“Bu kadar yakına gelmiş olmaları çok korkunç.”
Lily iç çekerek konuştu. Beşi de okula vardıktan sonra avluya oturmuşlardı. Sirius iyi olduğunu iddia ettiği ve hastane kanadı da daha ciddi yaralılarla dolu olduğu için oraya gitmekten vazgeçmişlerdi. Aynı zamanda korkmuş kalabalık büyük salonu da işgal ettiğinden bulabildikleri tek sakin yer avlu olmuştu. Herkes olanları konuşuyordu.
“Hogwarts'a gelemezler,” dedi, James. Yeniden aydınlanmış gökyüzünü seyrediyordu, dalgınlıkla. “Dumbledore varken bu imkânsız.”
“Ama O, her gün daha fazla güçleniyor. Ben güvende hissetmiyorum.”
Jeremy iç çekti. Okula gelmelerine ve baskın sonlandırılmasına rağmen hâlâ elleri titriyordu. Sirius bunu fark edince onun Peter'a benzediğini düşünmüştü. Sonra arkadaşını sabahtan beri görmediğini fark etti. “Hey, Peter nerede?”
“Onu büyük salonda gördüm,” dedi, Remus. “Yemek yiyip insanlarla konuşuyordu.”
“Hogsmeade'e gideceğimizi biliyordu ve bizi aramadı mı?” Sirius kaşlarını çattı.
“Siz masalardan yemek aşırırken onunla konuştum. İyi olduğumuzu ve şu hoşlandığını söylediği kızla sonunda konuşma fırsatı bulduğu için de orada kalmasını söyledim.”
Sirius başını sallayıp deri ceketinin cebinden peçeteye sarılmış bir dilim kek çıkardı. Havuçluydu, bu yüzden ikiye bölüp diğer parçayı Remus'a uzattı. Çocuğun havuçlu keke bayıldığını biliyordu. Remus keki aldıktan sonra gülümsedi. Lily ise bu tatlı paylaşım anını seyrederken sessizce güldü. Her şeye rağmen, korkunç dakikaları bile sevgiyle unutabiliyordunuz.
“Sizce neden bu kadar erken saatte saldırı yaptılar? Gelecek Postası'nda hep gece vakti yapılan saldırılardan söz ediliyordu.” Jeremy düşünceli düşünceli sordu.
“Belli değil mi,” diye açıklamaya girişti, James. “Hogsmeade'in en kalabalık saatleri, tabii ki. Onlar öğrenci avındaydı.”
Hepsi yeniden kötü düşüncelere sürüklendiğinde Sirius, çevrede gördüğü hareketsiz yatan bedenleri hatırladı. Kaç kişi ölmüştü bilmiyordu ama durum berbattı. Mezun olduktan sonra onun da savaşa katılması gerekecekti ve evet, büyük savaş çok yakındı. Sirius her zaman gelecekte ne yapacağına dair kararsız olsa da, kesinlikle emin olduğu tek şey Karanlık Lord'u durdurmayı istemesiydi.
“Gideon Prewett'i duydunuz mu bilmiyorum,” dedi aniden, Remus. “Bizden büyüktü. Mezun olduktan sonra gizli bir örgüte katıldığını duydum. Sanırım kurucusu Dumbledore'muş ve Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen'i durdurmak için kurulmuş.”
“Bu doğru,” diye atıldı, Jeremy. “Annemden duymuştum. Adı Anka Yoldaşlığı mıymış neymiş, öyle bir şey. Çok havalı.”
“Mezun olduktan sonra kesinlikle katılmalıyız! Seherbaz olup da Sihir Bakanı'nın emirleriyle hareket etmekten iyidir. Asla hiçbir saldırıya yetişemiyorlar.” James kızgınlıkla söylendi.
“Bakanlık çalışanlarına güvenmiyorum,” dedi, Sirius. Crouch aklına geldiğinde yine sinirlenmişti. “Crouch mesela, oğlunda kesinlikle karanlık bir yön var. Onun da farklı olduğunu sanmıyorum. Üstelik oğlu da Regulus'la çok yakın, bundan nefret ediyorum.”
“Sahi, Regulus'tan ne haber? Onun arkadaş çevresi gerçekten pisliklerle dolu.” James huzursuzlukla sordu.
Sirius bu soruyla dalgınlaşmıştı. Kardeşi ona işareti taşımadığını göstermişti ama yine de içi rahat değildi. Şu an bir Ölüm Yiyen olmaması, ileride de olmayacağı anlamına gelmiyordu. Oysa o kadar parlak bir çocuktu ki, Dumbledore'la bile yakındı. Sirius profesörün odasına azar işitmek için giderken, Regulus ise sohbet etmek için çağırılırdı. En azından duyumları bu yöndeydi, çünkü Regulus bu konudan asla ona bahsetmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
quarter past midnight | wolfstar
Fanfictiongüzel zamanlar, kötü kararlar. [TETİKLEYİCİ UYARISI: Homofobi, Fiziksel Şiddet] MWPP Era, Sirius Black & Remus Lupin. - 31.07.2019 & 03.11.2019