Dün gece yaşananları düşünerek sınıfıma çıktım. Yerime oturur oturmaz, hoca derse girdi.
Aklım hâlâ dündeydi. Sahi dün neler olmuştu öyle ya? Neydi o? Karşılaştığım manzara,Sasuke,yerde yatan çocuk...
Bunların hepsi kafamın karman çorman olmasına yetiyordu bile.
Ah Sasuke...Nasıl böyle biri çıktın sen ya? Hayır yani nasıl olur da hem bu kadar yakışıklı hem de bu kadar kötü olabilirsin acaba? Üstelik bana yardım etmişti değil mi? O gece beni o çocuklardan o kurtarmıştı. Ve dün ise, Onun hakkında ki bütün iyi düşüncelerimi, enkaza çevirmişti Sasuke.
Ona olan hayranlığımı alıp götürmüştü. Yani hayranlık denmez ona, daha çok beklemediğim biriydi o
Asla ama asla, dün ki gördüğüm Sasukeyi unutamayacaktım. Onun aslında ne kadar kötü biri olduğunu, tuhaflığını ve tabiki en önemlisi olan, neden yaptığını.
Sasuke bana dün, o çocuk hakkında onu vurmasının bir nedeni olduğunu söylemişti. Ama ne olursa olsun bu denli korkunç bir şey yapması, birini vurması. Onu haklı veya iyi bir kimse yapmaz. Daha çok cani ve pislik biri yapar. Evet! Kesinlikle!
Ve bende az kalsın elden geçecektim!
Ucuz yırtmıştım biliyordum.
Ve şuan aklım da tek bir soru vardı, beni yiyip bitiren tek bir soru.
O çocuğa ne olmuştu? Yaşamadığını düşünüyordum. Sonuçta dün onu, o halde kimse görmemişti.
Benim haricimde. Dün sadece 'bencillik' yapmıştım. O çocuğa hiç yardım edememiştim. Sadece mal gibi durup kalmıştım. Ve en az onlar kadar bende suçluydum...
Ama bir dakika. İstesem de ona yardım edemezdim ki. Bana engel olurlardı. Hatta beni de öldürürlerdi.
Ki. Zaten dün hayatımı zar zor kurtarmıştım öyle değil mi?
Zihnim bu düşüncelerle dolup taşırken, korku rüzgarı çoktan bedenime yayılmıştı bile.
Hayatımı kurtardığıma sevinememiştim. İçimde ki burukluk, beni de çekilmez bir hüzünle boğuyordu adeta.
İçim de sadece hüzün ve pişmanlık hissi geçiyordu. Ve bu da benim deli gibi suçlu hissetmeme neden oluyordu! Beni yiyip bitiren bu his, aynı zamanda beni korkutuyordu da.
O çocuk için keşke biraz çabalasaydım. Keşke sesimi onlara duyurmasaydım...
Böylelikle de belki ambulansı falan arar, Onun hayatta kalmasını sağlamış olabilirdim.
Ah aptal! Napıcaksın şimdi?
Hüzünle boğulurken, zihnimde mantığımı gezindiriyordum. Duygularımı, korkumu bir kenara bırakıp sadece ama sadece mantıkla sürükleniyordum. Umutsuzluğumu kestiğim de, kısık bir tonla,
"Hala yapabileceğin birşey var." dedim. Kendi kendime. Ve evet vardı, kesinlikle içimdeki suçluluk hissini körerteceğim birşey düşmüştü aklıma.
Neden polise gitmemiştim?
Bu neden aklıma gelmemişti ki!
İyi bir fikirdi kesinlikle.
En azından biraz da olsa içimi rahatlatırdı bu...
Ve hiç değilse ilk defa biri için iyi birşey yapmış olacaktım...Evet!
Tabiki Sasuke'nin beni bu konuda tam not bir şekilde, 'tehdit ettiğini' çok iyi hatırlıyorum. Diğerlerini de sayarsak tabiki de tam bir belaya bulaşmış olacaktım. Ama bunlar şuan hiç umrumda değildi. Artık duygularımla haraket etmek, korkularımla haraket etmek istemiyordum!
Artık mantığımla haraket edip, doğru olan neyse onu yapmak istiyordum.
Evet. İlk defa duygularımı bir kenara atıp, mantığımı bastırmıştım. İlk defa birşey için bu denli kadar kararlı olduğumu hissediyordum...Yaşasın!
Ben bu kendi içimdeki savaşımı sonlandırmıştım ki, etrafa dikkatle bakınca çoktan teneffüs olduğunu yeni fark ettim. "Ha?"
Ne zaman ders bitmişti ya? ben zilin sesini bile duymamıştım. Puf
Teneffüse çıkmak istemiyordum. Bu yüzden teneffüs boyunca birşeylere daha kafa yormuş olacaktım.
Gözlerimi kıstım ve bugün kesinlikle bu işi halledeceğimi kararlaştırdım. Bugün mutlaka emniyete gidecektim. Hem onları şikayet etmiş olurdum. Hem de şu çocuğun durumunu öğrenirdim. Ah neler geldi başıma!
Gelecek de var tabi! Hadi bakalım!
Tekrar ders zilini duymamla, zihnimdeki düşüncelerden kurtuldum
Etrafa şöyle bir kısa kısa göz değdirdim.
Bu sırada şunu fark etttim, Ben neredeyse buradaki bazı öğrencileri tanımıyordum bile...
Çünkü okulla hiç aram yoktu. Hatta son zamanlarda okulu aksar olmuştum neredeyse.
Bir ayın dolmasına rağmen, hâlâ hiç ama hiç derse vermiyordum kendimi. Ve çalışmıyordum da hiç.
Kafam hep başka yerdeydi. Peki bu halde nasıl sınavlardan yüksek not alabilirdim acaba?
İç çekerek nefesimi verdim, "Ah Sakura ! "
Hocanın derse girdiğini görmemle doğruldum. Hoca da kapıdan içeriye girer girmez derse başlamıştı zaten.
Ders fizik dersiydi. Normalde fizik dersinden hiç hazetmezdim ama hoca bu konuyu çok iyi anlatıyordu. Anlatım şekli çok hoşuma gitmişti...
Kendimi Hoca'ya odaklamış, can kulağıyla dinliyordum.
Huzurla nefes alıp, verdim. Şükürler olsun ki bir derse katılabilmiştim,
Ve sıkılmadan dinlemeye odaklamıştım kendimi... Hem de fizik, Vay canına!
Bir anda kapıdan gelen ağır gürültü, o saniyede tüm odağımı bozdu. Tek benim değil, tüm sınıfın dikkatini bozmuştu. Hoca da dahil olmak üzere hepimiz kapıya çevirdik yüzümüzü.
Hoca daha "Gir" diyecekti ki...
Müdür hemen bir hışımla kapıyı açıp, içeri attı kendini.
Tam hocanın yanına geçip, başını da bizim tarafa çevirmişti,
Hoca hafif şaşkınlıkla konuşmaya başladı. "Evet? Bir sorun mu var Müdür bey?"
Gözlerimi müdürden devirerek, sırama değdirdim bakışlarımı. "Of ne diyeceksen hemen de! " demek isterdim sesli bir şekilde ama buna ne terbiyem el verirdi ne de cesaretim..
Müdür içlenir bir tavırla nefesini verdi, "Dersinizi böldüm kusura bakmayın hocam. Benim bir duyurum olacaktı öğrencilere."
Tekrar sağa sola devirdim bakışlarımı. Ne duyurusu, kimin umrunda bu?... Ama Müdür çok ciddi duruyordu. Ve ses tonunda, Altan Altan sertlik vardı sanki. 'Ögrencilere' dediğinde de bir imada mı bulunmuştu acaba?
Hoca kısık bir sesle, "Tabi, buyurun." dediği anda, Müdür başını bizim taraftan hiç ayırmadan bakışlarını etrafta değiştirdi. Gözlerini kısmış, surat ifadesi ise her an patlamaya hazır bir bomba gibiydi...
"Dün bazı serseri ruhlu soytarılar..."
Tekrar bakışlarını üzerimize çevirerek, daha sert bir tonda sesini yükseltti. "Okulun camını indirmişler de hocam...Onu söylemeye gelmiştim. Bulacağım o soytarıyı!"
Bekle ne!? Aniden bir hışımla yüzümü Müdüre çevirdim. Benimle birlikte Hoca'da.
"Nasıl yani Müdür bey? Bir öğrencimiz mi yapmış." dedi. İnanmayan bir tavırla. Bedenim ve dudaklarım endişeyle titrerken, bakışlarım Müdüre gidiyordu istemsizce.
Müdür ise, hâlâ bize döndük bir şekilde hocaya cevap verdi,
"Evet tabiki..." nefretle yüzünü buluşturdu, "Zaten başka kimden şüphelenmemiz lazım ki, okul serseri dolu. Nerede ne it kopuk var bu okula düşmüş..." Başını sinirle salladı. O an ağzından kötü bir kelime kaçırmamak için dudaklarını yummuşa benziyordu... İşte bunu hiç beklemiyordum! Bendim o kişi!
"Emin misiniz peki, ya sokak serserileriyse? "
Heyecanla nefesimi tuttum.
Yürü be hocam!
Müdür bu sözleri ufalayıp attı. Hiç ciddiye almamıştı bile.
"Hayır, kesinlikle biliyorum. O serseri veya serseriler bu okuldan! Üstelik bununla da kalmış değil ki girişteki kapıda haşat, Ah ben onları bir bulayım...bir bulayım..."
İrkildim. Bulma!
Bir dakika giriş kapıyla alakam yok!
Hoca derince bir iç çekti, "Evet Müdür bey haklısınız da, Aslında bana sorarsanız karşımızda ki liseden biri derim size. Çünkü bu okuldan kimse serseri değil. Hatta belki öğrenci bile değildir...Sonuçta burası caddeye yak-"
Hoca daha sözünü bitirmeden Müdür sözünü kesti, "Bana benim öğrencilerimi söylememeyin. Hepsini o kadar iyi biliyorum ki. Bu ilk de değil, bitmedi bunların haylazlığı. İşe yaramaz beyinsizler!"
Heeeeey!
Hoca susmayı tercih ederken, aynı zaman da sınıfta da sesler yükseldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PSİKOPAT AŞK
Misterio / Suspenso- "Hiçbirşey göründüğü gibi değil... Yeni mi anladın?"