek Saldırısında

414 20 2
                                    

Elimdeki kahveden bir yudum daha aldım. Kafamın içindeki sesleri susturmaya çalışmak gerçekten çok zordu. Derin bir nefes alarak herşeyin boka sardığını kendime hatırlattım.

Babam ve amcam bir melekle birlikte. Bir melek. Melek.

Gerçekler hep bu kadar acı mı? Yoksa acı olan inandığın gerçeklerin birer yalan olduğunu öğrenmek mi ?

Göğsümü derin bir nefes miktarı gerçekle doldurdum. Göz kapaklarım yorgunluğu üzerinde taşırcasına kapanmaya başlamışlardı. Kirpiklerim birbirlerine yapışırcasına beynimin sakın uyuma komutuna ihanet ediyorlardı.

Sam Dean ve Castiel kendi aralarında tartışıyorlardı. Açıkçası ne konuştuklarını merak edemeyecek kadar uykum vardı. Uyku öylesine ağırdı ki midemden gelen orkestrayı bastırıyordu.

Bardağı kenara koydum. Kollarımı başımın altına yastık olacak şekilde yerleştirdikten sonra gözkapaklarımın bağımsızlıklarını ilan etmesine izin verdim.

***

"Bundan ona kesinlikle bahsetmemelisin. duyuyormusun musun Nick bu çok önemli."

"Bu imkansız. Bu imkansız, bu kişi Lucy olamaz, olmamalı. Onun bir suçu yok. Bunu haketmiyor." diye isyan etti genç adam. Sesi boş odada yankılanıyordu. İşin ciddiyetini kavramaya çalışıyordu.Sinirle uzun parmaklarını saçlarınının arasından geçirdi.

"Biliyorum. Biliyorum. Lanet olsun ki biliyorum. Ama hayat adil değil. Lucy'yi ne olursa olsun bu sondan uzak tutmalısın. Beni anladın ?"

"Bunun olacağına dair bir kanıt yok. Bunu bilemeyiz. Cennetin kapıları kapalı. Dünya üzerinde hiçbir mele k yok. Bu nasıl gerçekleşebilir?"

"Her zaman bir yol vardır. Bu son gerçekleşecek. Yapman gereken tek şey onu yanından ayırmamak. Şimdi beni anlayabiliyorsun. Neden sizin avlanmanızı istemediğimi. Neden sizi bu pislik çukurundan uzak tutmaya çalıştığımı. Lucy şu an bunu kavrayamıyor ama sen anlayabilirsin. Küçük kardeşine iyi bak Nick..."

*****

Burnuma gelen poğaça kokusuyla bilincim açılmaya başladı. Göz kapaklarımı zorlayarak açtım. Bir yataktaydım. Ben uyuduktan sonra taşımış olmalılardı. Kokuyu içime tekrar çektim. Poğaçaların kokusu açlığımı tekrar hatırlatmıştı. Zımpara gibi olmuş dilimi dudaklarımın üzerinde gezdirdim. O kadar kurumuşlardı ki dudaklarım ıslanmamıştı bile. Hafifçe doğruldum. Bu sefer kelepçeli veya bağlı değildim. Benim bir tehdit olmadığımı anlamış olmalılar. Bu da bir gelişme sonuçta değil mi?

Gözlerimi birkaç kez kırpıştırdıktan sonra yorgunluğun yerini dinçliğe bıraktığını farkettim. Uyku gerçekten bedenime iyi gelmişti. Bir melekle kavgaya girebilecek kadar iyi. Ama bu meleğin babamın bir arkadaşı olduğunu düşünürsek bunu bana güvenmeleri açısından biraz geriye iteleyebiliriz.

Supernatural / The CurseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin