0.2

2.5K 174 138
                                    

Hiçbir baskı altında kalmadan kendi hür, özgür iradesiyle çalan ilk alarmda yataktan çıkan insanlara her zaman imrenmişimdir. Gerçekten güne güzel hislerle başlayanlar var mı?

Yataktan sanki eziyet içindeymiş gibi sürünerek kalkarken duvarda bir oyuk oluşturarak yere düşüp parçalanan ve bilmem kaçıncı çalar saatim olduğunu bilmediğim -cidden çok fazla saatim olmuştu ve belli bir zamandan sonra saymayı bırakmıştım- bir tekme savurarak banyoya girdim.

Rutin işlerimi halledip odama döndüğümde esneyerek dolaptan ütülenmiş okul formalarımı alıp giydim. Güzel de olsan forma seni dünyanın en çirkin insanı yapardı.

Çantamı ve telefonumu alıp alt kata indim.

Annem ve babam erkenden işe gittikleri için sabahları Bayan Lee kahvaltı masasında bana eşlik ederdi. Hızlıca bir şeyler yiyip evden çıkarken şoförüm Bay Oh kapımı açarak "Akşam yeni koçun Bayan Kim ile tanışacaksın, okul çıkışında seni oraya götüreceğim." dedi.

Annem dersler konusunda üzerime titremekten çekinmeyen bir kadındı ve küçüklüğümden beri aldığım sıkı eğitimle bana Seul Ulusal Üniversitesi'nde Tıp Fakültesi kazandırmayı hedefliyordu.

Birkaç gün önce bana yeni bir koç tutmuştu. Bayan Kim'in bulunması zor bir öğretmen olduğunu ve ders verdiği her öğrenciye Tıp kazandırttığını söylemişti. Heyecanı o kadar içtendi ki eğer kazanamazsam üzüleceğini biliyordum.

Bundan daha önemli olan aslında benim ne istediğimdi ama aileme değer veriyordum ve istekleri benim için altın değerindeydi.

O yüzden Tıp okuyacaktım.

Okula vardığımda Bay Oh'la vedalaştım ve okula doğru yürümeye başladım. İleride otopark çıkışında Seokjin'i duvara yaslanmış bir şekilde görünce her zamanki gibi elim ayağım birbirine dolandı.

Başkasında emanet gibi duracak okul forması vücudunu öyle bir sarmıştı ki sanki ajanslardan fırlayıp gelmiş gibiydi. Güzelliği konusunda yorum yapmak istemiyordum ama gerçekten gözlerimin gördüğü en güzel erkekti.

Yanından geçerken pahalı parfüm kokusunu ciğerlerime çektim ve sadece kokusuyla bile başımı döndüren bu adamın üzerimdeki etkisinin çok fazla olduğunu bir kez daha anladım.

İç çekerek okula girdim ve sınıfıma gittim. Çantamı masaya bırakıp yakın arkadaşım Jisoo'nun karşısındaki boş sıraya oturdum.

"Çok aşığım." dedim ağlamaklı bir sesle.

Jisoo "Anlaşılan yine formundasın sen," dedi. "Başladığına göre."

"Hey, arkadaşımsan dinlemek zorundasın."

Gülümsedi. "O yüzden katlanıyorum ya."

Ona gözlerimi kısarak baktım. "Bazen benden hoşlanmıyorsun gibime geliyor."

Kahkaha attı. "Saçmalama ya, eğleniyorum sadece. En sevdiğim insansın sen, nasıl hoşlanmayayım?"

Gülümsedim. "Sen de olmasan okul asla çekilmez."

"Ben ve Seokjin olmasak."

Elimi şıklattım. "Kesinlikle."

Jisoo bir anda ciddileşip etrafı kolaçan etti ve bana biraz yaklaştı. "Az önce tuvalette Minseo'yu birkaç kızla konuşurken duydum, ben kabinde olduğum için orada olduğumu bilmiyorlardı," dedi fısıldayarak. "Bu ve bir çocuk temizlik odasında beraber olurken Minseo orada birinin onları görmüş olacağından şüpheleniyor çünkü ayak sesleri duymuş."

Gözlerim irileşti. O gün orada ben vardım! Eğer Minseo benim olduğumu öğrenirse kesinlikle bu okuldaki son günlerim demekti.

"Ya beni bulursa?" dedim tedirgince. "Sıçtığımın resmidir."

Jisoo sinsice gülümsedi ve aralık olan çantasından bir şey gösterdi. Uzanıp baktığımda gördüğüm şey duraksamama neden oldu. "Bu ne?"

"Neye benziyor?"

"Y-yoksa...-"

Çantasını kapatırken "Evet," dedi. "Sandığın şey."

"Bunu nasıl yaptın? Müdür orada yok muydu?"

"Olsa da sorun değil çünkü müdür annem, unuttun mu? Temizlik odasına bakan tüm kamera kayıtlarının CD'sini çalmak neyse de, bunu Minseo'dan önce yapmak kesinlikle seni kurtaracak."

Elini tutup "Çok teşekkür ederim," dedim. "Hayatımı kurtardın."

"Sorun değil, sadece Seokjin'i senin hakettiğini düşünüyorum o kadar."

Gülümsedim. Jisoo'yla havadan sudan biraz daha konuşup yerime geçerken huzurlu hissediyordum.

O gün temkinli davrandığımı sansam da kameraları hesaba katmamıştım çünkü sessiz olduğumu düşünüyordum. Ayak seslerimin duyulması mucizeydi ama sinsi Minseo demek ki orada olduğumu sezmiş, neyse kamerada beni arasın dursun şimdi. Bulabilirse yakalardı.

***

Bay Oh beni Koç Kim'in etüt binasına getirdiğinde arabadan indim. Araba uzaklaşırken binanın dışını biraz inceleyip içeri girdim.

Koç Kim'in odasına çıkmak için asansöre yöneldiğim esnada gördüğüm kişi beni olduğum yere çiviledi. Seokjin asansörün önünde bekliyordu ve bakışları ayakkabılarındaydı.

Nihayet birkaç adım atıp yanına vardığımda dönüp bana baktı ama sonra dikkatini başka yöne verdi.

Onunla konuşmayı deli gibi istiyordum ama aynı sınıfta bile olsak birbirimizle konuştuğumuz söylenemezdi. Dün dm'den konuşmuştuk evet ama yüz yüze değildi, onu saymalı mıydım?

"Koç Kim'in öğrencisi misin?"

Soru sormasını beklemiyordum. Hızla başımı salladım.

"Evet sen?"

"Onun oğluyum, öğrencisi değil."

Ders alacağım kadın Seokjin'in annesi miydi? Şaşkınlıkla kalakalırken asansörün geldiğini Seokjin'in çoktan kabine girip bana "Gelmiyor musun?" demesiyle farkettim.

Yanına geçerken ikimiz içinde düğmeye bastı. Sırtını kabine yaslayıp "Ne okumak istiyorsun?" diye sordu.

Dün Minseo'nun yanında takındığı tavırdan çok farklı davranıyordu. Daha... cana yakındı.

"Tıp."

Bunu dememi beklemiyordu anlaşılan çünkü epey şaşırdı.

"Derslerin iyi olmalı." dedi.

"Aynı sınıftayız, bilmiyor musun?"

"Yüzüne nereden aşinayım şimdi anladım."

Dalga falan mı geçiyordu? Lise boyunca aynı sınıftaydık ve beni tanımadığını mı söylüyordu? Her ne kadar şaka yaptığını düşünsem de yüz ifadesindeki ciddiyete bakılırsa evet, daha önce beni farketmişe benzemiyordu.

Asansör kata geldiğinde ilk inen bendim.

"Annemle hemen konuşup gideceğim, biraz kapıda bekler misin?"

"Tabii, konuş sen."

İçeri girip kapıyı kapattı. Duvara yaslanıp filmli camlardan içeriyi göremesem de bakışlarımı pencerede gezdiriyordum.

Seokjin'in birkaç kez bağırdığını ve Koç Kim'in de en az onun kadar yüksek sesle karşılık verdiğini duyunca ortada dönen muhabbet meraklı tarafımı dürtüyordu.

Seokjin kapıyı açıp çıktı ve sert bir şekilde geri kapattı. Camların hareket ettiğine kalıbımı basabilirdim.

Kızarmış gözlerini elinin tersiyle silip asansör yerine merdivenlere yönelirken arkasından üzgünce onu izliyordum.

Ne olmuştu bilmiyorum ama onu bu şekilde görmek gözlerimin dolmasına neden olmuştu.

Acaba Koç Kim'in odasına girmeyip peşinden gitmeli miydim? Bir de şöyle bir durum vardı, hangi sıfatla gidecektim?

Arkadaş? Sevgili?

Hiçbiri.

Koç Kim'in odasına girerken aklım bu sefer daha çok ondaydı.

umarım beğenmişsinizdir, gelecek bölümde görüşmek üzere! 💜

finally found you :: kim seokjinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin