Şarkı: Autumn Leaves ~BTS
•
Tipik bir sonbahar günüydü. Evde durmaktan sıkılmış, elime defterimi ve kalemimi alıp parka doğru olan yolumu tutmuştum. Dışarı çıktığımda rüzgardan önüme düşen saçlarımı geriye atıp yoluma devam etmiştim. Parka vardığımda her şey aynı gibiydi, her zamanki gibi oyun parkında oynayan çocuklar, etrafta uçuşan kuşlara yem veren teyzeler ve ben vardım. Eskiden buraya her gün gelirdim ama annemi kaybettiğimden beri ağır depresyona girmiş, hiç evden dışarı çıkmamıştım.Evet, annemi kaybettim, 3 ay önce kanser sebebiyle hayatını kaybetti, onu çok özlüyorum ama 2 ay boyunca gittiğim psikolog bana artık geçmişe değil geleceğe bakmayı öğretti. Hala ara sıra aklıma gelince duygusallaşıp ağlıyorum ama psikoloğum bunun da zamanla geçeceğini söyledi.
Aklımdaki üzgün düşüncelerden kurtulup, gözüme kestirdiğim banka oturdum ve bir şeyler karalamaya başladım. Her zamanki gibi gökyüzünü çiziyordum.
Gökyüzü, hayatımda gördüğüm en güzel şey olabilir kendisi. Gerektiğinde içimizi ısıtan güneş, gerektiğinde bitkileri sulayan yağmur veya her zaman küçük çocukları eğlendiren kar... Bunun gibi her şey hep gökyüzünden geliyor. Aynı zamanda insanlar Tanrı'ların da gökyüzünde bir yerde yaşadığını düşünüyor, bu...büyüleyici bir şey.
Düşüncelere dalmış resmimi çizerken, karşımdaki çocuk gözüme takıldı. Açık kahverengi, saçları, burnuyla orantılı kahverengi gözleri, küçük dudakları vardı, dudağının altındaki ben tam yerine oturmuştu. Ortalama 20 yaşında gibi görünüyordu. Açık konuşmak gerekirse bir tavşanı andırıyordu, şirin.
Resmimi bırakıp çocuğu izlemeye başladım. Müzik dinliyordu, ve gökyüzünü izliyordu. Onu izlemeye dalmışken bir anda sert bir rüzgar esti, pek umursamayıp çocuğu izlemeye devam ettim, rüzgarın etkisiyle kabanın içine iyice girmiş, aynı zamanda önünü kapatmıştı.
Çocuğu yaklaşık 1 saat boyunca izlemiştim, ama sonra kardeşlerimin evde tek başına kaldığını hatırlayıp eve dönmek zorunda kalmıştım. Anladığınız gibi 2 kardeşim var. Eon Jin ve Jeong Gyu, ikizler ve 10 yaşındalar, yani aslında evde tek başlarına kalabilirler ama yemek yapmayı bilmiyorlar ve akşam yemeği saati geldi.
Büyük ihtimalle hepinizin sorduğu bir soru var; babam nerede?
Babam hala yaşıyor ama annemin ölümünden sonra aklını kaybetti ve psikologlar onun akıl hastanesine gitmesi gerektiğini söyledi. Durumu kötü olduğu için ayda sadece 2 kere ziyarete gidebiliyoruz. Yaşamak için yeteri kadar paramız var ama ne olur ne olmaz diye ben bir iş bulana kadar çizdiğim resimleri satıyoruz.
Eve geldiğimi farkettiğimde aklımdaki düşüncelerimi bırakıp kapıyı açmamla beraber üstüme iki tane küçük canavarın atlamasıyla yere yapıştım.
Eon Jin: Oppaaa, çok acıktım, yemekte ne var?
Ben: Evde ne olduğuna bakmam gerek önce...
Jeong Gyu: Hyung, canım çok ddeokbokki çekti, yapabilir misin? Lütfeen.
Ben: Evde var sanırım, içeri geçelim de yapabileyim.İçeri geçtik ve ddeokbokkileri yapmaya başladım.
İki katlı bir evde yaşıyorduk, ilk katta salon, mutfak ve tuvalet vardı, ikinci katta ise yatak odalarımız.
Ddeokbokkilerin pişmesi ile her zamanki gibi düşüncelerimi bir kenara koyup, ddeokbokkileri tabaklara yerleştirdim ve küçük canavarları çağırdım.Yemeklerimiz bitince, mutfağı toplayıp saate baktım, 22:30... Artık küçük canavarların uyuması gerekliydi. Onları yatırdıktan sonra ben de yatağıma yatıp düşünmeye başladım, yani parktaki çocuğu. Niye bu kadar dikkatimi çekmişti, niye aklımdan çıkmıyordu?
Aklımı kurcalayan kahverengi saçlı çocuk kimdi?
Hayatımda hiç yaşamadığım bu his...neydi?
Bu düşüncelerimin arasında gözlerimi kapatıp kendimi uykuya teslim ettim.
~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Autumn Day -TaeKook-
Short StoryHer zamanki gibi olduğum bankta bir şeyler karalarken o dikkatimi çekmişti...