15. Bölüm (FİNAL)

701 41 12
                                    

TUĞBERK

   Doğru duymuştum değil mi? Ya da beynim  bana duymak istediklerimle ilgili bir oyun oynamıyordu? Abim yaşıyordu! En azından Hale öyle söylemişti. "Gözlerini açtı." demesinden sonra gerisini dinlemediğim için durumunun ne olduğunu bilmiyordum. Benim için, bizim için, önemli olan gözlerini açmasıydı ve dualarımız kabul olmuş abime bir şey olmamıştı. 

   Yanına gelen Eslem soran gözlerle bana bakıyordu. Yeşil gözlerinde soru işaretinden başka olarak korkuda vardı. Benim ailem için bu kadar üzülmesi, ailemi bu kadar düşünmesi içimde tarif edemediğim duygular uyandırıyordu. Ani gelen dürtüyle kollarımı Eslem'in zayıf bedenine dolayıp burnumu güzel kokusunun kaynağına, boynuna bastırdım. Cılız kollarını birkaç saniye duraklamanın ardından benim bedenime doladığında benden mutlusu, huzurlusu yoktu. "Gözlerini açmış." diye mırıldandım sevinçle. Mutluluktan ağlayan insanları anlayamayan ben şu an mutluluktan ağlama derecesine gelmiştim. Enis'in "Neden Eslem'e sarılıyorsun?" diye isyan eden sesini duymamla ömrümün sonuna kadar kalabileceğim kolların arasından sıyrılmak zorunda kaldım. Yumruklarını beline yaslamış, kaşları çatılmış bizi izleyen yeğenimi kucağıma alıp "Bak sana da sarılıyorum." diye ikna etme çabalarına giriştim. Göz ardı ettiğim şey ise Enis'in zekasıydı. "Bana sarılabilirsin. Çünkü ben senin yeğeninim. Ama Eslem'e sarılamazsın. O senin neyin ki?" diye sorması ne kadar zeki ve ne kadar kurnaz olduğunu bana bir kez daha hatırlattı. Nasıl cevap verebilirdim ki bu soruya? Arkadaşım? Sevgilim? Pastanesini dekor ettiğim kız? Hangi sıfat onu, bende tanımlayabilirdi ki? Dilimin ucuna kadar gelen "Sevdiğim." kelimesini yutup sessiz kalmayı tercih ettim. Ben sustukça Eslem'in yüzünün asılması hayal gücümün bir eseri olsa gerekti. Konuyu değiştirmek için "Ben çok yoruldum otele gidelim mi artık?" diye sordum. Gerçekten de yorulmuştum. Araba kullanmayı her ne kadar seviyor olsam da aklımdaki milyonlarca düşünce ve abim için duyduğum endişe beni fazlasıyla yormuştu. Eslem başıyla onaylayıp bagaja doğru harekete geçince onu takip edip çantaların çoğunu yüklendim. Önceden arayıp rezerve ettiğim odaların anahtarlarını resepsiyondan aldıktan sonra asansöre binip dördüncü katın düğmesine bastım. Eslem'e odasının anahtarını uzatırken Enis "Bende Eslem'in odasında kalacağım." diye söylenmeye başladı. İkna etmek için tüm gücümü kullanmış olsam da inadını annesinden almış olsa gerek kararından döndürmeyi başaramamıştım. Eslem'in kabul etmesiyle bana söyleyecek söz de kalmamıştı zaten. Onlara ait olan çantaları odalarına bırakıp bende kendi odama ilerledim. İki odanın yan yana olması belki de bizim için büyük bir avantajdı. Ya da benim için. 

   Odaya girer girmez Hale'yi aradım. Üçüncü çalışın sonucunda sevinçli olduğu kadar yorgun olduğu da belli olan sesi duyuldu.

"Abim nasıl?" diye sordum lafı uzatmadan. 

Derin bir iç çekip " İyi. En azından doktor öyle söyledi. Normal odaya alındı ama henüz bizim girmemiz yasakmış." dedi. Tatlı isyanına gülümsemeden edemedim. 

"Bende birkaç saat sonra yola çıkarım." dediğimde Hale "Nereye?" diye sordu. 

Bu saçma sorusuna bıkkınlıkla "Tabi ki oraya. Abimi görmezsem içim rahat etmez." diye cevapladım. Anında gelen inkar cümleleri ise kaşlarımın çatılmasına neden oldu. 

"Hale neden gelmemi istemiyorsun? Yoksa abime bir şey mi oldu?" diye sordum korkuyla. 

"Tabi ki hayır. Sence kocama bir şey olsa ben şu an senin böyle konuşabilir miyim?" diye cevap verince haklı olduğunu fark ettim. 

"O zaman?" diye ısrar etmekten de vazgeçmedim ama. "Sadece Enis'in, babasını bu durumda görmesini istemiyorum. Doktor, yüzünde kazadan izlerin olduğunu söyledi." diye cevaplayınca gözlerimi yumdum. Bir yanım hatta tüm benliğim abimi görebilmek için yanıp tutuşurken, mantığım Hale'nin haklı olduğunu savunuyordu. 

SarmaşıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin