Burnuma gelen mükemmel kokular uyanmama yetmişti. İştahımı kabartan şeyin ne olduğunu görmek için ayaklanıp odamdan çıktım. Elimi yüzümü yıkamak için lavaboya girdiğimde aynada suratım ile karşılaştım. Saçlarım karmaş dolaştı ve bir kediye ait gibi gözüken gözlerim sönük bakıyordu. Yüzümü yıkadım ve mutfağa indim. Herkes masanın etrafındaki sandalyelere oturmuştu. Lisa ayaktaydı merdivenlere yöneldiğinde beni gördü.
- Ah bende seni uyandırmaya geliyordum. Yemek hazır. Jin çok güzel yemekler hazırladı.
Başımı yorgunca salladım. Yorgundum. Uyumama rağmen yorgundum. Sandalyelerden boş olan birine oturdum.
Jungkook: Jennie iyi misin?
- Evet. Siz?
Gülümsedim. Herkes iyiydi. Masadaki yemeklere bakıp şaşmamak elde değildi. Jin yine döktürmüştü.
- Harikasın Jin.
Jungkook kan şaraplarımızı dökerken Jin 'in omzuna vurarak:
- Sen bu işi biliyorsun dostum.
Herkes güldü. Jin gururla
- Yapamadıgım birşey gösterin. Gösteremezsiniz. Çünkü yok.
Jisoo ağzındaki yemekleri püskürtmemeye çalışarak kıkırdadı. Jungkook şarapları herkese dağıttıktan sonra yerine oturup yemeye başladı. Hepimiz afiyetle yemeğimize gömülmüştük.
- Çocuklar. Size birşey söylemem gerekiyor.
Küçük bir öksürükten sonra sesimi düzenleyerek.
- Vakit geldi.
Yemekte olan gözlerimi masadakilere diktim. Herkes biran durdu. Sessizlik oldu. Kimse yemiyordu. Bunu yapacağıma inanamıyorlardı muhtemelen. Ama ben kararlıydım.
- Bu gece bitiriyorum. Bay Cullen ile konuştum. Gidiyorum.
Jungkook öksürdü.
- Jin ve bende geleceğiz. Senin yalnız gitmene izin vermeyiz.
- Hayır. Bu işi tek halletmeliyim.
Derin bir nefes aldıktan sonra daha sakin bir şekilde.
- Kurallar bunu gerektiriyor. Yalnız olmam gerek.
Jk: Sen nasıl istersen. Ama bunu yalnız halledebilecek misin?
- O ölürken tek başımaydım Kook. Bunu başarabildiysem bunu da yapabilirim elbet.
Kan şarabından bir yudum daha aldıktan sonra ellerimi sildim ve masadan kalktım.
- Afiyet olsun herkese.
Odama doğru çıktım. Hazırlıklarımı yapmalıydım. Ne olacağını bilmiyordum. Ama hazırlanacaktım. Dolabımı açtım. En alt rafta o gün benim ve Tae 'nin giydiği kıyafetler bulunuyordu. Tae 'nin gömleğini elime aldım. Burnuma bastırdığımda kokusu hala üzerindeydi. Onun güzel ve naif kokusunu içime çektim. Tüm iliklerimde onu hissederken göz yaşlarım gömleği ıslatıyordu. Kokusunu duydukça aklıma siması geliyordu ve daha çok ağlıyordum. Hıçkırıklarımın ağzımdan çıkmamasına dikkat ederek derin bir nefes aldım. Gömleği yatağın üzerine nazikçe bıraktıktan sonra o gece giydiğim şortu da aldım ve ikisini de giydim. Tae 'nin doğum günümde hediye ettiği kravatı taktım. Aynanın karşısına geçtim. Kendime bakarken yanaklarımdan akan göz yaşlarım yeri süslüyordu. Bir ruh gibi gözüküyordum. İfadesiz ve duygusuzdum. Çaresiz ve ezik. Ama bu gece herşey değişecekti. Sanırım. Bilinmezlik yine beni yakalamıştı. Ya gelmek istemezse. Ya beni unuttuysa. Tanrı ona beni unutturduysa. Anılarımızı unuttuysa. Bizi unuttuysa. Benim ona karşı yanıp tutuşan aşkımı unuttuysa. Bunlara rağmen ona gidecektim. Onu bulacaktım. Başaracaktım.
![](https://img.wattpad.com/cover/198495736-288-k756959.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bloody Kiss | kj x pj
FanfictionDudaklarımız buluştu ay ışığında. Gözlerini artık daha yakından görebiliyordum. Kırmızının en güzel tonuydu o. Kalbimdeki kıvılcımı delirten kırmızısı...