Evi toparlarken oturma odasını süpürmüş, şimdi ise siliyordu. O sırada dalgınlığından olsa gerek, televizyonluğun üzerini silerken koca bir ses yankılanmasına sebep oldu, Hoseok. Ellerini kulağına götürdü, sıkıca bastırdı.
"Siktir... Siktir, lanet olsun içeride uyuyor Hoseok! Ben sana demedim mi, demedim mi sessiz olacaksın diye."
Gözleri dolu dolu olmuştu Hoseok'un, koştu evin tek kırmızı kapıya sahip odasına, yavaşça araladı kapıyı. Solgun, güzeller güzeli bedenin uyuyor olduğunu görünce gülümsedi ve yavaşça kapattı, rahatsız olmamış olsa ki, hala çok güzeldi, çok güzel uyuyordu. Rahatsız olduğu zaman, kaşlarının ortası çocuksu bedeninde öyle tatlı bir kızgın hal alırdı ki, ince ince, çizgi çizgi. Şu an öyle değildi, hâlâ rahat bir ifadeye ev sahipliği ediyordu. Hoseok kapıyı kapatıp yeniden döndü oturma odasında, o sırada biraz önce yere düşürdüğü şey görüş alanına takıldı, yavaşça oturdu dizlerinin üzerine, avcuna aldı düşen parçayı.
---
Yağmur yağıyordu hemen ardında gök gürültüsü bu senfoniye eşlik ediyordu. Yavaşça girdim müzik odasına, okula pek birileri gelmemişti, yağmur gerçekten fazlaydı, saat ise henüz çok erken.
Kuyruklu piyanoya baktım, yavaşça parmaklarım tuşların üzerinde gezindi, daha sonra arkasına geçtim, bu oda eski binada olduğu için, kullanıma açık değildi. Yeni binadakini kullanırdı öğrenciler, buraya gelenler ancak sigara içen serserilerdi. Tozlu yere çökmüştüm, gözlerimi yummuş ve Rm'in yeni yazdığı, sözlerini ezbere bildiğim rapi mırıldanmaya başladım.
O sırada ne aralanan kapıdan haberin vardı, ne de beni dinleyen iki minik kulaktan. Piyano sesi girmişti araya, o sırada fark etmiştim, mırıldanma ile başladığım rap, duygularım ile harmanlanmış, heyecanlı bir hâl almıştı, çevre ile bağlantım kopmuştu, ta ki piyano sesine kadar.
Tek gözümü açmıştım karşımda gireceğim bedenin merakı ile, hayır bu bir kapı idi, yine kendi kendime yürümeye başlamış olsam gerekiyor ki, çöktüğüm yerde değil, ayakta idim.
Yavaşça arkama döndüm, diğer gözümü de açarken su yeşili saçların sahibi beyaz tenli pamuk bahçesi ile karşılaştım.
İçim öyle ısınmıştı ki, onu her gördüğümde ağlamak istiyordum, sanki bu güne kadar, kalbim onun için atmadığından ona karşı suçlu hissediyordum, ihanet etmiş, işte bu yüzden ağlamak istiyordum. Bundan sonra sadece senin için atacak kalbim diye, haykırmak istiyordum.
"Bahar gibi..."
"Hayıır, hayıır! Yağmurda dans etmeliyiz olacaktı, bahar gibi değil!"
Demişti kaşlarını çatıp, o kadar belliydi ki, kızmak için kızdığı, oysaki sinirlenmemiş olduğu.
"Rap... Biliyor musun?"
"Rap, biliyorum..Rm, o benim gerçekten idolüm."
Çok sevdiğim rapper Rm'i, o an sebepsiz bir kıskanma almıştı kalbimde. Ben, ben... Bu bahar saçlı çocuğun, sadece beni sevmesini istemiştim, daha ikinci görüşümde. Aslında daha şimdiden belliydi, ne de hastalıklı bir aşktı benimkisi, aslanın kuzaya olan aşkı kadar, hastalıklı.
"Haklısın, benimde. Bu arada, saçların..."
Dudaklarımı dilim ile ıslattım o ara yavaşça, derin bir nefes aldım, söylemekten ne zarar gelirdi ki, en azından birikmezdi içimde,
"Bahar gibi. Tenin sanki bir pamuk bahçesi, saçların bahar gibi."
Gülümsedi, o gülümsediği an kendime gülümsemeyi yasakladım. O kadar güzel gülüyordu ki, yemin ederim, yemin ederim o dakikadan sonra diğer gülüşlerden tiksinmeye başladım.
Onun ki o kadar masumdu ki, diğer insanların yalan ve samimiyetsiz gülümsemelerinden ötürü, insanların gülüşünü ona hakaret saydım.
"Sen, konuşmuyorsun... Çok geç cevap veriyorsun, neden? Kekeme misin yoksa, düzgün konuşmak için mi bu kadar yavaş cevap veriyorsun?"Hayır hayır, bunu tersler, kızar ya da dalga geçer gibi söylememişti, bunu sadece yardım etmek ister gibi, beni anlamak ister gibi sormuştu.
"Eğer öyleyse, sorun değil! Benim boş vaktim var, arkadaş olalım mı? Ben, Min Yoongi!"
Demişti, yine diş etleri gözüküyordu. Tanrım, ölümüm onun gülüşünde mi olacaktı? Kalbim, kalbim o kadar hızlı atıyordu ki bedenim ona uyum sağlayamayacak gibi geliyordu.
"Jung Hoseok, ben."
"Hope desem sana? İsmin aynı, umut anlamına gelen Hope kelimesine benziyor."
"Peki bahar saçlı çocuk."
İkimizde, bize verilen isimlerden, bize biçimlendirilen yaşam şeklinden sıyrılmak istedik o an sanki, benim için 'bahar saçlı çocuk' onun için 'umut' idim. Bu güzeldi, o bana özel bir şekildeydi. Ben de ona, ben ona umut olarak, o bana bahar olarak.
Yavaşça kalktı, ilerledi ve eski nota kitaplarının bulunduğu rafa bakınmaya başladı. Elini tozlu kitapların üzerinde dolandırdı tek tek.
"Piyano sever misin, ben bayılırım! Ben çalayım, sen söyle bundan sonra."
Dilim tutuluyordu onun yanında, sanki onun yanında susmalıymışım gibi hissediyordum, sanki ağzımdan her an yanlış bir kelime çıkabilir ve o porselen bebek kadar naif görünen bedeni kırabilirmiş gibi hissediyordum.
O sırada bir ses yükseldi, korku ile o ince bir çizgi kadar çekik gözleri büyüdü, telaş ile yere düşen minik kutuyu eline aldı, sonra yavaşça tekrardan gülümsedi, kutunun sağ tarafındaki minik çıkıntıyı çevirdi, odaya huzurlu bir müzik kapladı o an.
"Müzik kutusu..."
Dedim o an sessizce, o ise daha fazla çevirdi ve rahat yerleştirdi, yanıma geldi daha sonra minik bedeni, kollarını yavaşça boynuma doladı.
"Dans etmeyi umarım biliyorsundur."
Hayır, hayır... İçime sancılar giriyordu yine, alt dudağımı ısırdım ve dudaklarımda tekrar bir tebessüm.
Hayır bilmiyorum, diyemedim. Bilmiyordum sahiden de, kendimi sadece onun nefesine bıraktım, müzik kutusunda çıkan ses umrumda değildi, benim için en güzel melodi, onun tenime çarpan nefesiydi.
---
Aptal kutu diye geçirdi içinden Hoseok, çenesi titrerken yumruk yaptı elini, tırnakları avuç içlerine öyle batıyordu ki, eli titrerken zorlukla yerine bıraktı müzik kutusunu.
"Sikik, sikik beyin! Bir bok beceremiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum ben, dans etmek gibi, sevmeyi de bilmiyorum! Tanrı kahretsin!"
16.09.2017
![](https://img.wattpad.com/cover/200350289-288-k403019.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Death Toy | Sope
Teen Fictionİnce, kırılgan bir porselen bebek gibiydi, o. Ben ise, yemin ederim... Yemin ederim onun için, gözlerinden bir daha dökülmesin diye o tuzlu su damlası, saklamak istedim onu. Saklamak istedim, gözünden bir damla daha yaş akmasın istedim, herkesten...