Okul açılalı daha iki ay bile olmadı ben salya sümük.
Sabah yatakta yaklaşık bir yarım saat niye kalktım diye dşündüm. Allah'ım yaratıyorsun bari sahip çık değil mi ama. Hem bu saatte okul mu olur. Homurdanarak yataktan kalktım. Telefonuma şöyle bir baktığımda Burak'tan daha birkaç dakika öncesinden gelen mesajlar gördüm.
Burak: Kız güzellik bana nasıl bir büyü yaptın ki bana seni her gördüğümde kalbim yerinden çıkacakmış gibi oluyor,bazen sevgilim olduğunu unutup kendi kendime diyorum ki bu nasıl bir güzellik benimle ne kadar çok yakışır. Sonra sevgilim olduğun aklıma geliyor ve yüzümde aptalca bir sırıtma oluyor. Kendime şaşırıyorum. Seni izleyerek uyumak çok güzel biliyor musun uyurken çok daha güzelsin. Hele o tatlış pijamaların ile benim kadar olmasa bile seni çok tatlı yapıyor. Nereden biliyorsun diyorsun biliyorum aşağıya bak da gör.
Okuduklarımın etkisinde kalarak birkaç dakika yerimde kıpırdamadan durdum. Beni kendime getiren belimi saran kollardı. Ve o tanıdık parfüm. Ensemde sıcak bir nefes. Ve o yumuşak ses
"Seni seviyorum güzelim."
Bu sefer benim suratımda aptal bir sırıtma belirdi. Kolları beni kendine döndürdü. Sanki gözleri "bana aşık olmalısın" der gibi. Donuk mavi değil mavinin en güzel tonu.
"Sen aşağıda üşümedin mi?"
"Bir kat yukarıdaki Güneşimi izlerken için ısındı. Annenler yok değil mi?"
"Yok biz bizeyiz."
"Sen ve ben."
"Evet sadece sen ve ben. Hadi yakışıklı ben kahvaltıyı hazırlayayım sen beni bekle."
Kolumdan tutarak beni kendine çekti. Burun buruna geldik. O bu durumdan keyif alıyora bekliyordu. Ben ise kalbimin duracağını düşünüyordum.
"Bu hasta halinle sana tek başına kahvaltı hazırlatmam. Beraber sonra hazırlarız. Dur özledim seni derslerden iki aydır seni doğru dürüst göremedim."
Sözlerine gülerek karşılık verdim. Doğru söylüyordu birbirimizi derslerden görsek bu bizim için çok büyük bir nimetti. Üniversite lise gibi değildi. Her tarafta birbirine mesafeli iğneleyici bakan insanlar ve hepsi birbirini rakip olarak görüyor. Bu yüzden kimse birbirine yardım etmiyor. Derslerde can kulağı ile dinliyor ve harıl harıl not alıyorum. Eve gelince bunları da temize çekiyordum ve ezber ezber. Tabii Deniz'in işi daha zordu. Şimdiden on sınavlara başlamışlardı. Ve bu Deniz'i çok yoruyordu. Gece su içmeye kalktığımda bile odasının lambası yanıyor ve ders çalışıyordu. Zavallının sabah kalkınca gözlerinin altı mosmor oluyordu.
Annem ile babamın geçen hafta duruşması vardı. Ve anlaşmalı olarak boşandılar.
18 yaşından büyük olduğumuzdan istediğim kişi ile kalma özgürlüğümüz var. Tabi ki annemizi seçtik. Tamam babam ile düşman olmadık. Ama mesafeliyiz. Babam bu duruma üzülmüş olacak ki bizi haftasonu yemeğe çağırdı.Burak ile koyu bir sohbete daldık. İşte buraya yazdığım herşeyi ona anlattım. Kendi hiç konuşmadan beni dinliyordu. Bu çok hoşuma gitmişti.
Kahvaltıyı beraber hazırladık ve kahvaltı boyunca konuşmaya devam ettik. Tanrım ne kadar düşük çeneli biriyim."Hep ben konuşuyorum ve bu beni rahatsız ediyor."
"Niye ki senin sesini duymak benim çok hoşuma gidiyor."
"Böyle şeyler söylemeye devam edersen kafamı masanın altına sokmam gerekecek."
"Tamam utanma sustum. Ama devam et."
"Öyle babam sanırım hafta sonu bizi sevgilisi ile tanıştıracak."
Sevgilisi kelimesini öyle bastıra bastıra hiddetle söylemiştim ki Burak gülme krizine girdi. Beni sinir krizine soktu. Evet babamı kıskanıyorum. Bir hata yapmış olabilir ama o benim babam ve sarı yelloza babamı KAPTIRMAM. Sarı saçlı bir kadın. Annemden güzel değil tabi ki. Verdiği pozlar ise zaten ayrı bir dünya. Kendini üç yaşındaki çocuk sanıyor resmen.
Bir ara dudak büzme akımı vardı ve bunu yapan insanlara cringe olarak bakılırdı.
Bu kadın hem modası geçtiği halde yapmış hem de çok kötü durmuş.
Deniz ise babam telefonundan kadının resmini gösterirken resmen "senin kriterlerine tüküreyim." bakışı atmıştı. Ben gülmemek için dudağımı ısırırken babam hiç bir şey olmamış gibi davranıyordu."Öhö öhö."
"Sen iyice hasta olmuşsun dur ben sana öksürük şurubu getireyim. Bir de hırka."
Ayağa fırlayarak banyoya koştu. Size bir bilgi çoğu ailenin ilacı banyodaki dolapta saklıdır. Bu dolaplar varsa kilidi özenle sanki altınmışçısına saklanır. Acil bir durum olmadıkça oradan kullanılmaz. Misafir odası gibi buna da annemin hasta onayı verdiği kişiler girip kullanabiliyor.
Elinde hırka ile döndüğünde hırkanın Deniz'in olduğunu gördüm.
"Neden Deniz'in hırkasını getirdin?"
"Şimdi annemin bana öğrettiği kadarı ile bir genç kızın ya da kadının odası karıştırılmazmış. Yani öyle diye ben de Deniz'in odasından aldım. Ama çok zor oldu bu görev çünkü ikizinin dolabı felaket."
"Benim kardeşim düzenli ve temizdir. "
"Tamam şaka yaptım. Hadi şuraları toplayıp çıkalım."
Kafamı sallayarak toplamaya başladım. Bulaşıkları Burak yıkadı. Hasta olmak bir nimetmiş onu anladım. Yola çıktığımızda Deniz ve Deren evin önünde tartışıyorlardı. Ama bu seferki farklıydı. Çünkü Deren çıldırmış gibiydi. Hemen araya girdik.
"Deniz,Deren ne oluyor?"
"Abi neden bu kadar sinirlendiniz?"
"Deniz'in yaptıklarını duysanız."
"Deren beni dinle lütfen isteyerek yapmadım sen de biliyorsun ama neden buna rağmen neden?
"Biri ne olduğunu anlatırsa biz de çözüm bulmaya çalışırız."
Bölümü bir emoji ile anlatın desem o zaman yorumlara.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SESİNİN TINISI
ChickLitŞARKIMSIN ADLI KİTABIN DEVAMIDIR. BURAK VE DAMLA'NIN ÜNİVERSİTE HAYATI KONU ALINMIŞTIR. UZUN BİR HİKAYE OLACAĞINI BELİRTMEK İSTERİM. ÇEREZLİK OLMAYACAK. BENCE ONA GÖRE OKUYUN