Hikayede bahsettiğim kadın cinayetleri gerçekte yaşanan olaylardır. sadece kullandığım ad ve soyad baş harfleri kurgudur.
Birisine "geber" diyebilecek kadar vicdanını yitirmiş insanların arasından sonunda kendimi çıkarabilmiştim. Bu zor gerçeği kabullenemiyordum. Bir insan bir insanın neden ölmesini isterdi ki! Oysa insanın insana bu kadar ihtiyaç duyduğu bu zamanda neden isterdi? Anlamak istemezcesine kafamı salladım. "birilerinin gene gemileri batmış. Neye sinirlendin bu sefer? Dur tahmin edeyim, insanlara?" dedi ve güldü. Cevap vermedim. "Ama hayatım sence de hayatı bu kadar ciddiye alman saçma değil mi? Her şeye kafayı takıyorsun, üzülüyorsun. Bazen ciddi anlamda aptal olduğunu düşünüyorum." Sürekli söylediği kırıcı kelimeleri yine sıralamaya başlamıştı ve ben yine göz ardı ettim. "Senin hayatın benim aslında, nasıl yüzün gülmüyor anlamıyorum da," dedi ve ofladı.
"Sadece eve gitmek istiyorum. Gerçekten yoğun bir gündü ve yalnız kalmaya ihtiyacım var. Bu günlüğüne arkadaşlarınla takılamaz mısın?" omuzları silkti "tamam," dedi ve gitti. Aslında kırılmış hissediyordum. Kaç yıllık eşimdi ama yalnızlığımızı bile birlikte yaşayacak kadar tam olamamıştık. Evet, gitmesini ben istedim. Kalsaydı yanımda değil sadece yakınımda olacaktı çünkü.
.
"Anlamıyorum bazen bu adama neden katlandığını. Boşansan ne kaybedeceksin ki?"
"Kaybedeceğim çok şey var Tuğçe. En başta bu derginin yazarı olmayı kaybedeceğim. Hayallerimi kaybedeceğim. Sonra sevgimi kaybedeceğim, yuvamı. Bir süre içime kapanacağım. İstemiyorum, o yalnızlıktan korkuyorum." Onu kaybetmeye değildi belki korkum, onunla yaşadıklarımı kaybetmeyeydi. Gözlerim doldu. Ruhum sıkışıyordu. Bu ev artık bana dar geliyordu. Aylardır, hatta ben görmek istemesem de yıllardır dardı.
"Bu yuvada sevgi olduğuna inanıyor musun? Bir bak, havadaki kasvete. Her oda farklı kokuyor. Bazısı o, bazısı sana benziyor. Ama hiçbiri size benzemiyor. Yüzündeki kederi aynada hiç görmüyor musun? Onsuz da yaşayabilirsin. Onunla yaşamıyorsun da zaten." Tuğçe'nin sonlara doğru sesi yükselmişti. Kızıyordu bana, biliyorum. "O işten çıkarsın, başka bir iş bulursun. Hayatına seni sevebilecek başka birisini alırsın. Bu kadar korkmanın sebebi gerçekten ne Ahuse? Neden?" sesi çok daha yumuşaktı bu sever. Ayakta ellerini açmış, bana yalvarır gibi konuşuyordu. Benim konuşmayacağımı anladı. "Bugün kafanı topla. Yarın yine geleceğim, konuşuruz tekrardan," dedi
Tuğçe çıkarken kapıdan Ahmet girmişti. Yaklaştı ve bana sarıldı. Uzun süredir bana hiç böyle içten sarılmamıştı. Ellerimi sırtında birleştirdim. Onun kadar sıkı değildi tutuşum. Gülümsedim. Gülümsemem buruktu, ona sarılmak... iyi hissettirmedi. Titredim birden. Aramızdaki soğukluk ile titredim. Fark etti. Sebebini bilse de inanmak istemez gibi "üşüyor musun?" dedi. Hayır anlamında salladım kafamı. Üşüyordum, bu sıcacık evde donuyordum hatta. Diyemedim hiçbir şey. O da çekildi zaten. Yukarı çıktık. Uykum yoktu. Çalışma odasına gittim, peşimden geldi.
"iyi gelmedi mi yalnızlık(!)" dedi. Sesinde Tuğçe'yi görmenin kinayesi vardı. Onun sımsıkı sarılmasına aynı şekilde karşılık vermememe ve konuşmadığıma sinirlenmişti. "Tuğçe benim dostum ve dostlar yalnızlıkları birlikte yaşayabilirler."
"Eşler de yaşayabilir."
"Kandırma lütfen kendini. Sabah canımın sıkkın olduğunu anladığında neden diye düzgünce sormak yerine aşağılayan sen değilmiş gibi de konuşma. Ne zaman canım sıkkın olsa aşağılamaktan başka ne yaptın?"
"Çünkü her gün bir şeylere üzülüyorsun. Sürekli bir şeyleri kafana takman saçma tamam mı? Ortada kara kedi gibi dolanıyorsun, huzursuz ediyorsun herkesi. En çok beni!" artık bağırıyordu. Konuşmama izin vermeden devam etti. "Ah dur, sen bu benzetmeme de kızarsın değil mi? Beyaz kedi ile siyah kedi arasında ırkçılık yapıyorum çünkü." Kapıyı çarparak çıkmıştı. Çarpmanın etkisiyle bir yel vurdu yüzüme, gerçeğin ürpertisi yüzümde asılı kaldı; benden bıkmıştı. O gitti, belki evden, ağladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
18.09
Short StoryRahatsız olduğum konuları öykü şeklinde anlatmamdan oluşmuştur. Eleştiri içerir, anlayana. Bazı insanların zamanları durmuştur. Nefes alırlar ve saatler işler ama onların zamanları işlemez. Dünleri bugünlerine, yarınları dünlerine benzer. Bu insan...