7. Galibiyet

180 11 4
                                    

Şaşkınlığımdan dolayı muhtemelen 2 saniye olan ama bana ömür gibi gelen bir duraklama sonrasında gözlerimi kırpıştırdım ve direk neler olduğunu sormanın görgüsüzlük olacağını beynim ağzıma iletirken yüzümün aldığı şeklin komikliğini düşünerek onların açıklama yapmasını bekledim.

"Selam Defne." dedi yarım ağızla gülümseyerek. "Biz de seni bekliyorduk." 

 Alev'in pis sırıtışına gözümü diktiğim için biraz dikkatim dağılmıştı. Ama kuruyan ağzıma rağmen gülümsedim ve "Hoş geldiniz." dedim. Hala kim olduklarını bilmediğim ama bu konuda aklımda fikir oluşturmaya başladığım orta yaşlarda bir adam ve kadına doğru yöneldim ve ellerini sıkıp gülümsedim. "Kızınız ne kadar da güzelmiş Leyla Hanım." dedi kadın. Kızardım ve tekrar gülümsemekten başka bir karşılık veremedim. Rüzgar'ın yakıcı bakışlarını sırtımda hissedebiliyordum. "Ben Rüzgar'ın annesi Demet. Bu da eşim Kadir." dedi. Evet aynı tahmin ettiğim gibiydi. "Tanıştığıma memnun oldum." dedim. Ebeveynler klasik konuşmalara daldığında Rüzgar'a benimle gel bakışı atarak mutfağa yöneldim. İçeriye gelmesini 1 saniye kadar bekledikten sonra direk sorgulamaya başladım. "Noluyor Rüzgar? Neden haber vermedin? İnsan bir mesaj atar. Alev'le bu kadar samimi nasıl olabiliyorsun ki? Ailemiz nerden tanışıyor peki? Ailenin geleceğini bilseydim hazırlanırdım belki. Hayır yani-" Sağ elinin işaret parmağını dudaklarıma götürerek "Şş Defne sakin ol. Hepsini anlatacağım. Ama önce bir nefes al" dedi. Parmağı hala dudağımdaydı ve sertçe atmasına engel olamadığım kalbimin sesi kulağımda uğuldarken aynen dediği gibi derin bir nefes aldım. Fısıldayarak "Birinin bizi dinlediğini hissediyorum." dedi ve göz kırptı. Bu dediğinin ne anlama geldiğini anlamam zor değildi. "Dışarı çıkalım o zaman" derken ben de aynı anda "Odama geçelim mi?" deyince bir an o anın komikliğini fark ederek kıkırdadım ve ellerimi yüzüme götürdüm. "O da uyar tabi." dedi sırıtırken kısılan yemyeşil gözlerini gözlerime dikerek. "Önden buyurun." Kulaklarıma kadar kızarmış bir şekilde merdivenlere yönelirken sabah odamı dağınık bırakıp bırakmadığımı düşünüyordum. Derli toplu bir insan değildim. Üstümden çıkardığım kıyafetlerimi koltuğuma yığardım. Çoraplarımı odamın değişik köşelerine sabah alınmak üzere atmayı severdim. Bardaklar ve atıştırma tabakları için yorum yapamıyordum bile. Normalde akşam geldiğinde hepsi annem tarafından toparlanmış olurdu ama yine de telaşlandım. Üzerine yığılmış eşya tabakası kaldırılırsa aslında güzel bir odam vardı. Kare şeklindeydi ve baya büyüktü. Daha çok turkuaz ve krem renklerini kullanmıştım. Sağ tarafta büyük turkuaz bir kitaplık, yanında çalışma masası, tam karşıda küçükken annem tarafından zorla dersini aldığım ama artık hiç çalışmadığım piyanom, sol tarafta duvarın yarısını kaplayan bir gardrop, onun yanında duvara asılı bir LCD televizyon ve karşısındaki turkuaz koltuğum. Geceleri saatlerce Playstation oynadığım ya da film izlediğim, odanın en sevdiğim yeriydi.

Merdivenin son basamağına geldiğimde arkamı döndüm ve "Dağınıksa kusura bakma." dedim. Sorun olmaz gibisinden omuzlarını silkti. Kapıyı açtım ve derin bir nefes aldım. Yeniden düzenlemek için yere istiflediğim kitaplarım dışında her şey yerli yerindeydi.  "Vay, odan çok hoşmuş." dedi. Teşekkür ettim ve artık neler olduğunu anlatması için sabırsızlandığımdan dolayı direk gidip koltuğuma oturdum ve yanıma gelmesi için koltuğa elimle hafifçe vurdum. Oturdu ve direk gözü Playstation'a takıldı. "Yok artık." dedi. "Ne?" dedim. "Bir PES atarız o zaman." "Sen ilk önce bana neler olduğunu anlat çünkü meraktan çatlamak üzereyim." dedim. "Tamam tamam anlatıyorum. Bak şimdi, annem bugün markette alışverişteymiş. Meyve sebze falan alırken yanında bir kadının ona bakıp durduğunu fark etmiş. Dikkatli bakınca bu kadın çok tanıdık gelmeye başlamış ama aldırmamış ve alışverişine devam etmiş. Kasaya gittiğinde ürünleri bandın üzerine yerleştirirken omzuna birisinin dokunduğunu fark etmiş. "Affedersiniz. Sizi bir yerden gözüm ısırıyor ama... Adınız Demet mi acaba?" diye sormuş. Sonra birbirlerini hatırlamışlar işte. Meğerse bizimkiler orta okulda en yakın arkadaşlarmış ama iş güç üniversite derken bir daha görüşmemişler. Bugün de öyle karşılaşınca annenler bizi yemeğe davet etmişler. Ben de buraya gelene kadar senin evin olduğunu bilmiyordum. Haber vermedim çünkü yüzündeki şaşkınlığı merak ettim. Bence buna değdi." dedi ve bir kahkaha patlattı. Ben de onun koluna bir yumruk geçirdim. "Ne pis insansın ya." gülümsedim. Rüzgar'ın gülüşü birden dondu ve bana garip bir şekilde baktı. Ne olduğunu anlayamadım ama bana yavaşça yaklaşmaya başladığında kalbim yine deli gibi atmaya başladı. Yemyeşil gözlerini kısmıştı. İki kaşının ortasındaki çizgi belirginleşirken ne yapmaya çalıştığına anlam vermeye çalışıyordum. Yaklaştı, yaklaştı. Öpeceğini zannettiğim için başım dönmeye başlamıştı ama o saçımın bir tutamını eline aldı ve burnuna götürüp kokladı. Salak gibi yüzünü incelerken "Sen nereye gittin?" dedi. Eyvah, kokuyor muydum cidden? "Şey, bara gittim." Neden ona açıklama yapmak zorunda olduğumu hissetmiştim bilmiyorum ama kızgınlığı içimi ürpertti. Buz gibi bir sesle "Kimleydin ki?" diye sordu. Ne yapmaya çalışıyordu? Neden ona hesap verecektim ki? Yine de içimdeki sesi bastırıp "Doruk ve Pelin'leydim." dedim. "Hangi Doruk?" diye sorduğunda artık sinirlenmiştim. Bir de azarlasaydı tam olacaktı. "Neden sorguya çekiliyorum?" diye sordum. "Haklısın." dedi. "Üstüme vazife değil." "Bence de." dedim. Kalkmak için ayaklandığında bir an kötü bir şey demiş olabileceğimi düşünüp kolunu tutacaktım. Ama boyu uzun olduğu için kolunu tutacağıma elim eline değdi ve birden irkildim. O da aynı hissetmiş olacak ki bana döndü ve yüzüme garip bir şekilde baktı. "Şey, özür dilerim. Biraz stresli bir gündü de. O şekilde terslememeliydim." dedim. "Sorun değil." dedi ve buz gibi bir soğuklukla odanın çıkışına yöneldi. Yine negatif bir elektrik yaymıştı. Aynı ilk tanıştığımız gün müdürün odasındaki gibi. Ama ben Rüzgar'ın o halinden hiç hazzetmemiştim ve her şey bu kadar iyi gidiyorken işlerin boka sarmasına izin vermeyecektim. "Rüzgar?" dedim tam çıkarken. Arkasını döndü. Odamın sarı ışığı altında o güzel yüzünü incelemek için kendime saniyenin dörtte biri kadar bir süre verdim. "Evet?" "Hani PES oynayacaktık? Sanırım birileri bir kıza yenilmekten baya bir korkuyor." 

ÜçgenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin