@OptimusLife
Beni wattpad ile tanıştıran ilk şahsiyetsin, yerin ayrı. Kimi zaman birlikte derste okuduk bölümleri, kimi zaman aynı anda kahkahalara boğulduk gülmekten. Kimi zaman ise ben senin omzuna yaslanırken hafif bir uyku kıvamında bilmediğim bir hikayeyi sen okuyorsun diye ben de okudum. Bunlar geçirdiğimiz zamanlardan sadece birkaç küçük kesit. Daha milyonlarca güzel şey yaşadık bir sene içerisinde. Daha yazacak çok şey var fakat buraya sığmayacağını düşündüğümden burada sonlandırıyorum. Yüzündeki o tatlı gülümsemenin hiç solmaması dileği ile... :) ❤
Tuhaf.
Gerçekten tuhaf.
Soyut ve somut birbirine karıştı artık.
İntikam ve kan.
Yalnızca yazıda kalması gereken bu iki kelime gerçekliğe tanık oldu.
Sonucunda ise...
Sonucunda ise ne mi oldu?
Gözyaşları, ağıtlar, öksüzler, dullar, psikolojisi bozulanlar, delirenler.
Daha milyonlarca kişi var.
Söylemek istemiyorum ama.
Bu olanların tek sebebi benim.
Tek sebebi.
Tek sebebi ben miyim?
...
"Yakında sen de öleceksin." Bilmiyor muydum sanki?
Aslında bilmediğim bir şey vardı. Açlıktan mı ölecektim, yoksa öldürülecek miydim?
"Benim bildiğim kadarıyla ölümsüzdün."
Artık değilim.
"Benim bildiğim kadarıyla canın yanmazdı."
Karnıma batırdığı bıçakla çığlığım odanın içerisinde yankılandı.
Artık acıyor.
"Benim bildiğim kadarıyla karnın acıkmazdı."
Dudağıma damlattığı suyu hızla yaladım. Kahkahası kulaklarıma dolduğunda sandalyesine oturma sesini işittim.
Artık acıkıyorum.
"Benim bildiğim kadarıyla duygusuzdun. Korktuğunun farkındayım küçük cadı. Farkındayım... "
Evet. Artık duygusuz değilim. Artık korkuyu ve çaresizliği iliklerine kadar hisseden bir insandan farkım yok.
Kapının tıklatıldığını ve açıldığını duyduktan sonra kalın sesli bir adamın "Kardeşiniz geldi efendim." dediğini işittim. Sandalyenin yere düşüşünün sesi daha tam durulmadan sorgulayıcım "Onu içeriye almayın dedim size!" diyerek bağırdı. Tam cümlesine devam ediyordu ki tekerlek sesleri bulunduğum odaya erişince sustu.
"Jack." dedi tanıdık olduğum fakat hatırlayamadığım bir ses.
"Çoktan 5 saat oldu. Yarın devam edersin ve..." derin bir nefes aldı. Tekerleğin tıkırtılarının gittikçe yaklaştığını fark edebiliyordum.
Elini yüzüme yaklaştırdığını elinin ısısından hissedebiliyordum. Fakat dokunmadan geri çekmişti elini. Sanki yanlış bir şey yapmış gibi.
Uzaklaşışını duyarken sözleri de onunla beraber uzaklaşıyordu.
"Ona yemek ver yoksa açlıktan ölecek."
Sorgulayıcım Jack'in şaşırdığının farkındaydım, çünkü ben de en az onun kadar şaşırmıştım.
"Luke sen delirdin mi! O cadının seni düşürdüğü du-"
"Yeter!" bağırışının ardından sessizlik bütün odayı kaplamıştı. Çocuk konuşmaya devam etti.
"Yeter Jack. Yeter. Farkındayım. Ben o olayı bizzat yaşadım. Odadakiler hâlâ ne yapacaklarına karar vermedi. Dolayısıyla onu öldürmeye iznin yok. Belli ki sınırlarında. Yarın yine geleceğim. Sen de yemeğini verip eve bir an önce dön. Annem seni çok merak ediyor. Üzme onu."
Tekerlek sesleri son bulduğunda diğer sesler de son bulmuştu.
"Hah! Bir koruyucu meleğin eksikti!" dedi tükürürcesine.
...
Ruhum mezara gömülmüştü. Bedenimin en ücra köşesinde varlığını belli belirsiz koruyordu fakat, her an yitip gidebilirdi, gidebilirdim. Az da olsa dışarıdaki soğuğun tenimi sıyırışını ve rüzgarın bedenim üzerindeki narin dokunuşlarını hissedebiliyordum. Etrafa hakim olan ve her adım atışımda peşimde sürüklenen kan kokusu dışında ciğerlerime hava gitmiyordu sanki. Kulaklarım tiz çığlıklara çoktan alıştı bile.
Bunların içinde saymadığım fakat kesinlikle en net hissettiğim şey Naenia. Üzerindeki taze kanın sıcaklığını bile hissedebiliyorum.
Birkaç kere kısa bir süreliğine bedenime geri döndüğüm saniyeler benim için kabus gibiydi. Olmaması gereken bir durumdaydım. Kendimi durduracak gücüm dahi yoktu ve ben etrafımda veya havada uçuşan kanlar içerisindeki cesetlere bir saniye bile olsa bakamıyordum. Her ne kadar ben bakmasam da ben buradayım dercesine sürekli üzerime birkaç damla kan yapışıyordu. Üzerimden akıp gitse de dokunduğu yerlerde hiç geçmeyecek bir iz ve bir his bırakıyordu.
Arkamı döndüğümdeyse uzun bir yolla karşılaşıyordum. Tüylerimin diken diken oluşunu hissediyorum. Peşimde bıraktığım bu kırmızı halı yine de insanlara özel olduklarını hissettirebilir mi acaba? Sadece insan oldukları ve yaşıyor oldukları için özel hissedebilirler mi?
Ah, tabiki de hayır. İnsanlar nankör varlıklar. Kim hayatta olduğu için mutlu olabilmeyi düşünecek kadar olumlu bakıyor hayata? Kim sahip olduğu şeylerin değerini bilecek kadar düşünceli? Kim başkasının hayatı için kendini feda edebilecek kadar cesur ki?
Yürüyor muyum bilmiyorum fakat bana göre yardımcım rüzgar bana yardım ediyor ve bizzat beni taşıyor. Benim nefretimle hızlanıp, benim hırsımla büyüyüp, hırçınlaşıyor. Yüzüme veya saçlarıma dokunan her kan damlasını saniyeler içerisinde benden uzaklaştırıyor.
Çenemdeki kasların gerildiğini hissediyorum. Bedenime hala sahip değilim. Dudaklarımı kıpırdatıp birşeyler söylüyorum.
Karanlık tarafımın bana söylediği sözcükler beni görünmez kafesime geri tıkıyor. Bu sözler benim suçlu hissetmeme fazlasıyla yetiyor. "Ne oldu Rachel? Hoşuna mı gitti?"
Cevap belirsiz. Eski benin vereceği cevap tereddütsüz bir şekilde koca bir 'Hayır' dan başka bir şey olmazdı. Fakat şu an bedenimin aksine ruhuma sahip olsam da, ondan da birkaç parça kaybetmiştim. Hoşuma gitmesi gerekiyor muydu, gerekmiyor muydu bilmiyorum. Fakat şu an bu durumdan nefret etmiyordum.
Sonuçta Tommy'nin yemini tutmuş ve onu ölümle karşılaştırmıştı. Ben de onu kurtaramamıştım. Olay bu kadar basitti ve cevap bariz bir şekilde ortadaydı.
Yaklaşık bir buçuk senedir kötü tarafın kötü askerinden başka bir şey değildim. Bizim taraftakiler beni ne kadar melek olarak görseler de aslında bir cadıdan farkım yoktu. Belki biraz saf olabilirdim fakat suçsuz insanların ölmesini isteyecek birisi değildim.
Ben yanlış kişiye yardım etmek istemiyordum. Ben kötü insanların "Koruyucu meleği" olmak istemiyordum.
Tam anlamıyla kandırılmıştım. Her ihanetin bir bedeli olduğuna göre, bana yapılan ihanetin bedeli de bugün ödenecekti.
Şöyle de söyleyebiliriz; Aldıkları suçsuz canların hesabını sormak için ne güzel bir gün!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Naenia
FantasyBeni bir gün tanıyacaksın, Duyacaksın sözlerimi. Çatlamış dudaklarımdan dökülen Her damla kan gibi, Fısıltılarımın dökülüşünü Kayboluşunu göreceksin. Benliğim gibi. Geriye bir şey kalmadığında Bakacaksın fakat, Göremeyeceksin beni. Aynı istenildi...