ANILAR BEYİNLERDE ÇÜRÜYEN CESET

19 8 0
                                    

Bu öyküyü öylesine yazdım. Aslında kendi acılarımı aldım, kişileri değiştirdim ve yazdım. Bir günlüğün sayfasını okuyor gibi düşünün. O kadar özel aslında ve bir o kadar öylesine.

Zihnindeki paramparça düşüncelerin ruhuna batması ile uyanmıştı. Gözleri ışığı görene kadar korku ile harmanlanan paniği vücudunda gezinmişti. Gözleri ışığa alıştığında ise kalbine bir özlem düştü. Bu özlem bırakın kalbini tüm organlarına sığamayacak kadar ağırdı. Midesi çalkalandı, akciğeri ağrıdı, kaburgaları sızladı, yüreğinden bir haberdi. En çok, en çok gönlü acıyordu. Ama o kendine kırgındı, kendine kızgındı. "keşke" diyordu, "içim yerine vicdanım rahat kalsaydı."

Anlatsa saatle sığdıramayacağı fakat sadece bir anlık girdiği bunalımdan çıktı. Ayaklandığında bir anlık tökezlese de gördüğü kabusa verdi. Okula gitmek içinden gelmese dahi mecburdu. Görmeye tahammül edemedi insanlarla dolu olan o topluluğu, sevmiyor.

.

Ne kadar sınıftan çıkmak istemese dahi şuan koridordaydı, tuvalete doğru gidiyordu. Birkaç kapının ilerisindeki kapıda bekleyen kız topluluğunu gördüğünde duraksadı. Onu aşağılayacaklarını biliyordu ama her şeye rağmen kafasını dikleştirdi -tabii ne kadar dikleştirebilirse-. Kızları ardında bıraktığında arkadan gelen sesler kulaklarına değil, ruhuna esti. "Sırtına gene dünyaları sığdırmış, geçiyor. Bak şuna bir." Sözlerin ardından gelen kahkahalar havada asılı kaldı. Çünkü sürekli duyduğunan dolayı artık ruhunda yer kalmamıştı. Bozuldu, çok bozuldu. Kırgınlıklarını alarak hızlandı.

.

Tuvalete geldiğinde gördüğü yüz duraksamasına sebep oldu. Yıllar gözlerinden okundu. Sabah hissettiği korkunun ve acının aynısı tekrar vücudunda gezindi. Bu sefer bozuntuya veremedi. Dolmuştu artık. Gözleri yaşardı fakat devam etti yoluna. İşini halledip çıktığında özlediği yüz tekrar karşısına çıktı.

"Birileri korkmuşa benziyor. Tatlım, madem korkacaktın bulaşmasaydın."

Bir şey demedim. Demek istemedim aslında. Çünkü o bende özlediğim insan olarak kalsın istiyordum. Değişsin istemiyordum. Bir zamanlar onu ondan nefret edemeyecek kadar çok seviyordum.

İlk defa arkadaşlarım ile dışarı çıkacaktım. Heyecanım doruklardaydı. Banu annemi zar zor ikna etmiş birlikte kent meydanına gidiyorduk. Etrafta nereye baksam hem korkuyor hem seviniyordum. Çocuksu bir sevinçten daha güzel ne kokabilirdi hava? "amma çok abarttın be kızım. Alt tarafı okul dışında ailen olmadan dışarı çıktın. Bana güven. Hem yakında lise olacağız, bunlardan çok daha güzel şeyler yapacağız. Ah, ah hızlı hızlı büyümek istiyorum."

Yapmışlardı da, çok güzel anılar biriktirmişlerdi.

"Evet, ama ilk anılar her daim değerli oluyor. Alıştığın zaman ne anlamı kalır ki? Bırak yaşayayım." Gülümsemiştim kocaman. Sonra birlikte kahkahalara boğulmuştuk. Sebepsiz yere havada uçuşan sevincimiz kuşlara karışmıştı.

Şimdi ise karşısındaki pencereden intihar kuşlar süzülüyordu, bu kuşlar o kuşlardı. Daha çok doldu gözü. Koridor bulanıklaştı. Hatta yüzünü öyle bir hicran sarmıştı ki laf atacak kızlar ağızlarını açtıkları gibi kapatmışlardı. Acaba bizim yüzümüzden mi ağlıyor diye düşünmeden edemediler. Soru dolu bakışlar ile ardından baktılar.,

Meydana geldiğimizde insanlar vızır vızır yanımızdan geçiyordu. "Ne kadar kalabalık, bizim okulun bahçesinden bile kalabalık," dedim. "Meydan sonuçta, herkes işini buralarda hallediyor." Sonra çocukları ile fotoğraf çekinen bir çift gördük. Beni elimden tutarak çekiştirdi. "Hiç tanımadığımız insanların mesut karelerine mi gireceğiz?" diye sorduğumda omuzlarını silkti. Kolumu bıraktığında telefona bakıp nasıl poz vereceğimi bilemedim. Fotoğrafı çeken çocuk kahkaha patlattığında ise ne olduğunu anlamadan hepimiz yanına gittik. Yüz ifademi gördüğümüzde hepimiz meydanın ortasında kahkahalara boğulmuştuk. Belki dakikalarca güldük.

O anki yüz ifadesini hatırladığında bir anlık hüzün üstünden kalkmıştı.

O gün o fotoğrafı çeken çocuk da yoldan geçiyormuş. Çift isteyince kıramamış kendi telefonundan çekmiş. "Gelen cesaret ile fotoğrafı bana atar mısın?" dedim. Kabul etti. Öyle sosyal medya hesaplarımızı aldık. Tabii sosyal medya hesaplarıma bilgisayardan girdiğim için eve gidince bakabilecektim. Çocuğun samimiyetinden dolayı ona ısınmıştım. Sempatik insanları kim sevmez?

O günden haftalar sonra Efe ile geçirdiği mutlu anları düşündü. Bir fotoğraf ile tanışmışlardı. Fakat şimdi ona karşı duyduğu sevgi ile baş başa kalmıştı. Efe'ye bir özlemi yoktu belki ama ona verdiği samimiyetin sıcaklığı, duyduğu sevgiyi hala koruyordu.

"Banu, Efe ile buluşacağız inanabiliyor musun?"

"Banu, Efe ilişkimize neredeyse bir ay olacak. İnanabiliyor musun? Çok hoş hissediyorum, bulutlar kadar hafif bir his bu. Çok güzel."

"Banu dudaklarımız birbirine değdiğinde ne hissedeceğimi bilemedim. Bana duyduğu sevgi içime işledi sanki."

"Banu, beni bunca zaman sevmediğine inanamıyorum. Her şey inanılmaz gibi başladı ve inanmak istemediğim kadar kötü bitti. Kalbim acıyor, hissediyorum."

Hatırladığı anılarla tekrar gözleri doldu. Birlikte gülüp eğlendiği insanlara şimdi ne kadar da uzaktı. Zil çalmış, herkes dersine girmişti. O ise yangın merdivenlerinde oturmuş gözyaşlarını siliyordu. Dem alamadı, ruhu boğazında kaldı.

"Hem bırak Efe'yi. En güzel yıllarımızı ağlayarak mı geçireceğiz kuzum. Geçecek her şey emin ol. Biliyorum, sen de geçeceğini biliyorsun ama yalnız kalırsak da birlikte kalırız ha?"

Arkadaşının sarf ettiği sözleri tekrar tekrar duydu. Bu boş merdivenlerden çıkarak tüm koridorlarda yankılandı ses. Sonra kulaklarına tekrar çarptı. Gülümsedi. Hatta ufak bir kahkaha patladı dudaklarında. Artık hatırlamak istemediği insanlarla yaşadığı anılara gülümsetecek kadar garipti hayat. Banu'ya hissettiği özlem bir an azaldı. İçindeki acı hafifledi. "Neden ağlıyorum?" dedi. "Neden arkamda bıraktığım kişilerin sadece bıraktığı anıları ağlayarak hatırlıyorum?" ayağa kalktı, merdivenleri çıkmaya başladı." Gülmek lazım, tek başına gülebilmek lazım ," dedi.

Sınıfın kapısını kapattığında ise cesetten farksız anılarının üzerini gözyaşları ile örttü.

18.09 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin