Ayrılığımın üzerinden neredeyse bir ay geçmiş olmasına rağmen halen daha toparlanıp, kendime gelememiştim. Tabi bu dersleri boşladığım anlamına da gelmiyordu. Sınavlarımdan her zamanki gibi yüz çekiyordum. Okulda bir sıkıntı yoktu. Boş zamanlarımda İngilizce, İspanyolca kurslarına devam ediyor, kendimi geliştirmeye çalışıyor, bol bol kitap okuyordum. Arada da Burcu, ile görüşüyordum. Tek bir arkadaşım vardı. Ve bu bana yetiyordu. Herkesle anlaşabilen bir insan değildim. Zaten kendi çapımda problemlerim, dertlerim de vardı. Sorunlu, bazen de psikolojik problemleri de olan bir insandım. Yalnızdım. Herkes gibi. Ben gibi.
Onu unutmayı denemiştim. Hala unutamamıştım. Galiba zamana ihtiyacım vardı. O şu anda muhtemelen beni unutmuş, başkalarıyla takılıyordu, bunu biliyordum. Bazen insan karşısındakiyle anlaştığını düşünürdü. Oysa gerçekten anlaşmakla, anlaştığını sanmak ikisi birbirinden son derece farklıydı. Ben ikinci durumu yaşamıştım.
Anlaştığımı sandım.
Aşırı rahat biriydi, o. Gene de birlikte güzel günlerimiz olmuştu. Zaten bana bunu söyleyerek veda etmişti. Hayat böyleydi. Biri hayatına girerdi, diğeriyse çıkardı. Bu gerçeği kabul ederek yaşamak gerekiyordu. Bunu bilmeli, ona göre yoluna devam etmeliydin. Sen tek başına yeterdin. Senin kimseye ihtiyacın yoktu, bu hayatta.
Sosyal medyanın ilişkileri olumsuz yönde etkilediği yönünde bir yazı okumuştum. Bu tarz şeylere inanmazdım. Bana saçma gelirdi, bu tarz düşünceler. Fakat bizim ilişkimizde de her şey sosyal medya hakkında konuşmakla başlamıştı. Benim gereksiz kıskançlığım, sonra çantasındaki kaseti yakalamamla her şey bitmiş, sona ermişti. Keşke bilmeseydim. Acaba bazen bilmemek daha mı güzeldi? şaka gibi, ama, çantasındaki o kaseti görmeseydim, yakalamasaydım hiç bir şey olmamış gibi ilişkimiz devam edecekti. Hatta belki de onunla evlenecektim. Fakat bu sonradan da ortaya çıkardı. Bu hayatta hiç bir sır saklı, gizli kalmıyordu. Hem belki de evlendikten sonra daha kötü olurdu, her şey. Beni kıskanç, baskıcı, kapalı fikirli olmakla suçlamıştı. Ancak ben kendimi tam tersi görüyordum.
yoksa kendimi mi kandırıyordum? kendimi hep açık fikirli bir insan olarak görmüşümdür.
o halde niçin bana öyle dedi ki?
üzülmüştüm.
bunları düşüne düşüne çıldıracaktım. Burcu'yu, aradım. Biraz hava almaya ihtiyacım vardı.
"Burcu eğer müsaitsen Çeşme'ye gidelim mi?"
"gidelim sen yeter ki iste" dedi arkadaşım. İşte bu hoşuma gitmişti. Temiz havaya ihtiyacım vardı. Biraz gezmek, üzerimdeki stresi atmak istiyordum. Günlerdir bunalımdaydım. Evden çıkmamıştım. Derslerden kafamı kaldıramamıştım. Final dönemleri hep çok zor ve de yoğun geçiyordu. Neyse ki hepsinden iyi dereceyle geçmiştim. Çoğundan yüz almıştım. Bu yaşadığım ayrılık, üzüntü okulumu etkilememişti. Ve ben bu durumdan dolayı oldukça mutluydum. Zaten bu derece başarılı bir öğrenciyken özel yaşamımın derslerimi etkilemesine asla izin vermezdim.
Arabayı ben kullanıyordum. Nihayet eşyalarımızı hazırlamış, yola koyulmuştuk. Bu günübirlik gezi ikimize de iyi gelecekti. Amaç hava almaktı. Aileme durumu anlatınca, bana izin istememe bile gerek olmadığını söyledi. Buna ihtiyacım olduğunu biliyorlardı.Keyifle yoldaydık.
"arabayı güzel kullanıyorsun".
"sağol sen kullanmıyor musun?"
"yok" dedi Burcu. Kullanamıyorum.