brothers

2.5K 242 137
                                    

“Bana kollarını göster.”

Regulus başta homurdansa da, denileni yaptı. Diğer öğrencilerin görmediğinden emin olmak için çevreyi kolaçan ederken cübbesiyle kazağının kollarını sıyırdı. Boştu. Hiçbir dövme ya da işaret yoktu.

Sirius uzun zamandır ilk kez bu kadar rahat bir nefes almıştı. Çocuk, geri çekilmeye çalışmasına rağmen, kendine engel olamadan kardeşine sıkıca sarıldı. Çok korkmuştu, onu da kaybetmekten çok korkmuştu. Çocuğun sırtını sıvazladıktan sonra kendini itmesine izin verip geriledi. Regulus kırışan cübbesini düzeltti.
“Kes şunu, canımı sıkıyorsun.”

“Ben de seni seviyorum, kardeşim.” Sirius rahatlamanın ardından yüzünde beliren gülümsemeyle söyledi.

“Burada beni mi bekliyordun?” Regulus şüpheyle sordu. İlk gördüğünde Sirius o kadar dalgındı ki, beklediği kişinin kendisi olmasına olanak veremiyordu.

“Hayır,” dedi, Sirius. “Kafa dinliyordum.”

“Ve bunu yüzlerce Slytherin'in dolandığı yerde mi yapıyordun? Hadi ama, Sirius. Severus için bir şeyler planlıyordun, değil mi?”

“Hayır, ciddiyim. Sümsükus umurumda değil.”
Sirius konuşmaya devam edip etmemesi gerektiğinden emin değildi. Ona olanları anlatmak doğru bir karar mıydı, bilmiyordu. Sonuçta Ölüm Yiyen olmaması onun arkadaş çevresini değiştirmiyordu. Kendi dostları hakkında, özellikle de onların büyük tepkiler alabileceği konular hakkında konuşmak istediğinden emin değildi. Remus ve James'in eşcinsel oldukları bütün okula yayılırsa kim bilir neler olurdu.

“Anlatabilirsin,” dedi, Regulus. Sirius'un düşünceli hâli gözünden kaçmamıştı. “Ama başka bir yere gidelim. Burada bizi dinleyebilirler.”
Regulus önden ilerlemeye başladığında Sirius onu birkaç adım geriden takip etti. Gelip geçen herkes Sirius'a çatık kaşlarla bakıyordu. Kimse zindanlarda bir Gryffindor'u, özellikle de Sirius Black'i görmekten hoşlanmıyordu. Ancak o Sirius Black'ti işte. Okulun en belalı pisliği, aynı zamanda en ahmağı olmasına rağmen Slytherinli öğrencileri ezmekten zevk alan, zorbanın tekiydi. Ne zaman ne yapacağı belli olmazdı. Hepsinden de öte Regulus Black'in ağabeyiydi. Kimse Regulus'un karşısında ona bulaşmak istemezdi. Çünkü çocuk çokça zekiydi ve kızdırılmaya gelmezdi.

İki kardeş hızlı adımlarla birinci kata çıkmışlardı. Binns'in yokluğundan yararlanarak Sihir Tarihi sınıfına daldılar. Öğleden sonra kimse sınıflara uğramazdı ve bazı profesörler sınıfları kilitlerdi ancak hayalet Binns onlardan biri değildi. Sınıfta kilit altında olması gereken hiçbir şey yoktu, raflarındaki kitapların hepsi kütüphanede de bulunan şeylerdi ve kitap bağımlısı bir Ravenclaw öğrencisi bile onları çalma girişiminde bulunmazdı. Dolayısıyla özel konuşmalar için burası mükemmel bir seçimdi. Sıraların tepesine oturdular. Regulus sessizlik içinde ağabeyini bekliyor, Sirius ise nasıl anlatacağını düşünüyordu.

“Bir şeyler oldu,” dedi, en sonunda. Artık birine anlatmak zorundaydı. “İki arkadaşım birlikteler ve ben bu durumdan nefret ediyorum. İkisini de seviyorum ama her yakınlaştıklarında içlerinden birini yumruklamak istiyorum. Çok boktan bir durumdayım, üstelik sanki beni sinirlendirmeye çalışır gibi sürekli dipdibeler.”

“Âşık mı oldun yani,” dedi, Regulus. Bunu bıkkınlıkla söylemişti çünkü çok daha büyük bir olay umuyordu. Ancak Sirius'un isim vermemesi ve kelimelerini özenle seçişi dikkat çekiciydi. “Kime âşıksın?”

“Ne?! Hayır, James'e âşık falan değilim. Saçmalama.”

“Aptal mısın? Potter'a değil..---Dur biraz.. Yüce Merlin! Evans'a mı âşık oldun?!”

quarter past midnight | wolfstarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin