Okula bisikletle gitmişlerdi. Paul, Amber için eski bisikletini tamir ettirmişti. Amber Paul'u takip ederken bütün bu olanların bedelini nasıl ödeyeceğini düşünüyordu. Bir an önce o evden çıkmalıydı mesela. Paul'un ve ailesinin onun için yaptıkları her şeyin karşılığını ödemeliydi. Paul Amber'la aynı sınıfları paylaşmıyordu. Bu nedenle Amber biraz zorlanacaktı. Paul önde Amber arkada bisikletler yavaşça ilerliyorlardı. Amber saatine bir göz attı; saat sabahın yedisiydi. Bu kadar erken kalkması onu şaşırtmıştı. Normalde annesi sabahları Amber'ı kahvaltı masasında görene kadar ona seslenirdi. Okula varana kadar Amber eski anılarını hatırladı. Okula geldiklerinde bisikletine kilit takıp anahtarı çantasına attı. Paul'a dönerek:
- Buradaki gençlerin araba kullanabildiğini düşünüyordum. Ki haksız da değilmişim. Bir yandan da etraftaki arabaları göz ucuyla Paul'a gösteriyordu. Peki senin ki nerede? Paul da bisikletin kilidini takmayı bitirdi ve Amber'a döndü:
- Doğru, benimde vardı. Fakat bir kaç ay önce kaza yaptım ve arabam da tamirde. Babam arabam düzelene kadar ehliyetimi geri vermeyeceğini söyledi ve ayrıca tamir için gereken parayı da kendim bulmam gerektiğini söyledi. Parayı tamamlayamadım bu nedenle bisikletime iyi bakıyorum, dedi göz kırparak. Amber kıkırdayarak:
- Pekala şimdi anladım. Yazık sana. Bu arada yardımını alabilmem için zilden önce Ken'i gidip bulmalıyım. Sence okuldakiler Kim'in durumunu öğrenmiş midir?
- Bilemiyorum. Henüz internete düşmediyse sıkıntı olacağını sanmıyorum. Hadi okula girelim sınıfını hatırlıyorsun değil mi?
- Evet. Sanırım. Matematik dersi var, erkenden olması iyi oldu. Seninle ortak dersimiz yok mu?
-Sanırım bilişimde görüşebiliriz. Amby neden bu kadar korkaksın hiç anlamıyorum. Beraber müzik sınıfının önünden geçerlerken Amber ne kadar işe yaramaz olduğunu düşündü. Hiç bir enstrüman çalamıyordu çok istiyor olmasına rağmen. En çok da bunun için kendine zaman ayırmadığından kızıyordu. Paul Amber'ın müzik sınıfına uzunca baktığını fark etti;
-Müzik sınıfının önünden geçerken sana seni piyano dersine yazdırdığımı söylesem ne kadar da güzel olurdu değil mi? Amber'ın gözleri kocaman açılmıştı;
-Sen ciddi misin? Bu harika olurdu. Fakat bu zamandan sonra piyano çalmayı öğrenebileceğimi sanmıyorum.Ayrıca neden piyano daha doğrusu nereden anladın?
-Hani bana müzik dinlerken kafamı salladığımı sormuştun ya bende dikkat ettim sende parmaklarını piyano tuşuna basar gibi oluyorsun bir şey dinlerken. Nokta atışı yapabilmeme sevindim. Kendimi bu kadar zeki sanmıyordum. Ayrıca ellerin her enstrüman için uygun gözüküyor. Sanki bunun için yaratılmışlar.
-Teşekkürler. İltifat için de. Son cümleyi duyunca aklına Pixie'nin söyledikleri geldi müzisyen olmalıydın Amber ellerin bunun için yaratılmış gözleri doldu bir anlığına. Her neyse derslere odaklanmalıyım dedi kendi kendine. Amber bunları düşünürken sınıfının kapısına gelmişlerdi.
-Amby hey sınıfın burada. Rica ederim. Dolabın da burada bu arada. Kitaplarını yerleştirebilirsin.
-Doğru ya. Tamam teşekkürler fakat gitmeliyim. Arkasından Jason'ın geldiğini fark etmeyen Amber sınıfa girecekken Jason'la çarpışmaktan son anda kurtuldu. Jason Amber'ı görmezden gelerek ondan önce içeri girdi. Amber ne harika bu çocuktan çekeceğimiz var diye Türkçe söylendi. Kendi dilini tekrar kullanmak çok hoşuna gitmişti. Sınıfa girdiğinde muhtemelen Kim'in olduğunu tahmin ettiği sıraya oturdu. Öğretmen sınıfa girdiğinde refleks olarak ayağa kalktı kimsenin kalkmamış olduğunu fark edince bozuntuya vermemeye çalışarak öğretmeninin yanına gitti. Bu arada kendine kızmayı da ihmal etmedi. Öğretmene terimlerde sıkıntı çekebileceğini belirtti birazcık yavaş işlemesini rica etti ve özür dileyerek yerine geçti. Amber sınıfa çaktırmadan baktı. Arkasında tıpkı ilk gün ki gibi Jason ve Ken oturuyordu. Ken koyu krem rengi bol cepli bir kapri, üstüne Amerika bayrağı bulunan lacivert bir tişört giymişti. Jason ise üzerine lacivert kareli bir gömlek geçirmişti. O da Ken gibi fakat koyu gri bir kapri giymişti. Sınıfın her yeri dolaplarla kaplıydı duvarlarda önemli matematikçilerin posterleri dolapların üstünde de bazı özel şekil ve prizma modelleri duruyordu. Anasınıfı gibi bir yer burası nasıl gidip oynamıyorlar o modellerle çok eğlenceli gözüküyorlar. Amber bunları düşünürken ismini duymasıyla irkildi öğretmen onu yanına çağırıyordu. Gayet sakin bir şekilde öğretmenin yanına gitti:
- Arkadaşımız Amber okulumuzda yeni. Ona iyi davranın ve mümkünse dili öğrenmede yardımcı olun. Son cümlesini hafif gülümseyerek söylemişti. Amber sende bir şeyler söylemek ister misin? Amber sakince nefes aldı:
- Evet lütfen. Öğretmeni izin verir gibi başını salladı. Merhaba arkadaşlar öncelikle burada olmaktan mutluluk duyduğumu söylemek isterim. Gerçekten güzel bir okulunuz var. Her neyse başınızı şişirmek istemem fakat lütfen benimle konuşmaktan çekinmeyin ve bildiğiniz üzere Kim'in bazı sorunları var. Gelece hafta onu ziyarete gideceğim. Her hangi bir sorunuz ona söylemek istediğiniz bir şey varsa artık beni tanıyorsunuz. Ya da adımı biliyorsunuz. Her şeye rağmen ben tanıştığıma memnun oldum. Teşekkürler. Konuşmasını bitirdikten sonra sırasına geçti. Tüm gözlerin üzerinde olduğuna yemin edebilirdi. Herkesin dikkatini dağıtması için hafiften öksürür gibi yaptı. Aniden sıraya vuran kalem sesleri ve fısıldamalar başladı. Bay Waber (öğretmeninin adı buydu) Amber'ın en ufak duraksamasında ona konuyu anlayıp anlamadığını sordu. Gerektiğinde de yavaşça tekrarladı. Zil çaldığında sınıftan apar topar çıkan tüm öğrenciler Amber'ı çoktan geride bırakmıştı. O da kalemini defterini sakince toplayıp çantasına attı, çantası sıranın üzerinde bırakarak sınıfı incelemeye koyuldu. Bu arada Paul'a mesaj atıp onu bulmasını rica etmişti. Sınıfta gördüklerini alaycı bir dille blogunda da paylaşmayı ihmal etmiyordu. Aniden ayak sesi duydu. Arkasını döndüğünde Jason'ı sınıf kapısına yaslanmış şekilde gördü. Üf yine mi sen?! diye geçirdi içinden. Bir insan aynı anda hem bu kadar çekici hem de bu kadar itici nasıl olabiliyordu..
- Evet?
-Ne evet. Sınıfı inceliyordum?
-Beni incelediğine bahse girerim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaçış
Teen Fiction" Sonunda hayal ettiği yerdeydi. Ama ters giden bir şeyler olduğunu da sezmiyor değildi. Sanki biri onu buraya itmiş ve zorla getirmiş gibi hissetti, bir anlığına...Gerçekten sinirlenmişti. Ama başarmıştı da, istediği ülkede, istediği şehirde, isted...