YARGISIZ HÜKÜM

116 28 20
                                    

"O adamı öldüren kişinin ben olduğu anlaşılmaması gerek. Ne yapıp ederek o adam hakkında bilgi toplayın. Adamın son zamanlarda kavga ettiği kişilerin üzerine suçu kondurabiliriz. Eğer suçlu ben olursam iş hayatım çok hızlı düşüş yapar. Prestijim zaten son zamanlarda yerlere iniyor, olmadı gönüllü birisini buluruz. Ülkede herkes aç zaten," diyerek gür bir kahkaha attı adam. Devletin vergileri sayesinde şirketini epeyce büyütmüş, sahte reklamların köpeği olmuştu. Kendi emeklerinden ziyade kurnazlığının sefasını sürüyordu. Son zamanlarda işçilerinden aldığı grevler itibarını zaten yeterince sarsmış, bir de katil olarak adı çıkarsa durumu vahimdi. Son zamanlarda itibarı bu kadar düşmüş olmasa para ile sustururdu devleti lakin o kadar gücü yoktu şu anlık. Belki öldürdüğü adamın mahallesini kullanarak bir şeyler yapabilirdi. Kapıdan çıkmakta olan adamını hızlıca durdurdu.

"O adamın mahallesine gidin. Mahalleliden her şeyi öğrenin. Zaten mahallesi yoksulluk içinde yüzüyor. Benim günlük harçlığım hepsini doyurmaya yeter," diyerek sırıttı. O mahalledeki tüm insanların hakkıydı aslında o para. O para ona ait değildi ama gülüyordu. Çünkü komikti değil mi? Senelerce iş adamı kılığında halkı kandırmış, ama kimse dur dememiş. Çok komikti, o kadar komikti ki mahalleli çocuğunu düzgünce okutamadığı için ağlıyordu, o kadar komikti ki mahalleli evine bakamadığı için artık eve gelmiyordu. Ülkenin kenar mahalleleri açlıktan sefil düşmüştü. Köy okullarının duvarları yıkılıyordu fakat devletin derdi başka ülkeleri korumaktan ibaretti. Dört tarafı savaşla çevrilmiş ülkenin koruması gereken başka ülke vardı, kimin umurundaydı ki iç savaş! Ağzından kokular salan adamların yaptıkları eleştiriler tüm temiz kokuların içinde yok olup gidiyordu. Çünkü bu ülkede insanların beyinleri değil, dışındaki görünüm önemliydi. Bir iş adamı sonuna kadar kendini savunur, bir halk sonuna kadar susturulur.

.

İş adamının adamları sabahın erken saatlerinde gelmiş, kapı kapı dolanıyorlardı. Bir teyzenin konuşmasına göre;

"Oğlum, karısı ile sürekli kavga ediyorlardı. Benim kız işten gelirken onların evinin önünden geçiyor, o duymuş. Bir bağırışlar bir çağırışlar, mahalle inliyormuş. Tabii benim kulaklar iyi duymadığı için hiç duymadım. Bir gün merak ettim bizim kızla gittim evlerinin oraya. Benim şu sağır halimle duydum. Kadın yıkıyordu ortalığı, 'elimde kalacaksın artık, öldürürüm seni' gibi şeyler söylüyordu. O gün o ağır kavganın gecesinden sonra geldi zaten adamın ölüm haberi, kavga diğerlerinden çokça büyüktü zaten." Teyze duraksadı, aklına yeni gelmişçesine – ki sürekli aklındaydı, " neden soruyorsunuz?" dedi.

"Polisiz, adamı öldüreni arıyoruz," dedi içlerinden bir tanesi. Yaşlı kadın inanmamış bir şekilde kaşını havaya kaldırdı, karşındaki iri adamları şöyle bir süzdü. Söylediklerinin pişmanlığı bedenini sardı önce, belki doğrudur diyerek kendini yatıştırdı sonra. Hiçbir şey demeden yoluna devam etti, çaldığı hayatlardan habersizce. İçindeki dedikoduları anlatamamıştı ya birilerine önceden, anlatmanın rahatlığı da vardı. Eve vardığında bugün yaşadıklarının sadece rahatlığı kalmıştı üzerinde, pişmanlık mı? Onun hayatı değildi ki, ona ne?

Kadının bakışlarını gören adamlar ciddiyetlerini bir kenara bırakarak nikbin bir görüntü takındılar yüzlerine. Bu nikbin tavırlarının sahteliği vazıh şekilde ortadaydı. Adamların bir tanesi adamın yan komşusunun kapısını çaldı ve beklemeye başladılar. Ortaca yaşlı bir kadın kapıyı açmıştı, adamların önce yüzlerinde gezdi bakışları. Bir korku sarmıştı gözleri, apaçık ortada. Belli etmeksizin bedenlerinde gezdirdi gözlerini. Adamlar isterlerse mültefit olsunlar bu mahalledeki herkes mevkilerinin üst olduklarının farkındaydı ve bir korku istemsizce bedenlerini sarıyordu. Oysa halk bu ülkedeki en üst mevki değil miydi?

18.09 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin