1.6

1.9K 164 37
                                    

"Bizden neden sakladın bu gerçeği? Neden sağlığın konusunda yalan söyledin?"

Annem ağlayarak konuşunca istemsizce bende ağlamaya başladım. Açıklama yapsam bile yeterli olmayacaktı çünkü yaptığım yanlıştı ve ne dersem diyeyim, içleri rahat etmeyecekti.

Sadece ağladım. Bu hastalıkla birkaç aydır yaşamak zorunda olduğuma, bunu kimseye anlatamadığıma ve belki de yarın sabah son kez aralarında olacağıma defalarca ağladım.

"Ö-özür d-d-dilerim." dedim hıçkırıklarım arasından.

Babam elimi tutarken bakışlarım karşıdaki duvarda geziniyordu. Kim bilebilirdi ki bu ailemle geçireceğim son saatlerdi.

Birkaç ay önce şiddetli baş ağrısı yüzünden doktora gitmiş ve çekilen mr sonucu beynimde tümör olduğunu öğrenmiştim.

İlk başta kabullenmek istemedim. Şaka gibi gelmişti çünkü. Doktorun yüzündeki ciddiyet bile inanmam için yeterli değildi.

O gün oradan çıktığımda eve gidip deli gibi beyin tümörü hakkında araştırma yaptım. Doktor tümörün hemen alınması konusunda acele etmişti çünkü evreler ilermişti ama ben kurtulacağımdan ümitli olmadığım için ameliyatı reddetmiştim.

Ta ki belirtiler ciddi derece de baş gösterip evde fenalaşınca ve ailem her şeyi beni hastaneye kaldırdıklarında öğrenince ameliyat tarafımca zorunlu hale geldi.

Anne ve babamın geleceğim hakkındaki endişeleri katlanılması zor bir stresken, bir de belki de bir geleceği olmayacak kızları için bu kadar çaba sarfetmeleri beni üzdüğü için gerçeği onlardan saklamak istemiştim.

Yoğun iş temposu arasında benimle uğraşmak zorunda kalmamalarını, hayatlarını "kızımız acaba bu tümörü atlatacak mı" diye beyin patlatmamalarını istediğim için her şeyin sonu geldiğinde bilmelerini istiyordum.

İlk başta acı duysalarda sonrasında kabulleneceklerine emindim.

Şimdi bile herkesin benden ümidini kesmesini istiyordum çünkü ben çoktan kendimden kesmiştim.

Bencillik etmiştim belki ama, her şey aslında onları düşündüğüm içindi.

Annem ayağa kalkıp odadan çıkarken babam da peşinden gitmek için ayaklandı.

İkisini üzgün görmek başıma inanılmaz ağrılar veriyordu ve bunun bir an önce son bulmasını istiyordum.

Doktorum yarın sabah hastanenin en iyi cerrahlarıyla birlikte beni ameliyat masasına yatıracaktı. Bay Jung "Doktorlar hiçbir hastasından ümidini kesmezler." diye emin konuşarak beni bir nebze motive etmişti.

Ama bir gerçek de vardı, kötü huylu tümörlerde hastanın sadece yaşam süresi uzatılmak için doktorlar elinden geleni yapardı çünkü neredeyse son evreydi. Tamamen kurtulma şansı binde bir ihtimale dayanan bu durumda, kurtulamama ihtimalimde göz önünde bulunmalıydı.

Seokjin'e tam anlamıyla bir veda etmemiştim, varlığımdan bile yeni yeni haberi olan çocuğun yokluğumda acı çekeceğini sanmıyordum aslında. Belki de ona bir şey demez, bu sayede zaten yıkım olan hayatını iyice yıkıp geçmezdim.

Bana değer vermemesi iyi bir şeydi, bir de benim için acı çekmesine nasıl dayanabilirdim ki.

Ailem dışında kimse hastaneye kaldırıldığımı bilmyordu. Jisoo'ya bile söyleyememiştim. Hoş, söylemeye de dilim hala varmıyordu. Ne diyecektim, bir süredir tümörle yaşadım ve şimdi fenalaştım, yarın bıçak altına yatacağım, kurtulma şansım pek yok mu diyecektim?

Ah bu çok zordu. Telefonumu elime alıp dilime gelmeyen her şeyi bir bir yazıp Jisoo'ya gönderdim. Daha fazla saklamaya gerek yoktu. Öğrenilecekti bir şekilde.

Gözlerimi kapatırken, beynimdeki bu fazlalıktan kurtulmak için dua ettim. Ümitsiz olsam da ümitli kalmak için çaba sarfettim.

(anlattığım bilimsel açıklamalarda bir hata varsa affola! gelecek bölümde görüşmek üzere ❤)

finally found you :: kim seokjinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin