❇5

89 15 9
                                    

@hellyuno

Birkaç mesaj sonrası kaybetmek istemeyeceğim bir arkadaş oldun. Bu nasıl oldu hala bir fikrim yok. Buraya daha yazmak istediğim cümleler vardı senin için ama uygun kelimeler bulamıyorum. Benzer yanlarımızı anlatsam bir sayfayı ayırmam gerekir. Kısacası iyi ki de tanışmışım seninle. Seni daha iyi bir yazıyla ve anlatımla karşılamak isterdim fakat gücüm bu kadarına yetiyor :) Bu bölüm de sana ithafımdır :)♥

Beni bir gün tanıyacaksın,

Duyacaksın sözlerimi.

Çatlamış dudaklarımdan dökülen

Her damla kan gibi,

Fısıltılarımın dökülüşünü

Kayboluşunu göreceksin.

Benliğim gibi.

Geriye bir şey kalmadığında

Bakacaksın fakat,

Göremeyeceksin beni.

Aynı istenildiği gibi.

...

"Bugün ilk defa gözlerim kapalıyken başka bir yere gittim. Nasıl oldu bilmiyorum. Fakat sanki gerçek gibiydi. Şuan bulanık gibi hatırlıyorum. Ama o an gerçekti! Sen de gördün mü?"

Dedim heyecan içerisinde. Tekerlek sesleri yanıma ulaştığında

"Sen rüya görmüyor muydun?" dedi.

"Nasıl yani? Görmem mi gerekiyordu? Kadının ismi Rüya mıydı?"

Hafif tondaki gülüşüyle beraber,

"Hayır, gördüğün kadın gerçek değildi muhtemelen. Rüya, onun ismi değil. Gözlerin kapalıyken gördüğün şeyler rüyaydı. O bahsettiğin hislerin..."

"Anlamadım..."

Yeniden güldü ve kısa bir "hmm" sesi çıkardı. Ardından samimi bir şekilde konuşmaya başladı.

"Sanırım insanlara özel bir şey. Yanlış anlamanı istemem ama şu ana kadar pek fazla insan olamamışsın."

"Peki ya ne olmuşum?" dedim kaşlarımı çatmaya çalışarak. Sol kaşımın üzerindeki yara bunu yapmamı ne kadar zorlaştırsa da yeteri kadar çatmıştım. "Hayvan mı diyorsun sen bana?"

Kahkası odada yankılandıktan bir süre sonra bana biraz daha yaklaştı ve elimi elinin sıcaklığı kapladığında konuşmaya başladı,

"Sen bir meleksin Rachel. Sadece biraz kaybolmuşsun."

...

"Yapma! Ne kadar para istersen veririm, ne istersen yaparım! Yalvarırım yapma! Benim iki tane çocuğum var! Lütfen beni öldürme! Lütfen... Lütfen..."

Ne durmadan akan yaşları onu kurtarabilecekti, ne de çocukları. Odanın içerisindeki diğer adamlar gibi o da ölümle beraber lanetlenecekti.

Yüzümdeki dengesiz gülümseme her zamanki yerini aldığında ayarsız kıkırtılarım kendiliğinden çıkıyordu.

"Sen." dedim adama biraz daha yaklaşırken. Parmağımı kalbinin bulunduğu yere dokundurup "Burada bir şeyler eksik." dedim fısıltıyla. Elim boynuna ulaştığında "Aynı benimki gibi." diyerek korkudan kocaman açılmış gözlerine gözlerimi sabitledim.

Gözlerini kapattı. Çenesinden gelen tıkırtılar bile ona olan nefretimi artırabilecek bir sebepti.

Gözlerimi devirdim ve "Aç gözlerini." dedim bütün soğukluğumla.

"Gözlerini kapatmana izin vermedim. Gözlerini kapatman acını azaltmayacak."

Yine kendime engel olamamış ve sinirimden tırnaklarımı boynuna geçirmiştim bile.

Gözlerini yavaşça açtı. Derin bir nefes aldı ve İncil'den bir sayfa okumaya başladı.

Güldüm.

"İsa'nın bugün çok işi var komutan."

Başımı yan yatırdım ve dalgacı bir ses tonuyla

"Aradığınız kişiye şuan ulaşılamıyor. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz."

Yine de susmadı ve devam etti. Ben de arkamı dönerek bulduğum bir sandalyeye oturdum. Ona baktım ve elimde olmadan yeniden gülmeye başladım.

"Ailen olduğunu söylemiştin."

Sözlerimle bir an durakladı ve gözleri birkaç saniyeliğine benimkilerle buluştu.

"Öldürülmesini sağladığın milyonlarca kişinin de aileleri vardı. Eğer İsa yardım edecek olsaydı o masum insanlara yardım ederdi. Senin gibi birisine değil."

Kırmızıyla çevrelenmiş gözlerinden bir miktar yaşın daha aktığını gördüm. Elimin tersini ağzıma yaklaştırıp esnedim. Sıkılmıştım ve bu şey bir an önce bitsin istiyordum. Eğer bir süre daha oyalanırsam yine gideceğim ve kendi bedenimde esir olacağım.

"Tamam. Bu kadar yeter. Ölmeden önce söylemek istediğin şey blah, blah, blah... Eğer varsa hemen söyle çünkü seni daha fazla canlı görmek istemiyorum."

"Lütfen yalvarırım bağışla beni. Çok, çok, çok özür dilerim. Lütfen beni öldürme ne istersen yaparım!"

Bir zamanlar güç ile dolup taşan bu kişilik şimdi bana yalvarıyor. Gururum okşandı komutan... Fakat sorun şu ki, ne gururum ne de diğer şeyler umrumda değil.

"Sana ne söylediğimi hatırlıyor musun komutan?"

Yavaşça başını salladı. Bu hareketi gözyaşlarının daha hızlı bir şekilde yere yapışmasıyla sonuçlanmıştı.

"Bizim gibilerin ölmesi gerekiyor komutan. Bana minnettar olmalısın. Seni daha fazla insanı öldürmekten kurtarıyorum."

Saçları terden birbirine yapışmıştı. Dudaklarındaki titreşimler bir türlü son bulmuyordu.

Derin bir nefes alıp büyük bir gürültüyle sandalyemden kalktım. El alışkanlığı olarak Naenia'nın altın kabzasından tutarak sedef işlemelerinin üzerinde parmaklarımı gezdirdim. Soğukluğu içimi ürpertse de sorun etmedim. Komutan Charles da diğer komutanlar ve kumandanlar gibi lanetlenecekti. Adımlarımı durdurdum. Yeterince yakındım. Gözlerime batan dikenler görüşümü bulanıklaştırıyordu. Komutan Charles'la aynı anda zorlukla yutkunduk. Zar zor çıkan sesimi duymasını umarak,

"Umarım benim de minnettar olabileceğim birisi çıkar." burnumu çektim ve gözyaşlarımı koluma sildim. Yeniden baktım karşımdaki adama. Soluk teninde kendini açıkça belli eden kızarık gözlerine bakarak samimi bir şekilde gülümseyerek ona son vedamı ettim.

"Rica ederim Komutan Charles..."

NaeniaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin