Şarkı: YOUTH ~ Troye Sivan
•
Gözüme vuran güneş ışığı sayesinde uyandım ve saate baktım; 12:30. Gece düşünmekten uyuyamamıştım, bu kadar geç uyanmam normal. Bugün bütün günümü parkta geçirmeyi planlıyorum, kardeşlerim yani iki küçük canavarlar dedemlere gitmişti.Dedemle pek görüşmezdim, beni sevmezdi ve her görüştüğümüzde beni eleştirip kavga çıkarırdı, neden mi? Çünkü resim çizmeyi seviyorum. Ona göre resim çizmek ucubelerin işiymiş ve sadece zaman kaybıymış. Bana göre değil, bence resim çizmek insanı Kitaplar gibi farklı dünyalara götürebilir, hem de kendi kurduğun bir dünyaya, ama o bu önyargıların yüzünden bunu anlayamayacak.
Neyse, hazırlandım, çizim eşyalarımı ve bir elma aldım ve yola çıktım. Kahvaltı olarak bir elma yeterdi herhalde, acıkırsam marketten bir şeyler alabilirdim.
Parkta her zamanki yerime oturduğumda o aklıma takılan tavşana benzeyen çocuğu gördüm, yine şarkı dinlerken etrafı izliyordu.
Müzik, resim çizmek ve gökyüzü kadar sevdiğim sayılı şeylerden biri, duygularımı kontrol etmemi sağlıyor. Ağlamak istediğimde, mutlu olmak istediğimde ve hatta gaza gelmek istediğimde bile bana yardım ediyor müzik, hatta başka bir hobimde şarkı sözü yazmaktır, çok eğlenceli bir şey.
Her zamanki gibi yaptığım şeyi unutup düşüncelere daldığını fark ettiğimde, kafamı bir kaç kere sağa-sola salladım ve ne çizeceğimi düşündüm. Düşünürken aynı zamanda etrafa bakınıyordum, gözlerim yine o çocuğun üstünde durdu, onu çizecektim. Defterimdeki sayılı boş sayfalardan birini açtım ve çizmeye başladım.
Yaklaşık bir saat kadar bir süre sonra bitmişti, tekrar saate baktım, 14:17. Çizim yapmaktan ellerim ağrıdığı için eşyalarımı çantama koyup kulaklıklarımı taktım, onun gibi şarkı dinleyip etrafı izleyecektim- yani onu.
Her şeyi çok güzeldi, gözleri, burnu, dudakları... Aşık olunabilecek türdendi.
Yani, sanırım. Hayatımda hiç aşık olmadım, bu yüzden aşık olmanın nasıl bir duygu olduğunu bilmiyorum ama duyduğum kadarıyla güzel bir şeymiş.Aradan bir kaç saat geçti, çocuklar eve, yemek yemeye girmişti, yaşlı teyzeler etrafta yoktu, bir kaç tane çift haricinde sadece ikimiz kalmıştık bu koca parkta. O etrafı izliyordu be ise onu. Etraf sessizdi, o sırada bir ses duydum, sanırım karnı guruldamıştı, karnına baktı, ve kendi kendine: "uyursam açlığım geçer herhalde.." diyerek çantasına kafasını koyarak banka boylu boyunca uzandı, kıkırdadım ve onu bir 10 dakika kadar daha izlemeye karar verdim, uyumuştu ama hala aç gibi görünüyordu. Yakındaki marketlerden birine gittim ve iki tane kimbap aldım, çantamdan bir post-it çıkardım ve "aç görünüyordun, afiyet olsun... >.<" yazdım ve onun yattığı banktaki boşluklardan birine dikkatlice yerleştirip eve doğru olan yolumu tuttum.
Eve geldiğimde üstümü değiştirip bir şeyler atıştırdım ve kendimi yatağa attım, her zamanki gibi düşünecektim.
Şunu fark ettim ki ben düşünmeyi de çok seviyorum. Tabi düşünmeyi kim sevmez ki- bütün sorunlarından çıkış yolunu gösteren şeydir düşünmek ve tabiki de istediğin her şeyi düşünebilmen de bir artı yön, yani neredeyse her şeyi. Çünkü yeni bir renk düşünemezsin, bu imkansız... Çok boş şeyler düşündüğümü farkettim... Neyse, ben sanırım yine o tavşan çocuğu düşüneceğim. Bugün onun bankına kimbap koyarken harika bir kokusu olduğunu farkettim; okyanus kokusu... gerçekten çok özgür bir koku... ama asıl sorum bu değildi tabii, asıl soru; ona yaklaştığımda neden heyecanlandım? Sanırım bu sorunun cevabını öğrenmem içim zamana ihtiyacım var.
Saat geç olmuş olmalı; 01:34... düşüncelerimi bırakıp kendimi uykunun kollarına teslim ettim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Autumn Day -TaeKook-
NouvellesHer zamanki gibi olduğum bankta bir şeyler karalarken o dikkatimi çekmişti...