Sonunda büyük gün gelmişti. Kendimi son derece mutlu hissediyordum. Eren, ile evleniyorduk. Gelinliğimi özel seçmiştim. Bana yakışan, ve içimden geleni almıştım. Alışverişe annemle birlikte gitmiştik. Babam,ve kardeşimde en az benim kadar mutluydular. Annemde artık Eren'in beni çok sevdiğine ikna olmuştu. Babam Eren'e, dönerek "bütün kalbimle ikinize de mutluluklar diliyorum o benim küçük kızım bir tanem sakın ola onu üzmeye kalkma" demişti. Eren'de" merak etmeyin onu asla üzmem onu çok seviyorum mutlu etmek için elimden gelenin en iyisi yapacağım" şeklinde yanıt verince babamda başını olumlu anlamda sallamıştı. Bu sana inanıyor, ve de güveniyorum anlamına geliyordu. Her şey yolundaydı.
Şimdilik derdim de şu anda evliğimizi herkes kabul etmiş görünüyordu. Karşı çıkan yoktu. Olması içinde bir neden yoktu zaten. Herkes saygı duyuyordu. Sadece arada okulun en çapkın çocuğunun böyle erken yaşta evlenmesi elbette aşka inanmayan bazı tipleri oldukça şaşırtmıştı. Okulum bitmek üzereydi ve bu süre zarfınca değişik, kötü tiplere de rastlamıştım. Bazı kızlarda kıskanmışlardı. Kıskançlık hastalıktı. Çünkü çok yakışıklı biriyle evleniyordum. Bana nasıl bakmış? ben çirkinmişim arkamdan konuşmakla meşgul boş insanla kaynıyordu ortalık. Bir insan tanımadığı birinin özel hayatı hakkında olumsuz konuşuyorsa o benim gözümde cahil, boş bir insandı. Aynı şekilde tip, görünüş, güzellik tartışan insanlarda cahil, ve de boştular. Vaktimizi bunlarla harcamamalıydık. Yoksa zamanımıza yazıktı.
Bak Japonya'ya, dedim içimden. Onların kültürlerine, icatlarına, teknolojilerine, bakış açılarına hayrandım. Gelişmişlik, medeniyet her şey vardı. Umarım bir gün yolum düşer dedim içimden. Bundan kocama bahsettiğimde bana " bende görmek istiyorum bir tanem beraber gidelim" şeklinde yanıt vermişti. "Neden olmasın?" diye de eklemişti.
Belki bir gün...
"vay be evlendiler şaka gibi değil mi?"
"niye şaka gibi olsun kızım? rüya gibi bir düğün bence" diyerek karşılık verdi, Cenk el ele sevgilisi Suzan, ile tutuşurken.
"Eren'in, aşık olması ve evlenmesi garip değil mi? o çok çapkındı?"
"hayatta her şey mümkün bebeğim bak bende senle sevgili oldum ona bakarsan"
"biliyor musun? haklı olabilirsin" dedi Suzan'da , gülümseyerek. Emine, düğüne gelememişti. Kocası bunun ahlakına uygun olmadığını, dindar insanların içkili ortamda bulunmalarının günah olacağını hele ki söz konusu olan düğün Portekiz'de, yapılıyorsa. Gavur yerde düğün mü olurmuş? güzelim ülkesinde Türkiye'de, kutlamak varken. Gavur özentisi, batı özentisi, ahlaksızlar, pislikler...
Oysa Emine, katılmayı çok istiyordu. " Kusura bakma canım dostum izin alamadım" demişti. Kocamdan diye de eklemeye utanmıştı, sanırım. Ona "sorun değil canım dostum İzmir'de görüşürüz" şeklinde yanıt vermiştim. Oda "elbette canım dostum" demişti. Sohbeti burada uzatmadan noktalamıştık. Emine, halen daha doğru yolda olduğuna yürekten inanıyordu. Çok şükür Allahıma dindar, iyi bir koca buldum diyordu. Başka türlü yapamazdı. Evlilik onun kurtuluşu olmuştu. Kutsaldı da. Ona göre herkes evlenmeliydi. Evlenmek zorundaydı. Aksi taktirde zina yapar, hayatı kayardı. Kötü yola düşerdi. Emine, dindar, Müslüman bir Türk kadını olmaktan gurur duyuyordu. Bundan dolayı da çok mutluydu.