ESLEM
Kurabiye hamurunu yoğururken bir yandan da dün akşamı düşünüyordum. Sanki onlarla uzun zamandır tanışıyormuşuz gibi davranmaları tüm gerginliğimi alıp götürmüş, neşeli sohbetlerine kapılıp gitmiştim. Tabi gerginliğimin geçmesinde rol oynayan başlıca karakter kesinlikle Enis'di. Tüm akşam onun söylediklerine gülmemek için kendimizi zor tutarak geçmişti neredeyse. Gülünce yanlış bir şey söylediğini düşünüp suskunlaşıyordu çünkü. Bana ısrarla abla dememesi babası ile arasında tatlı bir atışmaya dönüşmüştü. Tuğra abi "Eslem abla." diye onu uyardıkça Enis inat yapıyordu. Sorun olmadığını söylememe rağmen sanırım o da inat etmiş olacak ki beni takmadan oğluyla atışmaya devam etmişti. En sonunda Enis'in "Ben büyüyünce evleneceğiz zaten neden abla diyeyim sen anneme abla dedin mi hiç." demesiyle Tuğra abi diyecek bir şey bulamamıştı sanırım. Ama bu duruma Tuğberk sessiz kalamamış "Sen git Burçak ile evlen." demişti. Enis kaşlarını çatarak amcasına dönüp "Burçak'ın bana uygun biri olmadığını söylemiştim Berk. Çok sevdiysen sen onunla evlen." demesiyle kahkahalarımızı daha fazla tutamamıştık. Tuğberk'in babasının, oğullarıyla laf dalaşına girmesi ve Havva teyzenin onları gözlerinden okunan büyük bir sevgiyle izlemesi beni eski günlere götürmüştü. O kadar eskiydi ki resimler olmasa unuturdun sanırım. Annemi ve babamı küçük yaşta kaybetmenin en kötü yanı da yüzlerini hatırlamıyor oluşumdu. Ya da bende güzel izler bırakacak kadar yaşayamamış olmaları. İlkokula başladığımda annemin elinden tutarak gidememiş, akşam geldiğimde heyecanla babama olanları anlatamamıştım ben. Dedem büyütmüştü beni bu yaşıma kadar. Onu hem annem hem babam bilmiştim. Anneannemde annemlerin arkasından vefat etmişti ve dedemle yalnız kalmıştık. O benim her şeyimdi. O üzülmesin diye onun yanında hiç ağlamamıştım. Ağlayamamıştım. Yanımda biri varken ağlamaya alışık değildim ki ben. Ama dün akşam Tuğberk ve ailesinin olduğu salonda gözlerim akmak için sabırsızlanan yaşlarla dolmuştu. Beni bu kasvetli havadan kurtaran ona verdiğim oyun oynama sözünü hatırlatan Enis olmuştu. Kısa bir an Tuğberk ile göz göze gelmiştik. Sanki ne düşündüğümü anlamış ve güç vermek ister gibi gülümsemişti. Enis'in neşesi ve Tuğberk'in verdiği güvenle kısa sürede toparlanmıştım fakat gece eve gittiğimde, dört duvar arasında yalnız kaldığımda, beni o kasvetli havadan çıkaracak kimse yoktu.
Sabah olduğunda tüm sıkıntılarımı, üzüntülerimi evimde bırakarak çıkmış pastaneme gelmiştim. Rengarenk, şekilli kurabiyeler yaparken kısa bir süre düne gitmiş olsam da burada olmak iyi geliyordu bana. Ela'nın "Günaydın." diyerek mutfağa girmesiyle gülümseyerek karşılık verdim. Okulu olduğu günler dersleri bittikten sonra geldikleri için Ekin henüz gelmemişti. Ela kıvırcık saçlarını bileğindeki tokayla topladıktan sonra ellerini yıkayarak bana yardıma geldi.
İki kişi olduğumuz için bir saatte çeşit çeşit kurabiyeler, pastalar yapmış pastaneyi açmak için hazır hale getirmiştik. Günün ilk müşterisiyle Ela ilgilenirken, ben de fırından çıkardığım kurabiyeleri geniş tabağa yerleştiriyordum. Ela'nın "Eslem abla." diye seslenmesiyle yaptığım işe ara verip yanına ilerledim. "Bayan, dışarıya sipariş verilip verilmediğini soruyor." diye bilgilendirdikten sonra benim yarım bıraktığım işimi devraldı. Orta yaşlı kadına dönüp "Pastaneyi henüz yeni açtığımız için öyle bir şeyi hiç düşünmedik. Ama böyle bir istek varsa tabi ilgileniriz." diye cevapladım. Kadın memnuniyetle gülümsedikten sonra elime aldığım kağıda istediği pasta ile ilgili notlar almaya başladım. Adresi ve teslim tarihini, saatini ayarladıktan sonra ücreti teslim yapıldığında almak konusunda anlaştık. Ekin'e evlere servis yapıp yapamayacağını sormam gerekiyordu sanırım. Yapamazsa yeni bir eleman almam gerekecekti. Düşüncelerime dalmışken Tuğberk'in "Merhaba." diyerek pastaneme giriş yapmasıyla daldığım düşüncelerimden sıyrıldım. Gülümseyerek "Merhaba." diye karşılık verdim bende. Onun gelmesiyle ne düşündüğümü unutacak duruma gelmiştim. "Ne düşünüyordun öyle dalmış?" diye sorunca kısa bir an ne düşündüğümü düşündüm. Pastaneye gelen kadını ve dışarıya servis meselesini anlatmamın ardından "Tabi ki yapar işi ne?" demesiyle ne zaman geldiğini bilmediğim Ekin'in "Kim ne yapar?" diye sorması bir oldu. Tuğberk umursamazca "Sen, dışarıya servis." diye açıkladı. Ekin'in itiraz etmeye hazırlandığını görünce olaya müdahale edip Tuğberk'in aksine uzun cümlelerle anlattım. Neyse ki Ekin kabul etmişti de ayrı bir eleman almak durumunda kalmamıştım. Pastaneye doluşan müşterilerle yaptığımız pastalarım yetersiz geleceğinden korkup Tuğberk'e "Benim pasta yapmam gerek." diyerek mutfağa gitmeye hazırlanmıştım ki Tuğberk'in "Bende yardım ederim." demesiyle duraksadım. Tek kaşımı kaldırıp şüpheyle "Emin misin?" diye sormama başıyla onaylayarak cevap verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sarmaşık
RomansaCan çıkmayınca huy çıkmaz derler ya hani, Sarmaşık pastane sayesinde tanışan çiftte bu tanıma uyuyorlardı. İkisi de birbirinden inatçı, ikisi de zıt karakterli. Hiçbir ortak noktaları yok ikisinin de. Ya da var ama inatlarından inkar ediyorlar. Tek...